malatyaspor 2003'te ligi beşinci sırada tamamlamış ve ertesi yıl ülkemizi uefa kupası'nda temsil etme hakkını kazanmıştır. malatya'nın kupanın ilk turunda rakibi isviçre'den basel oluyordu. malatya'daki ilk maçı basel, yakın biraderlerin golleriyle 2-0 kazanınca rövanş maçı öncesinde kimsenin malatya'dan beklentisi kalmamıştı. celalettin'in attığı iki golle malatya'nın beklenmeyeni yapma adına büyük bir adım attığı ikinci maçın uzatma dakikalarındaysa streller hayalleri yıkan gümüş atmış ve isviçre ekibi üst tura yükselen taraf olmuştu.
streller'in başımıza asıl bela olmasıysa 2006 dünya kupası'na katılmak için isviçre ile oynadığımı o olaylı seride gerçekleşmişti.deplasmanda 2-0 kaybedilen ilk maçtan sonra kadıköy'deki rövanşta daha "bismillah" demeden yenik duruma düşmemize rağmen tuncay (2) ve necati'nin golleriyle 52. dakikada durumu 3-1'e getirmiştik. finallere uzanmamız için kalan 40 dakika içinde yemeden tek birgol dahi atmamız yetecekti ama aradığımız 4. gol geciktikçe gecikti. maçın sonları yaklaşırken de bir kontratakta streller topu aldı ve volkan'lakarşıkarşıya kaldıktan sonra golü atmakta zorlanmadı.
kimi zaman sürpriz bekledik, çarpıldık. bazen şekerli kuralan acıyla sonlandırdık, bazen de zoru başardık. son 20 yılda milli takımımız avrupa şampiyonası ve dünya kupası elemeleri'nde hangi rakiplerle eşleşti, ne umdu ne buldu...
2006 dünya kupası elemeleri ukrayna, danimarka, yunanistan, arnavutluk, gürcistan
kuralar için frankfurt'a gidilir. sözde ilk torbadan kuralara katılır türkiye ama zorlu rakipler çıkar. ya batdacaktır ya çıkılacaktır. daha bir ay önce letonya'ya elenmiş bir takım için mahalle takımı bile tehlike arz ederken zayıf görülen arnavutluk ve gürcistan bile güçlü takımlardır türkiye için. danimarka ile yapılan özel maç sonrası şenol güneş'e de tepkiler artar ve 2000 yılında bosna hersek maçıyla başlayan şenol güneş devri sona erer. mart ayında yollar ayrılır. hırvatistan'la yapılan özel maça ünal karaman'ın önderliğinde çıkılır. "ersun yanal mı, raşit çetiner mi?" derken nisan ayında gençlerbirliği'nin hocası ersun yanalla anlaşılır. belçika ve uzakdoğu kampıyla başlar ersun yanal maçlara. her şey iyidir güzeldir. hakan şükür'ün oynatılmaması sorunu ersun yanal nereye giderse peşinden gelir.
elemelerin ilk maçı trabzon'da gürcistan'ladır ve yakın iklimin çocukları son dakikalarda attıkları golle bir puanla dönerler. arnavutluk ve kazakistan maçından alınan galibiyetler ve danimarka'da elde edilen beraberlik sevindiricidir. ancak ukrayna'dan yenilen üç gol tokat gibidir. hakan şükür gerginliği tırmanır, ersun yanal 6-0'lık kazakistan galibiyetine rağmen görevden alınır.
fatih terim 9 yıl sonra yeniden milli takımın başındadır. hakan şükür başta olmak üzere alpay ve fatih akyel gibi isimler de milli takıma yeniden döner. danimarka maçında uzatmada yenilen gol maçın 2-2 bitmesine neden olur. ancak ukrayna ve arnavutluk deplasmanlarındaki 1-0'lık skorlar türkiye'yi baraj maçlarına taşır.
fatih terim kurada isviçre'yi ister, isviçre çıkar. bern'deki maç 2-0 yenilgiyle sonuçlanır. kadıköy'de atılan 4 gole rağmen maçın faturası ağır olur. 4-2'lik skorla tur atlayan ve almanya'ya gitme hakkını kazanan taraf isviçre olur. maç öncesi ve sonrası, saha içinde ve dışında yaşanan gerginlik ve kavgalar ağır cezaların habercisidir.
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
2003'ten itibaren avrupa ile ilişkilerde başa dönüş
2000 yılında galatasaray'ın uefa şampiyonu olması, 2002 yılında da milli takımın dünya üçüncülüğünü kazanması ile yüz yıllık tarihinin zirvesine çıkan türk futbolu için, bu noktadan sonra iniş dönemi başlamışa. bu gelişmenin alandaki etkenlerin başında, derwall ve piontek gibi modern futbol anlayışına sahip hocaların elinde yetişen neslin devrini tamamlamış ve ikame edilememiş olmasıydı. buna paralel olarak, 2000'li yıllarda muhafazakâr futbol anlayışını benimsemiş yeni bir teknik adam nesli etkin olmaya başlayacaktı.
bu başarıların devamının gelmemesinde, hem dünyadaki futbol eğilimlerine ayak uydurulamaması hem de türk kulüplerinin endüstriyel futbolun gelişmelerini doğru algılayamayarak, bu sürece gereği gibi adapte olamamaları etkili olmuştu. maddi gücün yanı sıra vizyon sahibi olmayı ve uzun vadeli düşünerek yeniden yapılanmayı gerektiren bu sürecin zorluklan, türk kulüpleri için büyük ve "lüzumsuz" bir külfet olarak görünmüştü. bunun yerine geçmişte olduğu gibi, daha düşük maliyetli yatırımlarla kısa vadede başarıya ulaşmak tercih edilmişti. futbol yönetimi de bu idare-i maslahatçı anlayışı paylaşınca, düşüş veya duraklama kaçınılmaz olacaktı.
denizlispor, gaziantepspor, gençlerbirliği'nin uefa'da elde ettikleri başarılı sonuçların yanında, lucescu yönetiminde galatasaray'ın şampiyonlar ligi'nde, beşiktaş'ın ise uefa kupası'nda elde ettiği başarılar ile bir dönem tamamlanmıştı. milli takımın 2004 avrupa şampiyonasına gitme hakkını letonya karşısında yitirmesi, düşüşün çarpıcı göstergesi olacaktı. bir kaza gözüyle bakılan avrupa şampiyonası'nın ardından 2006 dünya kupası elemeleri sürecinde yaşananlar iflasın belgesi niteliğindeydi.
türk futbol kamuoyunun, grup maçları sonunda güçlükle erişilen play-offlarda sergilediği tavır da ayrıca üzerinde durulmayı gerektirir. play-off maçları için isviçre ile eşleşen türkiye'nin bu engeli geçeceğine kamuoyunun büyük kısmı inanmaktaydı. ancak isviçre'de oynanan ilk maç köprülerin altından çok sular aktığını göstermişti. türk futbol kamuoyu, türkiye'nin dünya futbolundaki değişimin dışında kalmış olduğunu görememişti. fizik kondisyonu çok güçlü, oyunun hem hücum hem savunma yönünü oynayabilen oyuncular futbola damgasını vuruyordu. bir örnek vermek gerekirse, yetmişli yıllarda bir futbolcu bir maç esnasında sahada ortalama 8 kilometre koşarken, bu mesafe 2000'li yıllarda 15 km. civarına çıkmıştı.
futbola ilişkin bir özeleştiri yapmak yerine, türk futbolunun teknik ve idari sorumluları, isviçre'de milli marşımızın ıslıklanmasını ve isviçrelilerin "bizi tahrik ettiğini" öne çıkararak ajitasyona yönelmişti. isviçrelilere daha türkiye'ye adım attıkları andan itibaren terör estirilmesi özellikle maçtan sonra yapılanlar, kaybedilenin sadece bir dünya kupası'na katılma hakkı olmadığını göstermiş; onun çok daha ötesinde neredeyse son yirmi yılda futbolda elde edilen sempatinin ve olumlu imajın yitirilmesine yol açmıştı. 4-2 kazanmasına rağmen elenen türk milli takımı oyuncularının bir kısmı, bitiş düdüğüyle beraber soyunma odasına koşan rakip futbolculara saldırmışlar, isviçreli futbolcular soyunma odası koridorlarında da, "görevli" akreditasyonuna sahip kişilerce darp edilmişti. bütün bunlar yine "tahrik" gerekçesiyle ve "milli dava" örtüsüyle kapatılmak istenmişti. bu manzara, avrupa birliği ile müzakere sürecine başlayan, bu yakınlaşmayla ancak aynı oranda sorunlu bir döneme adım atmış olan türkiye'de, batı karşıtı tepkilerin ve batı'yla ilgili duygusal karmaşaların sürdüğünü gösteriyordu.
2008 yılının haziran ayında avusturya-isviçre'de düzenlenen avrupa şampiyonası'nda türk milli takımı'mn elde ettiği başarıyı da aynı bağlamda yorumlamamız gerekecek. birbiri ardına mucizevi sonuçlarla kazanılan maçlar ve yarı finale yükselmiş olmak, türk futbolunun düzeyi hakkında bizleri yanıltmamalıdır. bu basanlar sistendi ve planlı bir çabanın sonucu elde edilmiş değildi. türkiye, bu başarıyı, dünya futbolunda ikinci kategori olarak adlandıracağımız bir konuma yerleşmiş ve orada artık iyi kötü sabitlenmiş olması sayesinde yani futbolundan ziyade mevkiinin ağırlığıyla kazanmış görünmektedir.
peki mafyanın futbola yönelik hemen hemen her atağında gündeme gelen ve futbolun kirli yüzünü temsil eden davut dişli kim?
sakarya doğumlu olan dişli, lise eğitimini haydarpaşa lisesi’nde tamamladıktan sonra 1979 yılında istanbul üniversitesi kimya mühendisliği bölümüne girdi. üniversite eğitiminden sonra yurtdışına çıktı. dönüşünde ticarete başladı. dişli’nin futbola ilgisi 1986 yılında dayısı tahsin kaya fenerbahçe’ye başkan seçilmesiyle başladı. 1993 yılında fenerbahçe’ye başkan olan güven sazak’ın yönetim listesinden birinci sıradan yedek yönetim kurulu üyesi seçildi. ardından da aynı yönetimde altyapı yürütme kurulu başkanlığına getiril di. bu görevini 1994 yılı sonuna kadar sürdürdü. 1995 yılında fenerbahçe altyapı derneği’ni kuran dişli, 1998 yılında başkan seçilen aziz yıldırım yönetiminde âsbaşkanlık görevinde bulundu. ardından 2004 yılındaki seçimde aziz yıldırım’a rakip olarak fenerbahçe başkanlığına aday oldu. ancak, sonra adaylıktan çekildi.
dişli’nin futbol dünyasına girmesiyle ticaretteki faaliyetleri de arttı. ilk önce diğer aile üyeleriyle birlikte kurduğu sadık şirketler topluluğu’nda yöneticilik yapan dişli, daha sonra tek başına hareket etmeye başladı. grup pazarlama şirketler topluluğu yönetim kurulu başkanlığını yapan dişli’nin ticaretteki önemli faaliyet konusu soda üretimi. türkiye’nin önemli soda üretimi. türkiye’nin önemli soda markalarından sırma’nın sahibi olan dişli’nin reklam, restoran ve altın sektöründe onlarca şirketi bulunuyor.
davut dişli ticari yaşamından çok mafyayla ilişkileriyle gündeme geldi. çete lideri sedat peker’in futbol dünyasındaki temsilcilerinden biri olarak adı geçen dişli, peker’in gözaltına alındığı her operasyonda mutlaka ön plana çıktı.
sedat peker çetesine yönelik en kapsamlı operasyon 2004 yılının sonunda yapıldı. peker ve çok sayıda adamı tutuklandı. polis operasyondan üç ay önce peker ve adamlarını teknik takibe almıştı. bu süre içinde peker’in telefonları dinlenmeye alınmıştı. sedat peker’in 62 yıl hapis istemiyle yargılandığı istanbul ağır ceza mahkemesi’ndeki dava dosyasında yer alan telefon kayıtlarında peker’le görüşen isimlerden biri de davut dişli. 7 eylül 2004 tarihinde saat 22.29’da sedat peker’i arıyor. o dönemde futbol federasyonu milli takımlar sorumlusu olan davut dişli ile peker arasındaki konuşma futbolun nasıl mafyanın denetimine geçtiğini açıkça göstermesi açısından hayli ilginç. sedat peker: ne haber davut?
davut dişli: kurban olayım seni verene ben. bir terslik olmuş çok özür dilerim ya reisim, çok özür dilerim. bir yanlış işaret verdiler bana. “abi” dediler, abim zannettim. telefon bende değildi, çok özür diliyorum ya...
sedat peker: estağfurullah.
davut dişli: ben senin için her şeyi yaparım ya. çok üzüldüm yani.
sedat peker: ben yanlış anladım herhalde baştan.
davut dişli: çok özür dilerim. yani yanlış anlaman için de çok özür dilerim.
sedat peker: olur mu önemli değil. sen maça bak abi. o gün olgun (peker) bana bir şey söyledi. peşinden de bu olunca, yanlış yorumladı.
davut dişli: yok reisim. onlar onunla ilgili de. bir kişi vardı, ben bunu size gelince izah ederim. telefonda konuşmayalım, yüz yüze konuşalım demek istedim ona.
sedat peker: anladım.
davut dişli: yanlış anlıyor herhalde.
sedat peker: yok o telefonda yanlış bir şey söylemez, ticaret yapıyor ya.
davut dişli: evet efendim.
sedat peker: olgun öyle söyleyince, bir ck\ öyle olunca, “ulan!” dedim...
davut dişli: yok efendim yok, kurban olurum ya kurban olurum. hiçbir şey seninle olan dostluğuma, arkadaşlığıma engel olamaz, bunu bilin.
sedat peker: allah senden razı olsun.
davut dişli: allah ölüm vermesin. sonra, sen beni tanırsın, böyle bir şey olamaz, olamaz.
sedat peker: ya ben mecnun’u aradığımda o kadar üzüldüm ki, ya dedim ‘ne oluyor mecnun? dünyada herkes yapar, o yapmaz’ dedim.
davut dişli: reis, dünya yapar, ben yapmam, sen bunu bilirsin. allah razı olsun.
sedat peker: ben de onu söyledim.
davut dişli: allah razı olsun.
davut dişli’nin adı en son saha içindeki olaylara mafyanın damgasını vurduğu türkiye-isviçre maçında gündeme geldi. 16 kasım 2005’te kadıköy’de oynanan maçta türkiye, isviçre’yi 4-2 yendi. ama bu türkiye’nin dünya kupası’na gitmesine yetmedi. maçın bitimiyle statta savaş görüntülerini aratmayacak olaylar yaşandı. futbolcuların ve teknik direktör fatih terim’in yardımcılarının isvçreli futbolculara, terim’in işaretiyle birlikte saldırdığı söylendi. soyunma odasının koridorlarında isviçreli futbolculara saldıran siyah takım elbiseli kişiler de vardı. bu kişilerden kimlikleri tespit edilen yaşar aydın ve ali kıratlı’nın davut dişli tarafından stada alındığı belirlendi. hem yaşar aydın hem ali kıratlı, çete lideri sedat peker’in adamlarıydı. yani davut dişli, isviçreli futbolcuları dövmesi için sedat peker’den adam istemişti.
maçtan televizyonlara yansıyan görüntülerin başında milli takım’ın yardımcı antrenörü mehmet özdilek’in isviçreli bir futbolcuya çelme takması oldu. arkadaşına çelme taktığını gören başka bir isviçreli futbolcu da özdilek’e tekme attı. jübilesindeki gelirlerini çocukların eğitimine başlamasıyla ve dürüstlüğüyle tanınan şifo mehmet, kamuoyunun tepkisi üzerine istifa etmek zorunda kaldı.
maçta ve sonrasında yaşanan olaylar milli takımlar sorumlusu davut dişli’nin başında bulunduğu mafya grubu tarafından isviçre’de oynanan ve türkiye’nin 2-0 kaybettiği maçtan sonra planlanmıştı. dişli, isviçre dönüşü 3 gün sonra oynanacak maçla ilgili “önemli olan 2006’ya gitmek. ben de ceza alıp gideceksem razıyım. isviçre’de seyirci ne gerekiyorsa yaptı. onlar pislik yaptıysa gerekirse biz de yapalım.
sahaya odun atalım demiyorum, ama onları yıldıracak her yola başvurmalıyız. o gün statta çok farklı, inançlı 60 bin kişi istiyoruz. tribünlerde seyirciden ziyade fanatik istiyorum; deli taraftar istiyorum. onlar bizi tribünleriyle nasıl bunalttıysa inanmış türk taraftarı fazlasını yapar. g.saray-neuchatel, f.bahçe-cannes maçlarının rövanşlarını hatırlıyorum. alman kötü sonuçlara rağmen tribünler salkım saçaktı, statlara sığmamıştı. şimdi aynısını maça geleceklerden rica ediyorum,” diyordu.
kavgaya taraftarı da katmaya çalışan dişli, maçtan önce yapılan güvenlik toplantısında da emniyet yetkilisinden, isviçreli futbolcuları pasaport kontrolünden itibaren psikolojik baskı altına almalarını istiyordu. emniyet yetkilisi bu isteğe şaşırmıştı. ancak dişli söylemine devam ediyordu: “biraz pasaport kontrolünde bekletmek yasa dışı mı? ne olur yani isviçreliler biraz kuyrukta beklese de ülkeye iki üç saat geç giriş yapsa.”
gerçekten de isviçre milli takımı istanbul’a üç saat süren bir pasaport kontrolüyle giriş yapabildi. daha körükten girişte, ellerinde türk bayraklı yer hizmetleri görevlileri oyuncuların burnunun dibinde slogan atıp tacize başladı. gümrüklü alan geçişinde ise para ile tutulduğu belli bazı kişiler yine futbolculara saldırdı.
yaşananlar nedeniyle dünya ayağa kalktı. fifa da türkiye’yi altı maç saha kapatama ve seyircisiz oynama cezasına çarptırdı.
hayatımı değiştiren maçlar | necati ateş by fourfourtwo on 7 şubat 2018
galatasaray’da fatih terim’in yeni ekibine katılan necati ateş, hayatını değiştiren maçları anlattı
03 türkiye 4 isviçre 2 16 kasım 2005 dünya kupası elemeleri
“isviçre’de 2-0 yenildiğimiz maçın rövanşında normal bir maç atmosferi yoktu, olaylar çıkmıştı ve gerginlik vardı. penaltı kazandığımızda kimse topun başına geçmedi. elimi taşın altına sokup golü attım. 4-2 kazanmamıza rağmen turnuvaya gidemediğimiz için çok üzgündüm.”