tribün dergi sayı 3'de yer alan ali murat atay'ın "bir gezginin futbol notları" başlıklı yazısından;
birkaç hafta önce kenya’da nasıl olduysa bir yerde fb-barcelona maçına rastladım hem de naklen! espn veriyormuş. bir kamptayız, tv’nin olduğu yere insanlar gelip gidiyorlar. her gelen bana sırayla johnson’un nereli olduğunu soruyor, işin ilginç tarafı, hiç kimse örneğin kluivert’i sormuyor. her nasılsa birinin afrikalı olduğunu anlıyorlar. sonradan konuşmaya başlayınca anladım ki, avrupa’da oynayan hemen tüm afrikalıları biliyorlar.
tribün dergi sayı 3'de yer alan ozan ersoy'un "real madrid ataktayken" başlıklı yazısından;
özellikle fenerbahçe’nin barcelona’yla yaptığı karşılaşmadan sonra basınımızda sıkça duyulan bir deyim var: “ayağa paslarla” falanca takımı geçtiler. bu kuşkusuz eksik bir betimleme olduğu gibi, yüzeysel de. barcelona son senelerde galatasaray gibi yeniden yapılanmaya gitti. su sıralarda rivaldo’suz çok güzel oynamaya başladılar. kadıköy’deki karşılaşmada oyunun başında barcelona’nın 30 küsur pasla luis enrique’yi rüştü’yle burun buruna getiren “önceden ezberlenmiş” bir pozisyonu vardır ki; futbol kitaplarına geçecek güzelliktedir. ama aslında yaptıkları -belki iki ezeli rakibin taraftarlarına söylenmemesi gereken bir şey- ezeli rakipleri real madrid’i çok iyi izlemekti.