76-77 sezonundan sonraki sezonda yine avrupa'dadır trabzonspor. ve sonra bir daha, bir daha... ve, trabzonspor'un avrupa serüveninde her iki maçı kaybederek elendiği turların sayısı çok azdır, inatçı ve inançlı futboluyla her rakibe karşı direnmesini, ayakta durmasını bilen bir kimliği vardır bordo-mavililerin. takımlarımızın futbolun ileri gelen ülkelerinin takımları karşısında hezimete alıştığı bir dönemde, ünlü markaları bir kez olsun bile yenmek büyük onur meselesidir o zamanlar. liverpool'un ardından, barcelona, inter, lyon ve aston villa galibiyetleri de eklenir trabzonspor'un başarı karnesine. fenerbahçe'nin tarihi manchester zaferinden sonra ingiliz takımlarına üstünlük sağlayamadığımız dönemde birmingham'dan turla dönülmesi büyük olaydır. yine, bir intertoto kupası maçında bile olsa bir italyan takımını elemek de trabzonspor'a nasip olur en önce. avni aker'de yenildiği peruggia'yı italya'da 3l'lik uzatma galibiyetiyle geçer bordo-mavililer.
günlük başarılar bir yana, trabzonspor'un uzun vadede çok önemli bir becerisi, çok düzgün bir karnesi olmuştur avrupa kupalarında. yakın zamana kadar, toplam galibiyet sayısı mağlubiyet sayısından fazla olan tek türk takımıdır trabzonspor. ve bu, türk takımları için ancak rüyada görülecek bir bilançodur geçmişte ve neredeyse bugün bile. galatasaray ile birlikte, ama ondan daha önde taşır bayrağı avrupa'da. ülke puanının en önemli kaynağı olur uzun süre. üstelik, ülke futbolunun uzunca bir döneminin avrupa kupalarında en çok gol atan oyuncusunu da çıkarır trabzonspor: hami mandıralı... golün her türlüsünü atar yerlinin yerlisi hami; ama en çok "jeneriklik " frikik golleriyle nam salar avrupa'da, bizim füzeci...
sonra o 1996 krizi gelir tüm taşlar yerinden oynar. faruk özak-şenol güneş şablonu, kaçan şampiyonluğun depresyonunda bozulmak zorunda kalır. yeni bir şampiyonluk ve şampiyonlar ligi onuru ile büyük atılım yapması beklenen trabzonspor ani bir çöküşün içine düşer. onun yerini ise fatih terimli galatasaray alır.
* * *
trabzonspor'un avrupa serüveninde çok talihsiz maçlar oldu zaman zaman. oyun olarak yenik düşmediği takımlara hakem kararıyla elendiği görüldü. kolay değildi, türk futbolunun avrupa'da hiçbir ağırlığının olmadığı dönemde devlere kafa tutmaya kalkmak. ancak trabzonspor un avrupa'daki en büyük talihsizliği şampiyonlar ligi'ne katılamamasıydı, kesinlikle. altı şampiyonluk yaşadı, ama hepsi şampiyon kulüpler kupası dönemindeydi. 1995-96 sezonunda şampiyon olsaydı, bu onuru yaşayacak ve maddi manevi büyük kazanç sağlayacaktı. üstelik, ilk kez, iki maçlı eleme sistemi dışında bir mücadele verecek ve belki daha da başarılı olacaktı. ancak bu gerçekleşmedi. 1994-95 ve 1995-96 sezonlarını ikinci sırada tamamlayan trabzonspor şampiyonlar ligi'nin kapısından döndü. kaderin cilvelerinden biri ise bir sonraki sezondan itibaren lig ikincilerinin de şampiyonlar ligi şansı yakalamasıydı. trabzonspor, şampiyon olmayı başaramadığı gibi zamanlamayı da becerememiş ve çok önemli bir treni kaçırmıştı.