birinci yarıda ümit millî takımı oyuncuları öteden beri türk futbolunun kendilerine aşıladığı çekingenlik, ürkeklik içinde negatif «olumsuz» bir futbol anlayışında göründüler... kendi sahamızda çok ve kalabalıktık... defans gücünde kuvvetli görünüyorduk... rakip sahada az kişi idik ve hücum gücünden yoksunduk... futbolcularımız bizim sahamızda toplanınca beraber oynadıkları yugoslav futbolcuları da bizim sahaya geldiler ve yerleştiler... böyle olunca da top bizim kale sahasına daha yakın yerde dolaştı.. bu nedenle de yugoslavlar bir çok gol pozisyonu yakaladılar. ancak bunlardan biri gol oldu..
ikinci yarıda ise, futbolcularımız artık kaybedecek bir şeyleri olmadığını anladıklarından pozitif «olumlu» futbol oynamağa başladılar... rakip sahada press yapan bizim çocuklardı... beklerimiz hattâ liberomuz bile hücumlarımıza katılıyordu... yugoslavlar kendi sahalarına sıkışmış ve üzerlerine gelen bu selin altında ezilmemek için topu çok kez taca bile atıyorlardı... bu arada altaylı mustafa çok şık ve yerinde driplinglerle güzel bir gol attı... golü attık ki, 90 dakikanın en tehlikeli anı idi... yugoslavlar hücuma kalktı, biz geri çekildik... göz açıp kapayıncaya kadar da kademe hatâsından ikinci golü yedik... tekrar olumlu futbola başladık, sayısız gol pozisyonları yakaladık ve hattâ penaltı atışını da dışarı attık... bütün bunlara rağmen futbolcularımız yıllardır kendilerinden daha iyi hazırlanan rakipleri karşısında hem teknik yönden, hem de fizik gücü yönünden aşağı değillerdi... finali oynamak, kazanmak kadar şereflidir ve eğer ümit takımı futbolcularımız ikinci yarıda oynadıkları olumlu futbol anlayışına daha fazla alışırlar, fikren daha iyi hazırlanırlar ve inanırlarsa kendilerinden beklenen ümitleri boşa çıkarmayacaklardır sanırız.