tribün dergi sayı 3'de yer alan ozan ersoy'un "real madrid ataktayken" başlıklı yazısından;
hep duyarız, “efendim, a takımın antrenörü b takımının karşılaşmalarının videolarını izledi, rakibi ezberledi.” biz de aynı şeyi yaptık, aldık elimize real madrid’in anderlecht’le şampiyonlar ligi’nde oynadığı karşılaşmanın kasedini ve izledik, geriye sardık, notlarımızı aldık, sayfaları doldurduk. yapmak istediğimiz bu takımın nasıl yenileceğini çözmek değil, “bu takımdan neler öğrenebiliriz”i bulmaktı. real’in yumuşak karnı şu anda sürekli ileri çıkan, ortada yavaş hierro’yu bırakan, kalede pek de fazla güven vermeyen casillas’dan oluşan savunması. ama bu takımın atak gücünü rayına oturttuğu bir akşamda işiniz çok zor. istediğiniz kadar dar alan baskı uygulayın, 5 kişilik koşun, tekmeye kafa uzatın. yakalayacağınız en az iki fırsatı onlar atamadan kullanabilirseniz, belki yenme olanağını da yakalayabilirsiniz.
anderlecht karşısında özellikle ikinci yarıda real madrid öyle bir oyun çıkardı ki, anderlecht 1-0 öne geçmiş olmasına rağmen çaresizleri oynadı. belki birisi çıkıp “10 tane atın, hepinize 100 bin dolar prim” deseydi, anderlecht’e bir deste gol de atabilirlerdi.
diyeceksiniz real’deki kadro bizde olsa, biz de oralara geliriz. ama büyük başarılara uzun yıllar imza atan takımlarda, yıldız oyuncuları belirli bir amaç ve belirli bir düzen doğrultusunda oynatabilmek vardır. real madrid’de orta sahadan gol atabilen, saatte 60 km. hızla koşan doğaüstü insanlar yok, hepsi sınırlı bedensel özelliklere sahip atletler. ama yıllardır uygulanan bir oyun düzeni var. yıldız oyuncular bu düzenin bir parçası ve ellerinden geldiğince makinenin kusursuz çalışmasını sağlıyorlar. kuşkusuz makinenizi oluşturan aksamlar, parçalar ne kadar nitelikli olursa makine de o kadar kusursuz çalışıyor. sistemi, düzeni bu takımdan çıkarın, bir sürü isimden oluşan ama bir şeye yaramayan bir takım olur ki, böylelerinin örnekleri çok günümüzde. ınter, lazio vs...
real madrid’in ofansı her başarılı atak takımında olduğu gibi savunmadan başlıyor. savunma ileriye çıkmış bir durumda, casillas ile aralarında en az 25 metre var. çok zor durumda olmadıkça yan pas veya kaleciye geri pas yapmıyorlar. geri dörtlü ile orta sahanın oyuncuları dikey olarak yüzleşmiyorlar. hep baklavanın üst üçgeni gibi birbiriyle açı oluşturacak şekilde konuşlanıyorlar. bunun en büyük yararı topu kaptırdıkları zaman gerideki oyuncuyu karşı takımın ileri ucuyla birebirde bırakma olasılığını ortadan kaldırmak. üçgenin tepe ucundaki adam topu kaptırırsa, rakip, üçgenin tabanındaki iki oyuncunun arasından, yani birbirine yakın, hemen kademeye girebilecek oyuncuların arasından geçmek zorunda. aralarından sıyrılsa bile, 20-30 metre yakalanmadan topu sürüp gol atması çok zor.
real madrid’in oyuncularının bireysel yetenekleri dar alanda yaptıkları paslaşmalarda ortaya çıkıyor. yalnız, sanılanın tersine, real madrid çok zorda kalmadıkça tek pas oynamıyor. top ilk önce kontrol altına alınıp sonra pas veriliyor, yani bütün oyuncular çoğunlukla topa iki kere değiyorlar. üçgenin sol köşesinden gelen topu durdur ve sağ köşeye yolla. peki ya rakip takım bastırırsa? inanılmaz görünen pas ve takımın topa sahip olma yüzdelerinin sırrı işte burada. çoğu takımın uyguladığı dar alan pres, “dar alan ofansa” dönüşmüş. üçgenin parçası olma durumundaki oyuncular 5 metre çapında bir dairede ileri-geri, sağa-sola yer değiştirerek rakiple aralarında o fazladan bir dokunuşu olanaklı kılacak uzaklığı sağlıyorlar. top sağdan sola salgado’dan carlos’a zigzaglar çizerek iniyor. sonra geri, soldan sağa! durdur topu, çapraza çıkar.
peki, bu sadece topa egemen olmayı sağlayan bir düzen gibi görünüyor, nasıl atağa dönüşüyor? karşı takım adam markajı yapıyorsa, işler kolay. çünkü bu kedi fare gibi kovalamacada karşı takım yoruluyor ve tutmakla sorumlu oldukları adamları kaçırıyorlar. 0 bir an boşta olan orta saha oyuncusu yüzünü kaleye dönüyor. munitis, soliris, oynadığı zaman da zidane. bu sefer orta saha-savunma arasındaki baklava bir kenardan bir kenara, orta saha-ileri uç arasında kuruluyor. aynı sistem yine işliyor, tek fark ara pas ve verkaçlarla pozisyona girmeye çalışıyorlar. karşı takım alan savunması yapıyorsa, kullandıkları taktik, üçgenleri, baklavaları olabildiğince küçültmek.
topun dolaştığı alanın küçüldüğünü gören karşı takım bu sefer 3-4 kişiyle bu dar alana saldırıyor ve ortada birisini boş bırakıyor. eğer dar alan paslaşması kenarda kurulmuşsa boşalan adam göbekte, ortada olmuşsa kenarda oluyor. bunu gören real madrid’lilerin bütün yapmaları gereken, o üstün teknikleriyle dar alandan çıkarıp oyunu açacak birine topu iletmek. o da genelde hierro, carlos veya salgado oluyor.
dikkat ederseniz, hiç uzun toptan söz etmedik. real madrid çok ender uzun top oynuyor. adeta sözleşmişler gibi, top bir oyuncudan bir başkasına yol alırken, bernabeu’nun çimleri üzerinde sürünerek gidiyor. bunun arkasındaki mantık da belli. havadan gelen pası kontrol altına alabilmek için topu indirmek gerekiyor ki, bu da fazladan bir vuruş demek olabilir. bir de, pas ne kadar uzun olursa hedefine ulaşma olasılığı o kadar az. uzun top oynadıkları yani topu havalandırdıkları bir tek durum var. o da ilerde ve açıklarda birisini boşta gördüklerinde. carlos’u, sağda figo’yu, ileride raul, salgado ve hierro’yu, solda solaris ve munitis’i çok rahatlıkla görebiliyorlar. iş, o boşluğu yakalayana kadar sabırla nakış işler gibi bir ileri geri paslaşabilsinler. sabır bu makinenin çok önemli bir parçası. unutmayalım, 30 pasla yapılan bir gol bile, ki böyleleri çok enderdir, en fazla 40 saniye sürer. maç 90 dakika...
real madrid’in teknik çalıştırıcıları kuşkusuz bu düzeni takıma oturtabilmek için antrenmanda uygulanan çeşitli oyunlar geliştirmişlerdir. chicago bulls da phil jackson önderliğinde o ünlü “triangle offense”ı yıllarca jordan, pippen gibi oyunculara antrenmanlarda uygulatarak oturtmuştur.