maçı kendi odamda kimi zaman yatağa uzanarak kimi zaman oturarak kimi zaman ayakta izliyordum. uzatmaların son dakikalarında ayaktaydım. babam da yan odada maçı izliyordu. arada bir şey oldumu babaım yanına giderdim yorumlar yapardık ve ayrılırdık. yediğimiz golde hayır rüştü diye bağırdığımı hatırlıyorum. yıkık bir şekilde yatağa bırakmıştım kendimi. bitik haldeydim yanağımı yastığa yapıştırmış boş boş ekrana bakıyordum içimde sayısız düşünce vardı. ama onlardan biri de hala geri dönüş olabileceğiydi nedense. rüştü ceza sahasına uzun top attığında yanağımı gömdüğüm yastıktan başımı kaldırdım şöyle bir doğrulur oldum topu kalede görünce de müthiş bir gooooolll bağırışıyla zıpladım. hemen içeri babamın yanına koştum ona bağırmaya başladım. televizyonu kapalıydı. sen kapattın ama ben kapatmadım inandım vazgeçmedim inancımdan dedim sarıldık zıplıyorduk. penaltıları da anlatırsam burası daha da uzayacak. ama son penaltıyı kaçıran kel futbolcu topa gelirken çok endişelisin kel diye bağırdığımı hatırlıyorum.
12 saat kuyruktan bekledikten sonra alabildiğim maç biletine rağmen maç bittikten sonra bir 12 saat daha beklerdim dediğim muhteşem maç... o güne dair en ilginç şey viyana sokaklarının tam bir hırvat işgaline uğramasıydı. viyana'nın şehir merkezine galatasaray formamla gittiğimde bir çok tacize uğradımı ve arkamdan bira şişesi fırlatıldığını hatırlıyorum. ernst happel stadyumunun yarı yarıya biletler satılmasına rağmen yüzde 80 ni hırvattı. hatta bir çok türk seyirci biletlerini karaborsada hırvatlara sattığı için maçı hırvatlarla yanyana izledik. maçla ilgili tek hatırladığım 118. dakikada yediğimiz golden sonra kız arkadasıma çok cool bir şekilde " futbol, yenmek te var yenilmekte dedikten sonra 120 dakikada semih'in golünden sonra üstümdeki formayı çıkartıp yarı çıplak bir halde formayı sallamamdı. gerçekten muhteşem bir maçtı. maçtan sonra bütün hırvatlar eve dönerken viyana caddeleri türklere kalmıştı.