tribün dergi sayı 3'de yer alan ali murat atay'ın "bir gezginin futbol notları" başlıklı yazısından;
‘94’te peru’dan bolivya’nın başkenti la paz’a gitmiştim, çünkü ‘94 dünya kupası’nın açılış maçı bolivya-almanya idi ve havayı koklamak istemiştim. bolivya gibi yoksullar yoksulu bir ülke için dünya kupası’nda oynamanın ne anlama geldiğini anlatmak zor. neyse, bir taksiye bindim, şoför tabii hemen futboldan söz açtı, “nerelisin?” “türk.” “peki, siz yok musunuz kupada?” “yokuz, çünkü grubumuzda ingiltere, hollanda falan var.” burda adam harika bir laf etti ‘kıta’ durumlarını hesaba katarak “neyse, üzülme canım, kupada suudi arabistan var”!..
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
bolivya karması için 94 dünya kupası elemelerini kazanmak, ay'a gitmek kadar zordu. coğrafi açıdan denizle bağlantısı olmayan ve tarih tarafından hep hor görülen bu ülke, dünya kupalarına daima bir misafir gibi katılmış ve tek bir gol atamadan bütün maçlardan yenik ayrılmıştı.
teknik direktör xabier azkagorta'nın çabaları semeresini vermekte gecikmedi; artık yalnızca bulutların üzerinde bir yükseklikte bulunan la paz stadı'nda başarılar elde etmekle kalınmıyor, aynı zamanda deniz seviyesinde oynanan maçlarda da iyi sonuçlar almıyordu. bolivya futbolu zaferin yalnızca yüksekliğe bağlı olmadığını kanıtlamış, maçtan önce takımı kaybetmeye mahkûm eden o aşağılık kompleksinden kurtulmuştu. elemelerde bolivya epeyce göz doldurdu. orta sahada melgar ve baldivieso, ileri hatta sâhchez ve özellikle "şeytan" takma adlı etcheverry, ince eleyip sık dokuyan bir seyirci tarafından beğenilip alkışlandı. ne var ki kurada şansı yaver gitmeyen bolivya, dünya kupası'ndaki ilk maçında güçlü almanya ile oynadı. rambo'ya karşı parmak çocuğun mücadelesi gibi bir şeydi bu karşılaşma. fakat hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu: bolivya, rakibinden ürkerek kendi alanına kapanacağı yerde, atak oynadı. maç elbette eşit bir çekişmeyle sürüp gitmedi; bu, güçlüyle zayıfın mücadelesiydi. yine de almanya şaşırmış bir halde sahada koşup dururken, bolivya güzel futbol oynamanın zevkini çıkarıyordu. bu durumun, maçın son dakikalarına kadar devam edeceği sanılıyordu ki, bolivya'nın aslarından marco antonio etcheverry'nin, matthaus'a lüzumsuz yere tekme atarak oyun dışı kalması üzerine her şey bir anda değişti. o andan itibaren bolivya'nın morali tamamen yıkıldı; kendisini daima yenik düşüren kaderine karşı geldiğine pişman oldu ve belki de yüzyıllardır süren gizli bir lanetin pençesinden kendisini kurtaramayan bu latin amerikalı ekip sahadan silinip gitti.