...sonra 205 bin kişilik final maçı gelecek, aynı dramı daha büyük boyutta bu kez brezilyalılar yaşayacaktı.
maç daha oynanmadan kazanılmıştı brezilya için. onlar şimdiden dünyanın şampiyonudur ve bu “son oyun” sadece formalitedir.
doksan dakika sonunda “maracana şoku” adıyla tarihe geçecek olan bu en kalabalık seyircili maçta çok sert oynayan brezilya, bir ara 1-0’lık üstünlüğünün keyfini uruguaylı schiaffinio’nun beraberliğine kadar yaşayacaktır.
bitime yedi dakika vardır. o minik uruguay, iki olimpiyat, bir de dünya şampiyonu olmuş çetin cevizdir. ilk golün pasörü ve sertlikten hiç yılmayan ghiggia bir ver-kaçtan (o günkü adıyla senin-benim oyunu) sonra, kanatta brezilyalı savuma adamı bigode’ye basar çalımı ve topu ileri vurur, hemen peşine de düşer.
kaleci barbosa ilk goldeki gibi schiaffinio’nun yine kaçtığını görmüş, onu da kollayarak kalesinden topu kesmek için hareketlenmiştir. usta topçu ghiggia başını kaldırdırır, pası atmadan önce.
“aman tanrım!..” gördüğü, yakın direkle barbosa’nın arasındaki kocaman bir boşluktur.
vuruşunu, falsolu, tam oraya yapar. pas yerine.
barbosa kazık yediğini anlamış ve hemen atmıştır kendini topa. falsolu top, barbosa’nın ellerini yalamış ve filelere gidivermiştir.
sessizlik.
sonra duyulan sadece 11 uruguaylının sevinç çığlıkları.
barbosa, ölümüne kadar lanetlenmiştir.
“maracana şoku” işte böyle yaşanmıştır, gözyaşları ve kalp krizleriyle ve de müziksiz sambasız. kupa, güney amerika’da kalmıştır sonuçta.
o gecenin geç saatlerinde santos’da gününü kupa, ayakkabı boyacılığı, çaput top arasında geçiren on yaşında küçük bir siyahi çocuk, dökük evlerinin en kenar köşesinde ağlamaklı büzülmüş eski bir topçu olan babasını teselli edecektir: “üzülme... ben o kupayı geri alacağım onlardan.”
2002 basımlı "dünya kupası" kitabında yer alan alp ulagay'ın "dünya kupası'nın mimarları: teknik direktörler" başlıklı yazısından;
en ufak başarısızlık halinde başının derde gireceğini bilen ve adeta bıçak sırtında görev yapan bu teknik direktörlerden birisi de flavio costa'ydı. brezilya'nın ev sahipliği yaptığı 1950 finallerine takımı hazırlayan costa sıkı disipliniyle tanınıyordu. önceki kupalarda yaşanan şanssızlıkların tekrarlanmaması için metodlarından şaşmadı ve oyuncuları dört ay önceden kampa aldı. kamp süresince futbolcular saat 22.00'de yatağa girmesini sağlıyor, vitamin kürünü mecburi tutuyordu. final grubuna kolaylıkla yükselen sambacılar burada da isveç ve ispanya'yı topa tuttular. final niteliği taşıyan son maç öncesi flavio costa oyuncularını uyararak "uruguay bize her zaman ters gelmiştir. oyuncularımın maça şampiyonluğa ulaşmış gibi çıkmalarını istemiyorum. bu bir gösteri maçı değil" şeklinde endişesini ortaya koydu. işler yolunda gitmeyip brezilya, maracana stadı'ndaki 200 bin seyirci önünde 1-2 yenilince costa adeta aforoz edildi. stattan bitiş düdüğünden saatler sonra kadın kılığında çıkabildi.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
dördüncü dünya kupası finalleri 1950'de brezilya'da baslarken, evsahibi kendi toprağındaki turnuvanın şampiyonu olarak ilan edilmiş gibiydi. gerek brezilya'da, gerekse tüm öteki ülkelerde başka hiçbir takım favori gösterilmiyordu. sonuçta güney amerika'nın futbolda iddialı iki takımı kupa için sahaya çıkacaktı. şimdi brezilya-uruguay karşı karşı idi. bu, aynı zamanda futbol tarihinde "dünya seyirci rekoru"nun kırıldığı maç olacaktı. 16 temmuz 1950 günü rio de janeiro'nun maracana stadı'ndaki maçta biletli seyirci sayısı, tam "199.854" idi. davetli ve görevlilerle rakam, 200 bini aşmıştı. tarihte bugüne kadar bu kadar seyircinin izlediği bir futbol maçı oynanmayacaktı.
kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, staddaki 200 bin seyircinin neredeyse tamamına yakını, brezilyalı idi. kupanın bir numaralı favorisi evsahibi takımın taraftan yani... ancak doksan dakikalık oyun, bu tahminleri tepetaklak edecek ve maçı uruguay 2-1 kazanacaktı. o günkü kurallara göre, karşılaşma berabere de bitse, kupa brezilya'nın olacaktı, işte maçın bitimine sadece onbir dakika vardı ve durum 1-1'di. 200 bine yakın brezilyalı tribünlerde şampiyonluk kutlamasına başlamıştı bile.
fakat bitime sadece onbir dakika kala... evet, maçın tam 79. dakikasında uruguaylı ghiggia kaptığı topla fırtına gibi dalıyor.. ve barbosa'nın koruduğu kaleye tarihin en büyük gollerinden birini atıyordu. koca stadda çıt çıkmıyordu şimdi. sanki sihirli bir değnek dokunmuş ve yüzbinlerce insan donup kalmıştı. bu arada üç brezilyalının kalbi duruyor biri de intihar ediyordu. yıllar sonra brezilya'nın unutulmaz yıldızı büyük futbolcu didi, fenerbahçe'yi çalıştırmak üzere ülkemizde bulunduğu sırada, o maçı bize şöyle anlatmıştı: "maç bitmiş, saatler geçmiş, ama seyircinin en az elli bin kişisi tribündeki yerinden kıpırdamamıştı. hepsi de başını iki elinin arasına almış, saatlerce öyle kalmıştı. memlekette bir hafta yas tutulmuş, evlerde yemek pişmemişti. kaç gün boyunca durmadan ağlayanlar görülmüştü."
uruguay'da ise, aynı anda cumhurbaşkanı "ulusal bayram" ilan etmiş, halk sokaklara dökülmüş, günlerce dans ederek eğlenmişti. şampiyon takımı rio dönüşü montevideo hava alanında altı yüz bin kişinin karşıladığını da ekleyelim. böylece ilk dört kupayı iki ülke paylaşmış, uruguay ve italya, ikişer dünya şampiyonluğu ile futbolun şeref defterine altın harflerle yazılmıştı. bu tarihi finalden üç ilgi çekici not daha:
- o yılların dünyaca ünlü maç spikeri brezilyalı barroso, mikrofonda "bu faciayı anlatan adam, bir daha maç spikerliği yapamaz" diyerek istifa etmiş, mesleğini bırakmıştı.
- dünya kupasi'nın babası jules rimet, maçtan sonraki tören için hazırlanmış, brezilya'ya vermek kupa elinde beklerken... beklenmez sonuç karşısında şaşkına dönmüştü. çünkü kupa töreni filan yapılamazdı o koşullarda... lyi niyetli zavallı rimet, koca kupayı koltuğunun altına saklayarak, bir köşede uruguay kaptanı varela'yı bulmuş, kulağına eğilip birşeyler söyledikten sonra kupayı kimseye göstermeden ona vermişti.
- büyük finalden önce "turnuvanın en iyi kalecisi" seçilen brezilyalı barbosa, "fazla öne çıktığı için ikinci golü yedi ve zaferi rakibimize hediye etti" diye yıllar boyu eleştirilecek, adeta aforoz edilecekti. öyle ki kırk dört yıl sonra 1994 dünya kupası finalleri sırasında eski milli kaleci barbosa, brezilya milli takımı'nın kampına gelecek, ama kapıdan çevrilecekti. almamışlardı brezilya takımının yanına... zavallı barbosa,medya mensuplarına şöyle yakınmıştı: "en ağır suçun bile cezası, otuz yıl hapistir. ben ise, yediğim bir tek golün cezasını kırk dört yıldır çekiyorum."
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
50 dünya kupası'nda sıra şampiyonanın en iyi kalecisini seçmeye geldiğinde bütün gazeteciler brezilyalı moacyr barbosa lehinde oy kullandılar. barbosa, kuşkusuz ülkesinin de en iyi kalecisiydi. elastiki bacakları vardı; soğukkanlı kişiliğiyle takıma güven veriyordu. bir süre sonra, kırk yaşlarındayken sahalara veda edinceye kadar da en iyi kaleci unvanını korudu. top oynadığı onca yıl boyunca barbosa, hiçbir hücum oyuncusunun canını yakmadan kim bilir kaç gol kurtarmıştı?
ama 50 dünya kupası final maçında, uruguaylı hücum oyuncusu ghiggia onu, sağ ayağının ucuyla attığı isabetli bir şutla şaşırttı. öne doğru çıkmış olan barbosa, geriye doğru sıçradı, topa eli değdi, ama o anda yere düştü. topu savdığından emin bir halde ayağa kalktığında topu filelerde buldu. bu gol maracana stadyumumu şaşkına çevirdi ve uruguay'ı şampiyon ilan etti.
üzerinden yıllar geçti, ama barbosa hiçbir zaman affedilmedi. 1993 yılında amerika'da oynanacak dünya kupası seçmelerinde o, brezilyalı takımının futbolcularına moral vermek istedi. onları ziyarete gitti, ama yöneticiler onu içeriye sokmadılar. o günlerde baldızının evinde, küçük bir jübile ücretinden başka geliri olmadan yaşıyordu. barbosa şöyle dedi: "brezilya'da en büyük suç için bile verilen ceza otuz yıldır. ben ise tam kırk üç yıldır, işlememiş olduğum bir suçun cezasını çekiyorum."
#43 hayaletler barbosa'nın etrafını sardı brezilya vs uruguay, 1950
brezilya beş kez dünya kupasını kaldırmış olabilir ama ülke hâlâ 1950'de rio de janeiro'da -ezeli rakip-uruguay'a kaptırılan şampiyonluğun yaralarını kapatabilmiş değil. brezilya maç öncesinde, maracana'da kişiye 199.854 kişiye oynanan -ki bu bir dünya rekorudur- maçın ezici favorisiydi. karşılaşmanın bitimine on bir dakika kala defansın zaafından yararlanan ghiggia'nın sağ taraftan vurduğu şut, kaleci barbosa'yı mağlup etmişti. gole inanmayan maç spikeri, "uruguay'ın mı golü? uruguay'ın mı golü?" diye birkaç kez sayıklamıştı. maçı kazandıran adam ghiggia maçtan sonra şöyle bir itiraf yapmıştı: "bir hayalet olarak onları sonsuza kadar rahatsız edeceğim." o günden sonra da ülkenin en büyük günah keçisi ilan edilen kaleci barbosa hayatını kaybedene kadar bu gol nedeniyle suçlandı.