istanbulspor dün mağlubiyetten yılmaz'ın şaheser oyunu kurtardı. yılmaz bilhassa ikinci devrede birbiri peşi sıra yaptığı kurtarışlarla altaya şans tanımamıştı. maçın bitmesine 4 dakika kala da hakem zülbahar sağnak, nail'in attığı golü ilk önce muteber addetmiş, fakat yardımcısı avni yelkenbiçer'le konuştuktan sonra ise iptal ediyordu, işte bu iptal kararı seyircilerin büyük protestosuna meydan verecek ve hakemler alsancak stadını ancak bir polis cipine binmek suretiyle terk edebileceklerdi.
istanbulspor daha 12. dakikada yılmazın, nailin şutunu tam köşeden kaçırmasıyla şahlanmış ve 38. dakikada bilge'nin şahane bir şutu ile galip duruma yükselmişti. devre 1-0 sarı - siyahlıların galibiyetiyle bitti.
altay ikinci devreye hırslı ve süratli başlamıştı. ve siyah - beyazlılar 54. dakikada bir karambol neticesinde cengiz'in ayağından beraberliğe yükseliyorlardı. bundan sonra altay rakip kaleyi abluka altına alacak. osman'ın, coşkun'un, nail'in ve ali'nin şutları direkten dönecek ve ilk önce yılmazzı sonra da şanssızlığını yenemeyen altay sahadan ancak beraberlikle ayrılacaktı.
orhan berent'in altay: alsancak'ın sakini kitabından;
ankaragücü’nde uzun yıllar futbol oynayan candan dumanlı’nm sonraki yıllarda hatıralarında önemli bir yer teşkil eden zemini kömür tozu kaplı alsancak stadı, ertesi günkü nail elmastaşoğlu’nun golüyle yine bir önceki gün olduğu gibi 1-1 berabere biten istanbulspor maçında da sadece 4.000 seyirciye ev sahipliği yapabiliyordu. sonuçta alsancak stadı’nın zeminine yağmurlu havalarda balçığa dönüşmemesi için kömür tozu dökülüyordu. (*) olayın kömürle ilgili diğer tarafı stadyumun alsancak gar havzasına komşu olması, manevra yapan trenlerin bacasından çıkan dumanlar yüzünden havadaki kömür tozu ve sülfür oranının yüksekliğiydi. istanbul’da ise inönü stadı’na kömür tozu yerine deniz kumu dökülüyordu ve bu da futbolcular arasında egzamaya sebep olmuştu. sonraki sezonlarda altay’a transfer olacak mahmut evren bu yüzden birkaç gün hastanede yatmak zorunda kalmıştı.
(*) “yağmurlu havalarda top ağırlaşırdı. eğer çok yüksekten geliyorsa şakırındık, bir yerimize çarpar da sakatlar diye. saha da göl gibi olurdu ama kesilince alsancak hemen kururdu. hatta toz toprak olmasın diye rüzgârlı günlerde maçtan önce bir arazöz sulardı sahayı. soyunma odasında minik örslerimiz ve çekiçlerimiz vardı. devrede herkes pata küte çıkan çivileri çakardı. sanki ayakkabı imalathanesi. futbol ayakkabısını, adidas’ı almanya’ya gittiğimde gördüm.” (8 kasım 2010 feridun öztürk görüşmesinden.)