bu maçla birlikte ligi şampiyon tamamlayan trabzonspor teknik direktörü ahmet suat özyazıcı,fatih terim ile birlikte 1.ligde en fazla şampiyon olan teknik direktör ünvanına sahiptir. her iki teknik adam da ligde 4'er şampiyonluk sevinci yaşadı. ahmet suat özyazıcı, trabzonspor'un başında 1975-76, 1976-77, 1979-80 ve 1983-84 sezonlarında şampiyonluk gördü. fatih terim ise galatasaray'da 1996-97, 1997-98, 1998-99 ve 1999-2000 sezonlarında mutlu sona ulaşarak, tarihe geçti.
ligdeki son maçımızda karagümrük karşısına çıkarken artık şampiyonduk. çok zorlu bir maratonu yüzümüzün akıyla bitirmenin kıvancını yaşıyorduk, izmir'deki kupa finalinde de beşiktaş'ı 2-0 yenerek sezonu çifte kupayla kapadık. istanbul dukalığına karşı yine krallığımızı ilan etmiştik.
bugün, gerçekten çok zorlu bir sezonda o günkü koşullarda ulaştığımız başarıların sırrı nedir, diye düşündüğümde "dayanışma, mücadele gücü, sorumluluk, kendimize ve arkadaşlarımıza saygı, zorluklara göğüs germe direnci" geliyor aklıma.
necati cumalı'nın trabzon'u tanımlayan şu sözleri bir de:
"önü, huyunu suyunu hep bildiğimiz, günü gününe uymaz, sert karadeniz... trabzonlu, çatık kaşlı, şakasız ana ile babanın elinde büyüyor. ekmeğini kazanabilmek için, eline ayağına çabuk, çalışkan olmak, aklının bütün gücünü ayaklandırmak zorunda. trabzon oyun havalarının kıvraklığı, canlılığı bu yaşam serüveninin sonucu. o havaların sevinç taşıması bu yüzden. doğayı yenen insanın sevinci..."
trabzonspor bu şampiyonluk ile 9.kez üstüste ligi ilk 2 içerisinde bitirmeyi başararak türkiye liglerinde çok büyük bir başarıya imza attı.bu 9 senede 6 şampiyonluk ve 3 ikincilik yaşadılartrabzonsporun 9 senelik performansı şöyle:
ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
sisler arasında kalmış bir anı. olcay çakır'in kaleminden...
şampiyonluk hediyesi reno...
trabzon-araklı... son şampiyonluktu. pantolonlarımızın arkası ıslak...
camiden kaçıp denize gittiğimiz bir sıcak gün hatırlıyorum. sahil kalabalık. okuldan kalma uzun pantolonlarımızın içinde denize girmiş, ıslanmış, bir türlü kurumamış mayolarımız. izlerinden belli oluyordu son 1 saatte ne haltlar karıştırdığımız.
hocadan dayak yeme korkusu ile kumsaldan camiye yollanmıştık ki; karşımızda fotoğraflarından bildiğimiz büyük insanlar.
gazino diye bilinen zamanın halka açık plajının kapısından taksi durağına doğru...
bir reno ts. sütlü kahve renkli diye hatırladığım. direksiyonda şenol güneş... onu çok iyi hatırlıyorum. turgay da yanında...
saatlerce pervane olmuştuk etraflarında, rahatsız da etmiştik elbet.
"şampiyon olduk diye verdiler bu arabayı." demişlerdi...
yüzlerinde gülen ifadelerle... şampiyonluk hediyesi küçük bir reno... sisler arasından bir küçük anı.
not: anının geçtiği sezon olduğu için sezonun son maçına yazdım...
ilk basımı 1997 yılında olan bülent gürkan ve m. sait orhan'ın "trabzonspor efsanesi" kitabından;
...ve trabzonspor özelinde türk futbolu'nun 2 tarihi günü peşpeşe yaşanıyordu. önce 27 mayıs 1984 günkü tur maçı. rakip karagümrük, tıpkı 2 sezon önce beşiktaş-eskişehir maçında olduğu gibi. sahanın bir yanında şampiyon trabzonspor, diğer yanda küme düşen karagümrük. turgay ve levent'in ilk 45 dakikaya sıkıştırdığı 2 gol maçın skorunu işaretliyor: trabzonspor: 2 - karagümrük: 0
şampiyon yine trabzon
hakemin bitiş düdüğüyle birlikte bir avni aker klasiği daha vizyona sokuluyordu. şampiyonluk turu atan borda maviler, tribünlerde bordo-mavili bayrakla dalgalanıyor ve tribünler bu nefis görüntüleri seslendiriyor: "şampiyon trabzon... şampiyon trabzon..."
ismini trabzonspor'la özdeşleşmiş 1.5 yıllık mazisiyle başkan mehmet ali yılmaz omuzlarda... tabi teknik patron ahmet suat ozyazıcı, kaptan kaleci şenol güneş, turgay, necati, kemal, osman, levent, tuncay, iskender, b. hasan ve diğerleri hepsi hepsi omuzlarda...
trabzon şampiyon... mutlu son... fenerbahçe 5 puan geriden 45 puanla 2., peşinden 44'er puanlı g. saray ve beşiktaş geliyor...ancak avni aker'de atılan bu şeref turunun ertesinde, ise zafer sarhoşluğunua dönüştürülmeden takım tekrar kampa alınıyordu. niçin mi, trabzonspor için 2. bir takvim yaprağı daha büyük önem taşıyordu. hemen 3 gün sonrası 30 mayıs 1984. yer izmir. atatürk stadı'nda bir büyük futbol randevusu. trabzonspor-beşiktaş türkiye kupası finali...
ben samsunspor’ da hiç gol atmazken, trabzonspor’da gol atmaya başladım. bu sefer samsunspor’dan tepki geldi.’niye bizde gol atmıyordun da trabzon’da atıyorsun’ diye. ancak, sinan, tuncay ve iskender ile oluşan o mükemmel forvetlere sahip trabzonspor’da gol atmamak diye bir şey olamazdı. gol krallığında iddialı olduğum sezon galatasaraylı tarık hosiç 16 gol, ben 14 gol atmıştım. son karagümrük maçında suat hoca, ‘penaltı olursa dobi atsın’ demişti.arkadaşlar al da at dercesine mükemmel paslar veriyorlardı.. ama ben o heyecandan bir türlü gol atamadım. kaçırdığım gollük pozisyonlara inanamazsınız. maçı 2-0 kazandık ama gol kralı olamadım. şunu söylemek istiyorum. samsun’da gol atamazken bir yıl sonra trabzon’da gol krallığını mucize bir şekilde kaçırdım
türkiye 1, ligini trabzon kazandı. taş gibi bir altyapının getirdiği, taş gibi bir takımı olduğu için aldı. trabzon küçük bir kent olduğundan futbolcuları istanbullu meslektaşları gibi zevk ve sefaya düşemedikleri, zorunlu olarak sporcu gibi yaşadıkları için kazandı... bunlar doğru. yanlış olan ne? ahmet suat özyazıcı’nm trabzon’a iyi futbol oynattığı...
yerli basınımız «yugoslavien raus» çığlıkları içinde, «iş»lere karşı özyazıcı’yı ne derece bayrak yapmaya çalışırsa çalışsın, gerçek yerinde duruyor. ahmet suat’ın bugün trabzon’a oynattığı futbol, gündüz kılıç’ın 20 yıl önce galatasaray’a oynattığı futboldan çok az farklıdır.
trabzon çağdaş, trabzon ileri futbol oynasa, ligin başından itibaren rakiplerini silindir gibi ezer, sezonun gol rekorunu kırarak şampiyon olurdu. trabzon, çağdaş futbol oynasa, avrupa kupalarında tek turun ötesinde sonuç alırdı. sözü uzatmaya gerek yok. trabzon taraftarları, bu yıl özkan sümer’in oynatacağı futbolla, geçen yıl ahmet suat’ın oynattığı futbolu karşılaştırdıklarında farkı görecek, hissedeceklerdir.
ahmet suat, güçlü bir kadronun, sayılan ağabeyi olmanın çok az ötesindedir. gereksiz efsaneler dizerek, ne yanlış kahraman yaratalım, ne kamuoyuna yanlış bilgi verelim.
bu yılki trabzon’un başında kim olsa, takım şampiyon olurdu. hatta kendi haline bırakılsa bile..
kimsenin, en başta bizim adnan dinçer’in beğenmediği, adam yerine koymadığı miliç, silindir gibi bir beşiktaş yapmıştı. bu beşiktaş’ı, fenerbahçe bir maçta yıktı. arka arkaya önüne geleni deviren beşiktaş, fenerbahçe maçından tam yedi sakatla çıktı. hakemin büyük hoşgörüsü ile televizyonda kaptanları cem’in ağzından, «bu maçı kaybetsek bizim için her şey bitecekti. ne olursa yapıp kazanmak zorundaydık» diyen fenerbahçeliler, ortada beşiktaş diye bir takım bırakmadılar. 11 adamının kedisi sadece bir maçta oynayamaz hale gelen beşiktaş, bir daha ne fizik, ne moral olarak kendisini toparlayamadı ve silindi gitti.
fenerbahçe’yi yıkansa, idari kriz oldu... semih bayülken, ali şen’i, ali şen de takımı yedi bitirdi. şen gidince, başta ilyas, onun adamları oynamaz oldular. bunlara bir de takımın en büyük kozu selçuk’un beklenmedik sakatlığı eklenince, fenerbahçe de piyasadan çekilmek zorunda kaldı.
galatasaray’ı yiyip bitiren sebepleri ise ayn bir konu yapıp, yazmıştık zaten. galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş, biraz birbirlerini, biraz da kendi kendilerini yiyince, trabzon’a şampiyon olmaktan başka çare kalmıyordu.
özet.. istanbul’un üç büyük kulübü, şampiyonluğu allayıp pulladılar ve trabzon’a sundular. hem de zorla...
bunların üçü de top oynarken, trabzon ligde dördüncü durumdaydı. öndekiler yavaşlayıp durunca, temposunu bozmayan, hatta giderek artan morali biraz da hızlandıran trabzon işi bitirdi.
iviç, stankoviç ve miliç takımlarına da, türk futboluna da çok şey kazandırmışlardır. çuvalla gol yerken «kulüp takımları ne oynuyor ki, milli takımdan ne bekleniyor» diyen coşkun özarı, irlanda ve avusturya’yı yenerken nedense aynı mantığı yürütmemiş, «yugoslavlar galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş’a iyi top oynattıkları için milli takım da başarılı oldu» diyememiştir.
bugün gazetesinde trabzon’a destanlar düzen özarı, dün o trabzon’dan milli takıma kaleci şenol’u çağırmamış, hatır için bir, bilemedin iki adam oynatmıştır.
miliç de, iviç de, stankoviç de hatalar yapmışlardır. insandırlar ve yapacaklardır. ama bu üç adam türk futboluna yıllar sonra avrupalı damgasını vurmuşlardır. bunu kimse inkâr edemez...
yeni kurulacak federasyon, anap’tâki ırkçı ve milliyetçi güçlere şirin görünmek, babıâli’nin aynı kafadaki bazı kafalarına yaranmak için, yabancı antrenörü yasaklamaya kalkarsa, meydan özarı gibi hiçbir şey vermeden yüz binler kazanana kalacak, böyle olunca, o yüz binlik fiyatlar, bir de üstelik milyonlara ulaşacaktır.