türkiyenin ilk kez dünya kupasına katılma hakkını elde ettiği maçtır.avusturya kupadan çekilince türkiye suriye ile maç oynadı.maçı kazanınca da kupaya katılma hakkını elde etti.finallerin yapılacağı brezilyanın çok uzak bir ülke olması nedeniyle o zamanın şartları ile uçakla gitmek çok pahalı olduğundan finallere katılamamışız.herhalde o zamanlarda 1 futbolcuya 3 yönetici(!) götürme geleneğimiz vardı.vapur alternatifi ise 1 ay süreceğinden düşünülmemiş herhalde.oysaki 1930 da ilk dünya kupasına katılan avrupa ülkeleri uruguaya gemi ile gitmişlerdi
suriye milli takımının tarihindeki ilk milli maçıdır.ankara 19 mayıs stadyumu'nda türkiye ezici bir skorla rakibini mağlub etmiştir.
1950 dünya kupası elemelerinde suriye ve israil, elemelere avrupa'dan katıldılar.suriye, türkiye ve avusturya, 2. grupta yer aldılar.avusturya ilk turu maç yapmadan geçti.türkiye ise suriye ile eşleşti.ankara'da 7-0 türkiye'nin kazandığı maçın suriye'deki rövanşı oynanmadı.zira, bu maçtan sonra suriye turnuvadan çekildi.türkiye böylece tur atlamış oldu.bir sonraki turda avusturya ile eşleştik.avusturya'nın da maç yapmadan çekilmesi üzerine milli takımımız 1950 dünya kupası finallerine katılmaya hak kazandı.daha sonra türkiye'nin de çekilmesi üzerine fifa bizim yerimize portekiz'in katılması için portekiz'e teklifte bulundu.portekiz de finallere gitmek istemeyince bizim yerimiz boş bırakıldı.
aslında finallerin 16 takımın katılımıyla gerçekleştirilmesi düşünülüyordu.final bileti aldığı halde iskoçya, hindistan ve türkiye milli takımlarının finallere katılmamaları nedeniyle, final turnuvası 13 takımla gerçekleştirildi.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
1938'den sonra... 1942 ve 1946 kupaları dünya savaşı yüzünden yapılamıyor. 1950'de yeniden yüzler gülüyor: harp yok! maç var!.. ve ilk kez türk milli takımı da futbolun bu en büyük kupasına girme hakkını kazanıyor. "amma..."
futbol tarihimizde ilk kez bir dünya kupası'nda oynayacağız. çünkü eleme maçında rakibimizi ezip geçmişiz. kurada suriye çıkıyor karşımıza... ankara'da oynuyoruz bu maçı... 19 mayıs stadı'ndaki onbirimiz... erdal kocaçimen (fb) - naci özkaya (gs), dr. vedii tosuncuk (bjk) - mustafa ertan (harpokulu), bülent eken (gs), hüseyin saygun (bjk) - erol keskin (fb), lefter k. andonyadis (fb), gündüz kılıç (gs), fahrettin cansever (bjk), şükrü gülesin (bjk).
sonrasında suriye kalesinde tam yedi gol... fahrettin'in üç, bülent, gündüz, erol ve lefter'in birer golleriyle 7-0 galibiz. muhteşem bir sonuç... yukarda "amma" demiştim ya. "amma" gidemeyecektik dünya kupası finallerine... o dönemde taaa rio de janeiro'ya gitmek, kolay değildi. yetkililer "paramız yok" deyince... hevesimiz kursağımızda kalacaktı. sonraki yıllarda o günkü "parasızlık" mazeretinin doğru olmadığı söylentisi çıkacak, "gerçekte yeteri kadar hazırlanamadığımız için orada fena yenilir, rezil oluruz" diye korktuklarını ağzından kaçıran yetkililere rastlayacaktık. hangisi mi doğruydu? kupa şansını kaçırmıştık. sadece o doğruydu.
fransa'da düzenlenen 1938 dünya kupası'ndan sonra araya ii. dünya savaşı girmiş ve kupaya 12 yıl ara verilmişti. dünya takımları bir sonraki randevuları için 1950'yi beklemek zorunda kalmışlardı. buluşma yeri brezilya olacaktı. maçlarını rio'da dev maracana stadyumu'nda oynayacak brezilya kupanın kesin favorisiydi.
eleme turlarına türkiye de katılıyordu. bugünlerde "kolay grup" diyebileceğimiz herhangi bir grubun yanında "çocuk oyuncağı" denilebilecek bir gruba düşmüştük. üç takımdan oluşuyordu. bizim dışımızda avusturya ve suriye vardı. hala savaşın yaralarını sarmakta olmasına rağmen avusturya zorlu bir rakip olabilir diye düşünülüyordu ki, avusturya kupadan çekildiğini açıkladı. "çocukoyun-cağı" artık "çıngırağa" dönüşmüş, karşımıza çıkacak tek rakip olarak geriye zayıf suriye kalmıştı. onunla da kendi sahamızda tek maç yapacak, kazanırsak brezilya'ya gitmeye hak kazanacaktık.
suriye ile 20 kasım 1949'da ankara'daki 19 mayıs stadı'nda karşılaştık. bu maç suriye için de çok önemliydi. dünya kupası vizesini almaya ümitli olduklarından değil, bunun onların yapacağı ilk resmi milli maç olmasından dolayı.
ankaralılar o dönemde futbola biraz hasret kalıyorlardı. büyük takımlar istanbul'da yapıyorlardı maçlarını. bu yüzden futbola doymak için mahalli liglerin bitmesini beklemek zorundaydı ankaralılar. bu ligler bittiğinde istanbul'dan ilk dört, izmir ve ankara'dan ilk iki takımın katılmasıyla ankara'da milli küme ya da maarif (milli eğitim) kupası diye adlandırılan turnuva maçları oynanıyordu çünkü. bu vesileyle iki istanbul takımı bir hatta sonu ankara'ya gelip cumartesi ve pazar günleri üst üste iki maç oynayıp dönüyorlardı. bunun dışında istanbul takımlarını ancak özel maç yapmaya geldiklerinde izleyebiliyordu ankaralılar. bu yüzden öğlen 2'deki maça ilgi oldukça büyüktü. kapalı tribün 3, maraton 2, kale arkası biletleri ise 1 liradan satılıyordu.
cihat arman'ın idaresindeki milli takımımız maça şu kadroyla çıkıyordu. kalede bir fenerbahçeli, erdal kocaçimen oynuyordu. defansta: naci özkaya (gs), vedii tosuncuk (bjk), mustafa ertan (harbokulu) ve bülent eken (gs). orta sahada fahrettin cansever (bjk), gündüz kılıç (gs) ve hüseyin saygun (bjk). ileride erol keskin (fb), lefter küçükandoniyanis (fb) ve şükrü güllesin (bjk). maçın hakemi ise italyan gamba idi.
sahaya klasik kırmızı kuşaklı formayla çıkan takımımız maça hızlı başlıyor. ilk kez milli olan fahrettin 12'nci ve 13'üncü dakikalarda suriyeli kaleciyi mağlup edip türkiye'yi 2-0 öne geçiriyor, ilk yarının bitmesine bir dakika kala kazanılan uzak mesafeli frikik vuruşunda bir gol de bülent eken atıyor. gollerin ardı arkası ikinci yarı da kesilmiyor. efsane golcümüz lefter ilk ve tek kez olmak üzere 66'ncı dakikada ortaya çıkıp takımın dördüncü golünü atıyor. onu bir dakika sonra erol keskin taklit ediyor. maç 72'nci dakikada gündüz kılıç'ın, 87'nci dakikada hat trick yapan fahrettin'in golleriyle 7-0 bitiyor.
o sıralar avusturya hala kupadan çekildiğini açıklamamış olduğundan türkiye milli takımı hala kupaya gitmeye hak kazanacağının garanti olduğunun farkında değildi. avusturya ile bu kez biri evinde, biri deplasmanda iki maç yapmak üzere kendini hazırlıyordu. bu gerçek iki ülke federasyonunun maç gününü ayar-lamakiçin yazışmalar yapmasından sonra ortaya çıktı. (evet, maç zamanını o yıllarda federasyonlar ayarlıyor.) uzun yazışmalarının ardından birtürlü maçların zamanı hakkında bir karar varılamadı. bir karara varamadan da avusturya'nın kupadan çekilme kararı açıklandı. bu karar aynı zamanda türkiye'nin brezilya vizesi aldığı anlamına geliyordu.
futbola hayır, savaşa evet!
brezilya haziranda başlayacak dünya kupası hazırlıklarına devam ededursun, türkiye'de işler hem ekonomik, hem siyasi, hem de sosyal anlamda karışıktı. mayısta türkiye tarihinin ilk demokratik genel seçimi yapılacaktı. chp'nin karşısında menderes'in demokrat partisi vardı. demokrasi ve parti çeşitliliği belki de buna daha hazırolunmadığından toplumda gerginliklere yol açıyordu. seçim arifesinde ekonomik göstergeler de hiç iyi değildi. dahil olmasa da, yanı başında gelişen dünya savaşı ister istemez türkiye ekonomisini de yormuştu. halk geçim sıkıntısından ve tek parti baskısından bunalmış, yenilikçilere kurtarıcı, eskilere düşman gözüyle bakıyordu. chp'nin hamisi ismet inönü'nün de cumhurbaşkanlığı süresi yine aynı ay dolacaktı. böyle bir ortamda kimsenin futbola ayıracak ne zamanı, ne de parası vardı. sonuçta brezilya da anasını nikahındaydı. uçakla gitmek mümkün görünmüyordu, çünkü gidecek yönetici sayısı çoktu. vapur yolculuğuna da çok uzun süreceğinden yanaşılamadı. netice itibariyle federasyon ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek milli takımın brezilya'ya gitmeyeceğini açıkladı ve futbol tarihimize geçecek kim bilir kaç sayfayı oluşmadan yok etti. işin garibi milli takımını ekonomik sıkıntıları yüzünden haziranda brezilya'ya yollayamayan türkiye, aynı ay aldığı kararı 21 eylül'de hayata geçiriyor ve kore savaşı'nda çarpışacak ilk tugayı yola çıkarıyordu.
sonuç
1950 dünya kupası'nı brezilya'yı final maçında 2-1 yenen uruguay kazandı. brezilya'da milli yas ilan edildi.
ismet inönü'nün süresi dolunca celal bayar cumhurbaşkanı seçildi.
menderes'in liderliğindeki demokrat parti %52,68'lik oy oranıyla iktidara geldi. menderes 10 sene boyunca iktidarda kaldı. türkiye milli takımı'nın isviçre'deki 1954 dünya kupası'na gitmesi de kore'ye asker gönderen dp iktidarının görev süresine rastladı.
türkiye milli takımı'nın isviçre macerasını ve unutulmaz ispanya maçlarını da bir dahaki aya bırakalım isterseniz.
sarı-lacivertlilerin değişik tertibi, altay'ı 5 - 0 yenerken ligin en iyi oyununu çıkardı
necini tanyolaç
fenerbahçe sahanın her hangi bir köşesinde hayat hakkı tanımadığı altay'a karşı milli ligin en zengin oyunlarından birini çıkarıyor. her adamı ile çalışkan, her hattı ile muvaffak, takım hâlinde süratli ve topu yere indirmiş bir fenerbahçe... 77 nci dakikada durum fenerbahçe: 5 - altay: 0...
bütün gözler altay yarı sahasını dolduran futbolculardan birine çevrilmiş. bu. lefterdir. arkadaşlarının tutumu 1949 senesinde suriye'yi 7-0 mağlûp etliğimiz julez rimet kupası eleme maçını hatırlatıyor. bütün forvetin gol attırmak için didindiği bir adam var. bu, beşiktaşlı solaçık şükrüdür. takım kaptanı gündüzden, soliç fahrettinden, sağiç lefterden, sağaçık erolden geriye kadar her oyuncu açık farklı galibiyette rolü olan şükrüye çalışıyor. paslar birbirini takip ediyor. şükrü ceza sahasına giriyor, süt atıyor. ama nafile... 7 gol yemiş bir kalecinin şükrüye karşı inadı tutmuş bir kere. gol yemiyecek. ve maç bitiyor. bizimkilerin neşesi yok. sanki 7 gol atan takımın futbolcuları onlar değil...
dünkü lefter'e beşinci golden sonra hazırlanan fırsatlar, hâtıralarımızı 10 sene evveline götürdü. topu ayağına alan futbolcu lefteri arayıp, buluyordu. bundan maksat açıktı. lefterin de bu güzel futbolda bir golü olsıın. ama lefter, suriye maçındaki şükrü kadar şansızdı. ne zaman topu ayağına geçirmişse en iyi en öldürücü yerden sütünü atmış, fakat kaleci akın'ı mağlûp edememişti. altay kalecisi de lefter'e karşı hiç olmazsa vazifesini yapmış oluyor, köşelere yaylanıp, kornere çıkardığı toplarla bir zamanların gözde kalecisi akın'ı hatırlatıyordu.
in europe, austria withdrew, claiming its team was too inexperienced. belgium also withdrew from the qualification tournament. these withdrawals meant that switzerland and turkey qualified without having to play their final round of matches.
turkey also withdrew, citing financial problems and the cost of travelling to south america. fifa invited portugal and france, who had both been eliminated in qualifying, to fill the gaps left by scotland and turkey. portugal refused, but france initially accepted, and was entered into the draw
bülent ağabey sor dedi, sorduk... dünya kupası’ndan başladık, yine çok yere dokunduk...
bülent abi, konumuz dünya kupası. organizasyon her gün biraz daha yaklaşırken, biz de 1950’de yine brezilya’daki kupaya gitmeye hak kazanan takımdan biriyle konuşmak istedik... öncelikle 1950 senesini anlatayım. rio de janeiro’ya gidilecek; üç milletiz: türkiye, avusturya, suriye. avusturya, ekonomik sebeplerden ötürü bu işten çok erken vazgeçti, ki fransız basınına göre asıl sebep türkiye tarafından elimine edilerek prestij kaybetmekten korkmaları. o veya bu sebepten, biz suriye’yle kaldık. ankara’da bir maç oynanacak yalnız ben tabii suriye’yi tanımıyordum. ben değil, bütün arkadaşlarım ve hocamız da tanımıyordu. korkmak demeyeyim de, tedirgindik. kapalı kutu diyorlar ya şimdi, aynen öyle bir durumdu, nedir ne değildir bilmiyoruz, maçı bekliyoruz. maç başladı, ilk 15 dakika içinde ben bu takımın hiçbir şey olmadığını gördüm. aramızda, ilk milli maçını oynayan bir beşiktaşlı arkadaşımız vardı (fahrettin cansever), hasbelkader o arkadaşımız üç gol yaptı. bir gol lefter, bir gol erol, bir gol gündüz (kılıç); bir gol de hasbelkader ben yaptım. defansta oynuyordum ama bir ceza vuruşundan o maçta gol atma şerefine ben de nail oldum.
brezilya’ya gitme hakkı kazandınız ama gidemediniz. ne hissetmiştiniz? tabii brezilya’yı biliyordum. nereden biliyordum, sinemalardan. bayramlarını biliyordum, güzel hanımların oynadığını görüyordum. daha doğrusu, ne yalan söyleyeyim, o bayramı, o güzel hanımları görmek istiyordum; kafamı takmıştım o işe. ama olmadı. maalesef, o zaman paramız yoktu gidemedik; bugün trilyonlar harcıyoruz yine gidemiyoruz. çok acı.
bu maçtan sonra suriye ile bir mç daha oynanılması kararlaştırılmış. ama hiç bir zaman oynanmayan ikinci maç dönemin gazetesine şu şekilde yansımış..
23 mayıs 1950 tarihli milliyetten;
türkiye — suriye milli maçının tarihi tespit edilemedi
suriye milli takımı ile yapılacak olan ikinci karşılaşma, 28 mayıs pazar günü, yâni iran milli maçının oynandığı günde yapılacaktı. fakat, suriyeliler maçın oynanacağı tarih hususunda bir neticeye vâsıl olamadıklarından, maçın tarihi tespit edilememiştir. bu sebeple, suriye ile yapılacak olan bu maç, suriye'nin bildireceği tarihe muvafakat cevabı verildiği takdirde mümkün olabilecektir.
syria: george mardini, abrahim karasian, hagob avarian, abdullah tawil, atan hamazak, manuel alassi, daud omar, nuri hazzar, adnan safani, vazken sarkoussian, joseph assioun