1967'de iki komşu kent; kayserispor ile sivasspor 1. futbol ligi'ne çıkma mücadelesi veriyor. 17 eylül’de iki takım kayseri’de karşı karşıya geliyor. söz bundan sona olayın en önemli tanıklarından hüseyin yıldırım’da: “sivas’tan büyük bir kalabalık gelmişti. kimileri çarşıda tezahürat yaparak dolaşıyor. bir olay çıkmaması için tanıdıklarımızı uyardık.”
yıldırım, sivasspor’un o zamanki başkan yardımcısıdır. bir olay çıkmasından korkuyor çünkü sivas havagücü ile kayseri sümerspor’un maçlarında daha önce çok kavga çıkmış. çarşıda taraftarları bir “gerginlik” çıkmaması için ikaz eden yıldırım ve arkadaşları, soyunma odasında da futbolcuları uyarıyor centilmen olmaları için. ama onlar da kaygılıydı: “çünkü maçın hakemi malatyalıydı. ve o gün malatya’nın maçına da bir kayserili hakem verilmişti. bundan ötürü önyargılıydık.”
maç başlıyor. sivasspor selahattin ile bir gol kazanıyor ama hakem saymıyor. önyargı güçleniyor! ardından kayserispor oktay ile 1-0 öne geçiyor. sivas tribünlerinde uğultular yükseliyor. havadan taşlar “çiselemeye” başlıyor… devre 1-0 kapanıyor. kaptan hilmi devre arasında yıldırım'a gidip "malatyalı hakem bize iyi davranmıyor" diyor.
takım stattan kaçırılıyor
statta 3 bin kadar sivassporlu, 15 bin kayserisporlu taraftar.. maçın ikinci yarısında zemin futbol oynamaya müsait ama “hava” değil.
yıldırım, kayserilerin kendilerine “önce siz sahaya çıkın" dediklerini ama bunu kabul etmediklerini anlatıyor: “ev sahibi olan sizsiniz dedik ve sahaya çıkmadık. tribünlerde insanlar birbirine girmişti, korkunçtu.” ve sivasspor kafilesi statan kaçırılıyor: “o zaman karayolları genel müdürlüğü'nün sarı elbiseleri vardı. bunlardan giydirip bizi otobüslere bindirdiler. gemerek’e geldiğimizde radyodan 39 kişinin yaralandığını öğrendik. oysa biz sadece olay çıktığını biliyorduk. büyük bir infial oluştu bizde.”
hüseyin yıldırım, kayseri’ye geri dönüyor ve güç bela kente sokuluyor. hastanelerdeki manzarayı bugün bile hatırladıkça gözleri doluyor. güçlükle sürdürüyor sözlerini: “bütün hastaneler doluydu; insanlar üst üste vaziyetteydi. korkunç bir olaydı. bir arkadaşımı gördüm; otopsi yapıyorlardı. en çok gözlenen hadise boğulmaydı. insanlar izdihamdan boğulmuştu.”
“ölü taraftarlar”ın tabutları sivas’a ulaştığında binlerce kişi meydan camii’nde toplanıyor: “tabutlardan hâlâ kan akıyordu. harpten çıkmış gibiydik” diyor yıldırım.
kentin acısı birden öfkeye; başta kayserililer olmak üzere, “ötekiler”in dükkânlarının yağmasına dönüşüyor: “antepli, kayserili, tokatlı, erzincanlı.. hepsinin dükkânları yağmalandı. şehabettin yolalan diye bir tanıdığım vardı. kayserilelere ait olan belediye oteli’nin 3. katından büyük bir kasayı kaldırıp aşağı attı. biz o kasayı 3 kişi yerinden kaldıramadık. ben 6-7 olaylarını da gördüm. aynısıydı…” bütün bu yaşananlardan sonra geriye sadece koca bir pişmanlık kalıyor. dünyada daha çok insanın öldüğü futbol olayları yaşandı ancak iki kentin bu yüzden birbirine girdiği bir olay pek yok.
bu ekonomik bir savaştı
iki takım yaklaşık 2 ay sonra ankara’da rövanşa çıkıyor; ellerinde güller sırtlarında siyah formalar. tribünde centilmen bir taraftar topluluğu önünde oynanan maç, “birlik beraberlik” içinde; 0-0 bitiyor.
16-17 maç saha kapatma cezası alan şampiyonluk adayı iki takım, sonrasında küme düşmemeye oynuyor. “maç yüzünden” ölenlerin yakınlarına ise çokça keder ve kayda değer olmayan 3-5 kuruşluk maddi yardımlar düşüyor.
peki 43 kişi sadece “maç yüzünden” mi ölmüştü. kayseri ile sivas’ın futbol sahasındaki mücadelesi bir yerde ekonomik sahada terfi etme; bir üst lige çıkma mücadelesidir.
hüseyin yıldırım da bunu teyit ediyor: “çünkü bir sivasspor’un 1. lige çıkması 3 fabrikayla eşdeğerdir. birçok yan gelir sağlar futbol takımı. rekabet bu nedenle yüksekti. kent, futbolu bir ticari saha olarak görüyordu. ekonomik bir savaştı. halka da bunu yerleştirmiştik. o yüzden futbolu bir yiğitlik havasına soktular.”
o dönem ap’li olan yıldırım, süleyman demirel’e “ya sivas’ı 2. lig'e alırsınız ya da oy vermeyiz” diye rest çektiklerini de unutmadan ekliyor... yıldırım’a göre olaylı maç hem 43 cana hem de sivas’ın 50 yılına mal oldu: “bir kayseri olayı sivas’ı 50 sene geriye götürdü. en müstesna tüccarlar ve insanlar sivas'tan kaçmıştır. nasıl ki bir ihtilal 50 sene geriye götürürse öyle oldu. malatyalı, tokatlı, kayserililer ile sivas’taki bazı aileler küsüp gitti şehirden. sivas o zaman bir merkezdi. toptancılar oraya gelirdi. iyi kayserili tüccarlar ile darandeli tüccarlar gelip sivas’a yerleşmişti.
futbol hep iyi şeyler getirmiyor akla. tarihimizin kötü yanlarıyla yüzleşmeyi pek de sevmeyen toplumumuz görmesi gerekenleri görmezden geliyor. özellikle italya'daki olaylardan sonra sıkça konuşulmaya başlanan stat güvenliğinin 40 sene önce türkiye'de 43 can aldığını kaç kişi biliyor? 17 eylül 1967 günü neler oldu?
1960'lar - türk futbolunda değişim
1967'de yaşanan kayseri-sivas faciasını konuşmadan önce, şartları bu seviyeye getiren gelişmelere kısaca değinmek gerek. 1960'ların ortalarında ikinci ligin kurulması ve futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak'un şehir şehir gezerek il kulüpleri kurulması yolundaki teşvikleri neticesinde anadolu'da hemen her şehrin bir takımı oldu.
şimdi geriye dönüp baktığımızda takdirle karşılayabileceğimiz bu hareket, kısa vadede beklenmedik sonuçlara yol açtı. özellikle gelişmekte olan türkiye'de rekabet halinde bulunan şehirlerin takımları arasında ummadık sürtüşmeler yaşanmaya başlandı. bursaspor ve eskişehirspor maçlarının her birinin büyük olaylara sahne olduğu hala konuşulan hikayelerdendir. kayseri ve sivas arasında da meşum olaydan önce, iki küçük hadise yaşanmıştı. ilk olay 1965 yılında gerçekleşmiş, sivas sümerspor ile kayseri şekerspor arasında oynanan maçta yaralananlar olmuştu. 1966 yılında da kayseri havagücü ile sivas sümerspor arasındaki maçta meydana gelen olaylarda 1 kişinin ayağı kırılmış, 20'ye yakın kişi ise muhtelif yerlerinden yaralanmıştı.
türkiye'de futbol gün geçtikçe gelişirken, bu patlamaya hazır olmayan asayiş birimleri olaylar karşısında bocalıyordu.
iki takım kuruluyor
türkiye şehirlerinin 'takımlaşma' hareketinden orta anadolu'nın iki büyük kenti kayseri ve sivas'ın da etkilenmemiş olması elbette düşünülemez. 1950'lere ve 60'lara ekonomik patlamasıyla damga vuran kayseri'de kulüpleşme hareketi 1966'da başladı. 1966 yılı ilkbaharında erciyes, sanayispor ve ortaanadolu kulüplerinin birleşmeleriyle kayserispor ortaya çıktı. takım 1966-67 sezonundan itibaren ikinci ligdeki yerini aldı.
diğer yakada ise çalışmalar 1967'de başladı. mayıs ayında tüm hazırlıklar tamamlandı ve yiğidolar, sivasspor adıyla türk futbolundaki yerlerini aldılar. sivasspor da 1967-1968 sezonuna tam olarak hazır edilerek, ikinci lige yerleştirildi.
komşu şehirler birbiriyle ilk kez 1967-1968 sezonunda ikinci lig beyaz grupta karşılaşacaktır. bu ilk resmi maç 17 eylül 1967 tarihinde kayseri'de oynanacaktır.
bu genel bilgilerden sonra, o günkü olayların öncesini ve sonrasını zamanın 'cumhuriyet gazetesi' kayıtlarından takip ederek sizlere aktardığımızı belirtelim. olayın kısa vadede gelişimini ve sonuçlarını bu şekilde takip etmenin daha uygun olacağını düşünüyoruz.
ilk maç - 17 eylül 1967
maç günü 40 otobüs, 20 minibüs ve trenle şehre gelen 5 bin sivaslı taraftar, sabahın dördünden itibaren şehre yayılarak takımları lehinde tezahüratlara başlar. günün asayiş kayıtlarına göre bazı sivaslıların şehirde bulunan geneleve gittiği ve burada çıkan kavgada dördünün yaralandığı belirtiliyor. ayrıca şehrin asayişini bozan 6 sivaslı da merkez karakolunda tutuklanr.
bu olayların da etkisiyle polis, stada giren kayserili ve sivaslı taraftarlar üzerinde aramalar yapmış fakat kayda değer bir şey bulamamıştır. maçtan sonra en çok tartışılacak konulardan birisi olacak bu durum emniyetin önemli hatalarından biri olarak gösterilir.
maç saat 16:00'da başlar. stadyumu dolduran 21 bin kişi tezahüratlarla takımlarına destek olurlar. maçın 20. dakikasına gelindiğinde kayserispor forveti küçük oktay'ın attığı gol olayları tetikler. hala çok net olmamasına rağmen olayın tanıklarının ifadelerine göre gole sevinen kayserili çocuklara karşı sivas tribünlerinden tepki başlar. sivaslı taraftarların elma paketlerinin altından çıkardıkları taşları çocuklara atması üzerine panik başlamış ve kaçışmaya başlayan çocuklardan ikisi ezilerek ölmüştür.
bu olayın ne kadar doğru olduğu konusunda elimizde net bir bilgi yok. ancak öyle anlaşılıyor ki, doğru ya da yanlış, bu söylentinin yayılması üzerine kayserispor taraftarları taş, sopa, bıçaklarla sivaslı taraftarların üzerine yürümeye başlar. bu hareket üzerine de sivas tribünlerinde başlayan panik büyük bir faciaya yol açacaktır. binlerce sivaslının kapılara yüklenmesi ve stat çıkışındaki düzensizlikler 38
sivaslı'nın olay yerinde havasızlık ve sıkışmadan ötürü can vermesine yol açar. 300'ü aşkın kişi de taş, sopa ve bıçaklarla yaralanır.
stadın dışına kendilerini atan sivaslılar ise etrafa park edilmiş 60 kadar kayseri plakalı arabanın ve spor salonunun çerçevelerini indirerek toplu halde stadın 5 kilometre uzağına parkedilmiş araçlarına doğru yol alır. derhal yola çıkan taraftarlar şehrin 50 km dışında durdurdukları kayseri plakalı araçları ateşe verir. bu, maç sonrası yaşanacaklara dair önemli bir habercidir.
olayın hemen sonrası
ülkede bu kadar büyük çaplı bir olayın hem de bir spor müsabakası yüzünden meydana gelmesi büyük bir telaşla karşılanmıştır. olayın ertesi günü bütün gazeteler, içeriğin önemli bir kısmını kayseri'de yaşananlara ayırır. iki şehir arasında etnik mücadele ve sosyal rekabetten de kaynaklanan problemler bulunması olayın üzerine daha önemle gidilmesine yol açar, fakat kısa vadede açıklamaların ne kadar sığ ve yetersiz olduğunu örneklerle görebiliriz.
kayseri emniyet müdürü şerafettin gökçeören, "sivaslı taraftarlar 1-0'lık yenilgiyi hazmedemediği için ve maçı tehir etmek maksadıyla bu hadiseyi çıkardı" der.
içişleri bakanı faruk sükan ise, önce bir yazılı açıklamayla olayı takip altına aldıklarını belirtir ve sonrasında kayseri'ye hareket eder. bu sırada sağlık ve sosyal yardım bakanı vedat ali özkan, maçta 237 polis, jandarma ve bekçinin görev yaptığını belirtir.
olayın iki yakasından ise durumun vehametini hafifletici açıklamalardan ziyade, birbirlerini suçlayıcı ifadeler gelir. sivasspor ıı. başkanı
güngör tabak, maçtan önce sivas senatörü rıfat öçten ile kayseri valisini uyardıklarını belirterek şunları söyler:
"maça girişte sivaslıların üzerleri aranmıştır. böylece sivaslıların maça taşla girdikleri iddiaları yersizdir. kayserililer saha içinden ve dışından bizim seyircilerimize taş attılar. saha dışına çıkmak isteyen sivaslılar ise ezilmek ve havasızlık suretiyle öldüler."
diğer taraftan kayserili yöneticiler de maç sırasında sivaslı seyircilerin kayserili taraftarları taşa tuttuklarını iddia eder. bu davranışlar üzerine kayserili taraftarların da harekete geçmek zorunda kaldıklarını eklerler.
bu arada kayseri'ye gelen sivas valisi de açıklamalarıyla olaylara tuz biber ekmiştir: "ölülerimizi almaya geldik. sivaslılar ölülerini bekliyor. ölülerimizi almadan gitmeyeceğiz."
maçtan sonra belki de en samimi açıklama ise maçın o ana kadarki tek golünü atan oktay aktan'dan gelmiştir:
"keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım. dün gece uyuyamadım. gözlerimin önüne tribünlerdeki insanların hali gelince ağlamadan edemedim. keşke yenilseydik de bu olaylar çıkmasaydı."
sivas'ta yaşananlar
iki şehir arasındaki rekabetin etkisiyle başlayıp futbol sahasında en kanlı sonucunu veren bu mücadele, maçtan sonra sokaklarda yankılarını sürdürmüştür. stadyumda 40 kişinin öldüğü haberi, her yere kısa sürede yayılmış ve özellikte sivas'ta yaşananlar da en az maçta yaşananlar kadar bu olayın içine girmiştir.
maçtan hemen sonra sivas'ta kayserililer'e karşı herhangi bir taşkınlık gösterilmemesi için önlemler alınır. özellikle sivas'a 10 kilometre uzaklıktaki kayseri köprüsü ile ildeki kayserililere ait dükkan ve binaların önünde jandarma ve polis görevlileri tutulur.
fakat önlemler yetersiz kalır. olayın akşam saatlerinde duyulması üzerine halk sokaklara dökülmüş ve kayseri istikametinden gelen araçlardan maça giden 5 bin sivaslı'nın akıbetini öğrenmeye çalışır. halk geceyi vilayetin önü ve kayseri yolu üzerinde geçirir. ölü sayısı hakkındaki birbirini tutmaz ifadeler ise halkı iyiden iyiye çileden çıkarır.
sabah saatlerinden itibaren sivas'ta oturan kayserililer'e karşı galeyan başlar. 10'dan fazla dükkan talan edilir ve ateşe verilir. cumhuriyet caddesi'nde bulunan ve bir kayserili'nin işletmekte olduğu büyük belediye oteli'nin yatak ve karyolaları da caddeye atılıp yakılır. olayı etraftaki onbinlerce sivaslı izler, halkın tepkisinden çekinen emniyet mensupları olaylara müdahale edemez.
sivaslılar itfaiyenin müdahalesine de engel olur ve ancak bütün her şey yakılıp yıkıldıktan sonra emniyet görevlileri tedbir alabilir. olaylar sırasında tanınmış avukatlardan ali yeke, halkı teskin edici bir konuşma yapmak istese de halkın hücumuna uğrayarak yaralanır ve halkın elinden güçlükle kurtarılır.
tahrip olayları sırasında ölen ve yaralanan olmasa da, birçok kayserili sivas'tan kaçar ve şehirdeki birçok işyeri kapalı kalır.
olaydan sadece iş yerleri etkilenmez. şehir merkezinde başlayan olaylar şehrin içlerine yayılır ve kayserililer'e ait 3 ev ile 2 genelevin eşyaları dışarı çıkarılıp ateşe verilir.
şehirdeki güvenlik yetersiz kalınca, önce çevre illerden destek alınır. malatya, tokat ve erzincan'dan gelen birlikler yardımcı olur. bunun yanında sivas tugayından da yardım istenir ve asker de olaylara müdahale eder. ancak emniyet müdürü'nün olayla ilgili açıklaması dikkat çekicidir:
"nümayişe katılanlar arasında ilkokul önlüklü çocukların da bulunması görevimizi güçleştirmektedir."
sivas'ta elebaşı oldukları iddiasıyla 11 kişi tutuklanır. bu arada sivas'a gelen içişleri bakanı faruk sükan'ın önce kayseri'ye gitmesi halkın tepkisini çeker. sükan bu konuda halkı yatıştırıcı konuşmalarda bulunur. ayrıca olaylara sebebiyet veren en önemli etkenin stat kapısının içeriye doğru açılması olduğunu açıklar.
sivas'taki bu olayların ardından kayseri'de de güvenlik önlemleri arttırılmış ve kayseri-sivas girişleri kapatılmıştır. kayseri-sivas arasında otobüs hatlarının çalışmasına izin verilmez. o dönemlerde önemli kavramlardan birisi olan toplum polisleri şehirlere getirilir. güvenlik güçlerinin sayısını arttırmak için polis koleji öğrencileri de yaralıların yatmakta olduğu kayseri devlet hastanesi ve ssk önüne yerleştirilir.
bu arada kayseri'de olaylara sebebiyet veren 26 kişi tutuklanır. bu kişilerden 8'inin sivaslı, 18'inin ise kayserili olduğu belirtilir.
erciyes dağını da duman bürüdü beş bin sivaslı da kayseri'de yürüdü nice yiğitleri de yerde süründü futbol diye geldik buraya kan mı girecekti bizim araya kayseri ile şu divas'ın arası açma doktor açma kardaş yarası
böyle mi olurdu topun oyunu top değil de anam bıçak oyunu
maçın ardından bu maç her iki kulüp aleyhine 3-0 hükmen yenilgi olarak yazılıyor...
cem pekin'in turkish-soccer.com'da yayınlanan 2. lig dosyasında bu maçla ilgili şöyle bir not düşülmüş;
kayserispor - sivasspor game on oct 17, 1967 was annuled and both clubs were penalized with a 0-3 loss. there were a big fight of the supporters during the game and it spread to the streets of kayseri. 40 people have died during the incidents.
birkaç hafta sonra kayseri deplasmanında tribünlerde olaylar çıktığını ve çoğu sivaslı 40 seyircinin can verdiğini radyodan duyunca çok şaşırmış ve dehşetli üzülmüştüm. bu olay iki şehri düşman da etmişti ne yazık ki. sivasspor’un sahası da kapatılmıştı federasyonca, bütün maçlarını dışarıda oynuyordu. hilmi kiremitçi, “ leyleği havada gördük, sivas’a hasret kaldık, dolanıp duruyoruz” diyordu bir gazeteye verdiği demeçte. sivas tüm bu olumsuzluklara karşın, küme düşmedi o yıl. "
17 eylül 1967 günü oynanan kayseri-sivasspor maçında, iki tarafın seyircileri arasında büyük bir çatışma olmuş ve güvenlik kuvvetlerinin müdahalesine rağmen 40 kişi ölmüş, ayrıca yüzlerce seyirci de ağır yaralanmışlardır. olay bütün yurtta üzüntü yaratmıştır.
futbol maçlarında çıkan arbedelerde 50 yılda 532 kişi öldü...
türkiye, 17 eylül 1967. kayseri stadı, maç sivas - kayseri maçı... karşılaşmanın sonunda heriki tarafın seyircileri birbirlerine giriyorlar ve tam kırk ölü 600 yaralı veriliyor.
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
ikinci lig olaylara sahne oluyor
futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak'ın öncülüğünde kurulan ikinci lig'den öncelikle beklenen, türk futbolunun kalkınmasına ve gelişmesine katkı sağlamasıydı. yurt geneline yayılan lig mücadelesinin yeni yıldızların çıkmasına vesile olacağı, bu sayede türk futbolunun kısa zamanda ilerleyeceği varsayılıyordu.
ikinci ve peşinden üçüncü lig'in de başlamasıyla tüm ülkeye yayılan futbolun beklenen hamleyi yapmasının o kadar da kolay olmadığı çok geçmeden ortaya çıkmıştı. ancak yine de heyecan dalgası bir kez anadolu'ya yayılmıştı.
kent kulüpçülüğü, yeni bir toplumsal sınıf olarak serpilen cılız kent burjuvazisinin sığındığı kimliklerden biriydi. kent kulüpleri, kısa bir süre sonra kuruldukları kentin halkı tarafından da bütün ilerleme, zenginleşme, tutunma, "birisi olma" özlemlerinin bir timsali olarak adeta gözü kapalı benimsenmişti. hatta kent kulüpçülüğü giderek bir tür kent şovenizmine dönüşmüştü. birçok bölgede komşu kentler arasında bu kulüpler üzerinden büyük husumetler doğuyordu. siyasal, toplumsal, kimi yerlerde mezhepsel farklılıkların yanı sıra eski dönemlere uzanan rekabetler de futbol ortamında yeni boyutlar kazanıyordu.
tüm farklılıkları kapsayan bir bütünlüğü reddeden, dahil olduğu cemaat ya da yerel değerler üzerinden bir tür milliyetçilik kuran kent şovenizmi anlayışı, rakip takıma da "düşman" gözüyle bakıyordu. bu ortamda, bizzat futboldaki şampiyonluk mücadelesi de kent takınılan arasında husumet tohumları ekebiliyordu. bu husumet, eskişehir ile bursa kentleri arasında olduğu gibi, şiddetli bir gerilime dönüşebilecekti. hatta sivas ile kayseri kentleri örneğinde olduğu gibi, kanlı olaylara sahne olacaka.
kentler arasındaki rekabetin futbol için saiki, özellikle komşular söz konusu olduğunda, birinci lig'e hangi takımın daha önce çıkacağı iddialaşmasına dayanmaktaydı. elbette bu prestij mücadelesinin arka planında üst lige çıkan takımın kente sağlayacağı maddi getirinin de payı vardı. şampiyonluk mücadelesi veren kentlerden önemli sayıda taraftar, rakip kente takımına destek olmaya gidiyordu. bir tür meydana okuma niteliği taşıyan, hatta bir nevi fethe sahne olan bu çıkarmalar, ev sahibi kent halkının "tahrik olarak" tepki göstermesine yol açıyordu.
sözlü sataşmalarla başlayan, sonra rakip kentlilerin birbirlerini birtakım mizansenlerle aşağılaması ve tahrik etmesi ile yükselen gerilim, sonunda şiddete dönüşmekte gecikmiyordu. şiddet, stat içindeki olaylarla sınırlı kalmıyor, kimi zaman sokaklara taşıyor, hatta 1966 yılında eskişehir-bursa karayolunda olduğu gibi tam anlamıyla bir meydan muharebesine dönüşüyordu. husumet, sadece o maçla da sınırlı kalmıyor, giderek iki kent arasında bir tür kan davasına dönüşebiliyordu. öyle ki, aslında o kentle görev sûresi dışında ilgisi olmayan ve kamusal işlevi gereği tarafsızlığını koruması gereken vali, emniyet müdürü gibi üst düzey kamu görevlilerinin, öteki kentin valisini ve emniyet teşkilatım suçlayarak tırmandırmaktan geri kalmadığı bu gerilim, bir kentin plakasını taşıyan araçlaeın diğer kente girememesine bile sebep olabiliyordu. 1966'da bursa ile eskişehir arasındaki şampiyonluk yarışı sırasında yaşanan olaylarla tırmanan gerilim yetmişli hatta seksenli yıllarda bile devam edecek, bu gerilimin tetiklediği başka olaylarla büyüyecekti.
bu yaşananlar aslında, coğrafi konumları dolayısıyla türkiye'nin sanayi, finans ve ticaret merkezleriyle yakın ilişki içindeki iki alt metropol nitelikli kentin bu konumlarını pekiştirerek avantaj elde etme mücadelesinin farklı bir boyutuydu. futbol, yalnızca bu mücadelenin görünür olmasını sağlayan bir araçtı. aynı yıllarda, örneğin karadeniz bölgesi'nde bu tarz bir rekabet söz konusu değildi. hatta karadenizlilik şemsiyesinin alünda toplanma ve diğer bölgelerin takımlarına karşı dayanışma oluşturma eğilimi bile söz konusuydu.
17 eylül 1967 günü kayseri'deki kayserispor-sivasspor maçında çıkan olaylar ise daha vahim bir tabloyu ortaya çıkaracaktı. bu sefer kan dökülecek ve kırk kişi hayatını kaybedecekti.
orta anadolu'nun kalkınma ve çevresel bir alt-merkez olma çabasındaki iki kentinden kayseri, ticari potansiyeliyle sivas'tan daha avantajlı bir konumdaydı. bilhassa dp iktidarında gelişen özel sektör, kayseri'nin büyük sermaye ile bütünleşmesinde bir hamle yapmasını sağlamıştı. sivas ise daha çok kamu kurumlarının yaptığı yatırımlarla ayakta kalmıştı. ekonomisi neredeyse tamamıyla tarıma dayalı olan sivas'ta henüz kayseri ölçeğinde bir burjuvazi nüvesi de oluşmamıştı. öyle ki, altmışlı yıllarda kentteki esnafın ve tüccarın önemli bir kısmını kayserili yatırımcılar oluşturmaktaydı. kısacası, iki kent arasındaki rekabette kayseri belirgin bir şekilde sivas'ın önündeydi.
1966-1967 sezonunda ilk kez karşı karşıya gelen iki takım arasında kent şovenizminin ateşlediği rekabete bağlı olarak bazı olaylar yaşanmış ancak çok fazla büyümeden yatışmıştı. ancak bir sonraki sezonda, 17 eylül 1967 günü kayseri'de oynanan maçta çıkan olaylar bu kez kontrol altına alınamamış ve işin sonu tam anlamıyla felakete varmıştı. maç öncesi kayseri'ye gelen çok sayıda sivaslı kent içinde gövde gösterisi yapmıştı. maç öncesi artan gerilim, deyim yerindeyse patlamaya hazır bir bombaya dönüşmüştü. nitekim, maçın başında kayseri'nin attığı golle sivaslı futbolcuların ofsayt itirazı, hemen tribünlere yansıyacaktı. küfürleşmelerle başlayan olaylar, ardından karşılıklı taşların atılması, sonrasında iki tarafın birbirine girmesiyle faciaya dönüşecekti. kesici aletler ile ateşli silahların da kullanıldığı olaylar sonucunda 38'i sivaslı, ikisi de kayserili olmak üzere toplam kırk kişi hayatını kaybedecekti. sivas'ta da, haber aldıkları olaylara tepki gösteren sivaslılar önce kayserililer'e ait dükkânları yağmalamış, sonra onların evlerine yönelmişlerdi. ancak olabilecekleri tahmin eden kayserililerin daha önceden kenti terk etmiş olmaları sayesinde başka faciaların önüne geçilmişti.
bu korkunç olayın ardından, hükümet tarafından yapılan ilk açıklamada ikinci lig'in iptalinin gündemde olduğu ifade edilmişti. yapılan adli ve idari inceleme sonunda dönemin içişleri bakam, 20 eylül 1967 günü kamuoyuna yaptığı açıklamada, olayların çıkış nedeni için "ortada kasıt yok," demişti. bakanın bu sözleri, 1960 sonrasının ilerleyen siyasal kutuplaşma ortamında etnik, mezhepsel ve siyasal bir provokasyondan duyulan endişeyi yansıtıyor olsa gerekti. dönemin koşullarında, futbol statlarında başlayan bir olayın bu türden siyasal bir boyuta taşınması ihtimal dahilinde görülüyordu. bu kaygıyla, olayların kapatılmasına ve kamuoyunun teskin edilmesine yönelinmişti. nitekim bu denli büyük ve önemli bir olay, gazetelerde ilk birkaç gün geniş yer bulduktan sonra gündemden çıkmış ve unutulmaya terk edilmişti. siyasal endişeler ve devlet refleksi, olayları analiz etmek yerine üstünü örtmeyi tercih etmişti.
futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak ise, hürriyet gazetesinde yayımlanan makalesinde ikinci lig'in kurulmasındaki amacın futbolu tüm anadolu'ya yaymak ve herkese sevdirerek geliştirmek olduğunu hatırlatarak bir tür savunma yapıyor; çıkan olayları intikal devresinin atlatılamamış olmasına bağlıyor ve bu sorunun eğitimle halledileceğini belirtiyordu. apak, "olaylar çıkıyor diye ligin iptal edilmesinin ve geriye dönüşün söz konusu olamayacağını da sözlerine ekliyordu.
artun ünsal'ın "tribün cemaatinin öfkesi: ticarileşen türkiye futbolunda şiddet" kitabından;
kayseri faciası: şiddetin vahim miladı
17 eylül 1967'de kayseri'de yaşanan futbol trajedisi ilk ve hala en acı veren örnek olarak belleklere yerleşmiştir. kayserispor'un komşu sivasspor ile oynadığı ve olaylar nedeniyle yarıda kalan ikinci milli lig maçının korkunç bilançosu 40 ölü ve yüzlerce yaralıydı. belçika'da heysel stadı'nda liverpool ve juventus taraftarları arasında 1985'te meydana gelen ve dünyaca dehşetle anımsanan korkunç tribün şiddetinden tam 18 yıl önce, bu orta anadolu kendinde yaşananlar, sivas ve kayseri kentleri arasında yıllardır süren ve kayseri'nin daha etkin bir konuda olduğu siyasal ve bölgesel ekonomik ekişmenin, futbol aracılığıyla adeta kitlesel bir katliamı tetiklediğini gözler önüne seriyordu. sonuçta, iki kent halkı arasında düşmanlık daha da artacaktı. öyle ki, yıllar sonra bile, sivas-kayseri çekişmesinin yaraları hala kapanmış değil.