ilk basımı 2004 yılında olan hakan kulaçoğlu'nun "fırtına, ihtilal, efsane... trabzonspor" kitabından;
şenol güneş'in "ilk şampiyonluğun hikâyesi - her evin oğluyduk" başlıklı yazısından;
çatılara konan martıların çığlıkları, sotka'nın dar sokaklarında futbol oynayan çocukların seslerine karışırdı... sotka, trabzon'un cana yakın, şairin dediği gibi "konuşmayı şehvetle seven" insanlarının yaşadığı semtlerinden biridir. o çocuklardan biri de bendim.
evlerin sokağa açılan kapıları birer kaleydi benim için. kaç evin kapısında kalecilik yaptığımı hatırlamıyorum. ama bildiğim... tutmaya çalıştığım futbol topu değil, limon kabuğuydu.
ne futbol oynayacak bir sahamız vardı ne de topumuz... ama, bu olanaklara sahip olanlardan daha güçlü bir yanımız vardı o yıllarda; düşlerimiz!..
evet, düşlerimiz vardı, herkesten daha fazla.
birinci lig'e çıktığımız 1974-75 sezonunda futbolculukla, eğitim enstitüsü öğrenciliğini birlikte yürütüyordum. aynı sezon, türkiye kupası'nda finale kadar yükselmiştik. finalde rakibimiz beşiktaş'tı. ilk maçı trabzon'da 1-0 kazanmıştık. ne var ki, istanbul'da 2-0 yenilip kupanın ışıltısını gülüşümüze yansıtamadık. diyebilirim ki, bir sezon sonra lig şampiyonluğuna giden yol, bizim için o maçın bitiş düdüğüyle başlamıştır. hepimiz çok hırslanmıştık çünkü. o gün yaşadığımız üzüntü, bizi mutluluğa götüren ilk adım oldu.
1975-76 sezonuna şükrü ersoy'un antrenörlüğüyle başladık. ankaragücü maçında beyin sarsıntısı geçirdim ve dört maç sahalardan uzak kaldım. birinci yarıyı fenerbahçe lider kapamıştı. devre arasında takımın başına ahmet suat özyazıcı getirildi. takım olarak büyük bir özveriyle çalışıyorduk.
tüm futbolcu arkadaşların yüzü üretime dönüktü. hiçbirimiz ortaya konan başarıdan kendi adına bir şey almayı düşünmüyordu. doğru dürüst bir idman sahamız yoktu; sahil yolunda, asfaltın kenarında koşardık. kentin batı yönünde bulunan ayasofya kilisesinden merkeze, yani doğuya doğru koşuyorduk. o koşullarda, attığımız her adımda, lig şampiyonluğu kupasını trabzon'a taşıdığımızı düşlerdik.
şampiyonluğu istanbul dışına taşımayı çok istiyorduk. o güne kadar bunu kimsenin başaramadığının da bilincindeydik. ama bu durum bizi engellemiyor, tam aksine daha çok istekli kılıyordu. taraftar bizleri ailesinden biri olarak görüyordu. tüm evlere girdiğimizi, her evin oğlu olduğumuzu biliyorduk. köylerde, hiç futbol maçı izlememiş insanlarımız bile bizlere gönüllerini açmıştı. bu sevgi dalgası üstümüzde bir baskı oluşturmuyordu. çünkü biz, kültürlü, her türlü sonucu olgunluk karşılayan dinamik bir takımdık. başarıları kendimize kartvizit yapmıyorduk. günden güne çoğalan taraftarın sevgisi normal yaşantımızı asla değiştirmemiştir. takım arkadaşlarımın kişilikleri sağlam bir yapıdaydı ve ben böylesi bir takımın kalecisi olarak bir bakışta o güzel insanların hepsini gören bir mevkide oynamaktan büyük haz alıyordum.
galip gelenin iki puan aldığı o sezon, fenerbahçe dört puan öndeydi. aradaki puan farkı kapanmıştı ve biz fenerbahçe'yle trabzon'da oynayacaktık. dönüm noktası olan maçı 1-0 kazandık ve liderliği lig sonuna kadar bırakmamak üzere ele geçirdik.
evet, sonunda şampiyonluk kupasının ışıltısı gülümseyen yüzümüze yansımıştı.
ilk basımı 2004 yılında olan hakan kulaçoğlu'nun "fırtına, ihtilal, efsane... trabzonspor" kitabından;
devrim sağıroğlu'nun "ilk biz uyandık" başlıklı yazısından;
ilk şampiyonluk
bu iki sezonun öyle bir birikimi oluşmuştu ki, trabzonspor hakkıyla şampiyon olmasa bile şampiyon yapılması gereken bir duruma gelmişti. trabzon burnundan soluyordu. futbol dünyasında elbirliğiyle "bu sezon nasıl kazandırırız bunlara?" diye hesap yapılırken hiç ihtiyaç kalmadı: süper bir nesil yetişti. 1973/74 kadrosunu oluşturan çocuklar, aynı anda yumurtadan çıkan o civcivler, iki sene içinde horoz olacaklar ve geleni gideni gagalamaya başlayacaklardı.
ligdeki ilk sezonunu 9. bitirip türkiye kupası'nda final oynayan trabzonspor'u, askerdeyken, uzaktan takip ettim. 1975/76 sezonunun 3. haftasında ankaragücü deplasmanı için ankara'ya geldiklerinde, antrenörleri şükrü ersoy'u ve takımı görmeye gittim, apaydın otel'e. ankaragücü'nü 1-0 yendiler.
trabzonspor'a dikkat çeken değerlendirmeler yazmaya başladık, zeki çolla beraber. bu yazılar o zaman sadece taşra baskısında yayımlanıyor, istanbul baskısında yer almıyordu. o zaman milliyet'in taşra baskısı, tirajın üçte biriydi ama türkiye yüzölçümünün üçte ikisine ulaşıyordu. 6. hafta geçildiğinde, 5 galibiyet 1 beraberlikleri vardı. bunun üzerine 7. hafta trabzon'a altayla oynayacakları maçı izlemeye gittim. gitmeden evvel de bir yazı yazdım, "altay'ın iki mustafalarına dikkat" diye: arap mustafa ile mustafa denizli. nitekim maçı 2-1 altay kazandı, iki mustafaların birer golüyle. (hatta zeki benim o uyarı yazımı ankara şehir içi baskılarından çıkartmış, bu nedenle maçla ilgili yorumumda o yazıya yaptığım atıflar fena halde havada kalmış, ben kapıları tekmelemiştim!)
trabzonspor müthiş gidişini sürdürdü, biz de taşra baskılarında fenerbahçe, galatasaray, beşikta'ı ikişer sütuna indirip trabzonsopr'u manşet yapmayı sürdürdük. istanbul baskılarında trabzonspor yine iç sayfalarda iki üç sütun yer almaya devam ediyordu. üstelik ankara şehir baskısında da trabzonspor'u manşet yapıyorduk biz. diğer gazeteler, tercüman, hürriyet, taşra baskılarında trabzonspor'a verilen yeri arttırmışlardı ama hiçbirisi bizim yaptığımız kadarını yapmıyordu. trabzonspor'a ilk uyanan bizlerdik: önce ben, sonra zeki! iki maçına ankara bürosu spor servisi şegi oalrak ben gidiyorsam trabzonspor'un, brine de o gidiyordu. bizi kimsenin gönderdiği, "gidin" dediği yoktu gazeteden; biz kendimiz bu takımı mutlaka izlememiz gerektiğine karar vermiştik. otobüsle gidip geliyorduk ankara'dan; 85 lira, ulusoy, yemek dahil...
milliyet'in, kıymeti sonradan bilinen spor servisi müdürü namık sevik, taşra baskılarını görmüyordu. fakat kendisine yöneltilen bazı "şikâyetler" nedeniyle bizim bu politikamızdan haberi olmuştu. bir gün beri çağırdı; hiç sesini yükseltmeyen ama çok etkileyici, "gel seninle bir konuşalım" demesiyle bunalıma gireceğiniz birisiydi. "evlâdım," dedi, "böyle yapma, bu trabzonspor'u abartma, ver yine iki sütun üç sütun... ama manşete de çıkartma." 10. hafta civarlarıydı, "abi bunlar şampiyon olabilirler" dedim. deli zamanlarımdı o zamanlar, "tamam abi" dedim ama uymadım. bir hafta biraz ufalttıysam trabzonspor'u, sonra yine manşete çıkartmaya devam ettim. devre arasından itibaren de "bu trabzonspor anadolu ihtilâlini gerçekleştirecek" diye yazmaya başladık. bizden bir süre sonra, tercüman'da. hayri hiçler de benzer şeyler yazmaya başladı. bu arada namık sevik bir iki kere daha "ne bu böyle, bütün sayfa trabzonspor!" diye çıkıştıysa da, artık o da şüphe lenmeye başlamıştı.
ligin 20. haftasında, 1-1'lik orduspor-trabzonspor maçı için ordu'ya gittim. maçtan sonra kaldıkları sefil motelde -otel de denemez- kaleci şenol yanıma gelmiş, "bizim için şampiyonluk daha erken değil mi abi?" demişti. fenerbahçe birkaç puan öndeydi o sırada, 2 puanlı sistemde fark da o kadar kolay kapanmıyordu. derken, fener teklemeye başladı. trabzon'daki trabzon-fenerbahçe maçı geldi çattı. biz trabzon'da bir efsane adam olan, idman ocağı'nın kurucusu hıfzırrahman raşit oymen'in oğlu orsan öymen'le beraber gittik maça. trabzonspor 1-0 kazandı. hüseyin'in attığı, ofsayt diye itiraz edilen gol tam bizim izlediğimiz yerin hizasındaydı ve nizamî goldü. fenerbahçeli cemil'in iptal edilen ve "ofsayt değil" denen golü de ofsayttı. o akşam karlı havada beşikdüzü'nde trt'den özeti izledik; bir montaj yapmışlar, cemil'inki için gol, hüseyin'inki için ofsayt şüphesini besleyecek şekilde takdim edildi. o günlerde turgay seren, nadir doğru yazılarından birini yazarak bu iki pozisyona açıklık getirmiş, ertesi hafta da fenerbahçe'nin maçında tribünde 35 bin kişi onun hakkında demediğini bırakmamıştı.
ilk basımı 1997 yılında olan bülent gürkan ve m. sait orhan'ın "trabzonspor efsanesi" kitabından;
hüseyin den anlamlı gol
4 nisan 1976, trabzon'da günlerce beklenen tarihti. bu günün anlam ve önemi, fenerbahçe ile oynanacak maçtan geliyordu. izmir deplasmanında kazanılan 2 puanla lider fenerbahçe ile puan farkı 1'e inmişti. işte. 2 aralık günü kaptırılan liderlik koltuğunu tam 5 ay sonra yeniden devralmak için bir büyük fırsattı bu maç. ilerleyen sezonlarda bir lig klasiği, derbıye dönüşen trabzonspor-fenerbahçe maçlarının en büyük 90 dakikalarından biri yaşanacaktı şimdi. avni aker tribünleri silme dolmuş, horonlar tepiliyor, halaylar çekiliyor ve fenerbahçe galibiyet gelecek liderliği karşılamaya hazırlanıyordu.
bir anlamda lig finaliydi bu puan düellosu. ilk yarı karşılıklı ataklarla golsüz pandı. bordo-mavili tribünler gol için iyice sabırsızlanıyordu ki, 61. dakikada hüseyin tok, avni aker'i ayağa kaldıran golü sarı-lacıvertli ağlara bıraktı. puan değeri zirvede bu maç, atılan bu tek golle 1-0 trabzonspor'un zaferiyle noktalanırken, liderlik koltuğunda da bir devir teslim yaşanıyordu. fenerbahçe, lider geldiği trabzon'da bükemediği bileği öpmek zorunda kalmıştı. fenerbahçe'yi yıkan 61. dakika, hüseyin tok ve trabzonspor için özel bir anlam kazanmıştı. ama, 61. dakika kabusu yalnızca fenerbahçe'yle sınırlı değildi. ertesi hafta rakip zonguldaks-por, durum 0-0 ve 61. dakika gol hüseyin tok, trabzonspor 1-0 galip. bir sonraki hafta, deplasmanda rakip bursaspor ve işte altın an... yine dakika 61... yine hüseyin tok ve yine skor 1-0 trabzon !
ilk basımı 1997 yılında olan bülent gürkan ve m. sait orhan'ın "trabzonspor efsanesi" kitabından;
trabzonspor kulübü başkanı şamil ekinci'nin, hemen 1-0'lık fenerbahçe zaferi'nin ardından futbol kamuoyuna ulaşan, "üç büyüklerin karşısına anadolu'dan bir şampiyon adayı olarak çıkmak gurur vericidir. sonuna kadar savaşacağız" biçimindeki demeci, ilerleyen haftalarda bu görüşleri doğruluyordu.
sezon başında bazıları yaklaşan fırtınayı sezmişlerdi ama hiç kimse böylesine büyük bir kasırganın kopacağını farkında değildi. korkulu bir rüyaydı, taş gibi takımdı trabzonspor... o kadardı işte, şampiyon olamazdı! oldular. 1975-76 sezonunda türk futboluna bir ilki yaşattılar
- hilal gülyurt
semiha yankı'nın "seninle bir dakika umutlandırıyor beni..." diye başlayan şarkısı türkiye'nin diline dolanıp, eurovision'da sonuncu olduğu yıldı 1975. kıbrıs barış harekâtı sonrasında ambargo altında geçen, insanların yağ bulamadığı, bakkalların yağ stoku yaptığı, selüloz sıkıntısından gazete sayfalarının eksildiği, banker kastelli reklamlarının döndüğü, her gün sokaklarda öğrencilerin öldüğü, işçilerin grev yeleklerini giyip iş yerlerinin önünde halay çektiği yıldı...
zor yıllardı... öğrenci olmak da, işçi olmak da, futbolsever olmak da zordu... dört milyonluk istanbul'da şehirdeki en büyük stat inönü stadı'ydı. büyük maçlarda stada girerken yaralananların haberleri artık sıradandı. maçları radyodan naklen dinlemek büyük şanstı. kulüpler, gelirleri düşmesin diye maçların televizyondan naklen yayınlanmasına yanaşmıyor, sadece avrupa kupaları ve dış ülkelerle yapılan maçlar naklen izlenebiliyor, lig maçlarının naklen yayınlanması için statların yüzde 80 doluluk oranına ulaşması gerekiyordu.
o yıllarda, 30 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde bir saha; altı zımpara gibi sert zemin... kenarda lahmacuncular, simitçiler toplanmış, sahayı çevreleyen duvarın üzerindeyse yüzlerce çocuk. sahada top koşturan ali kemaller, şenollar, hüseyinler, kadirler... kulüp lokalinin önündeki küçük sahada maça hazırlanıyorlar. trabzonspor antrenman yapıyor.
trabzonspor 1967 yılında kurulmuş, 1974'te 1. lig'e yükselmiş, 1975'te türkiye kupası finali oynamayı başarmıştı. ancak daha kazanılacak çok başarı vardı. 1975-1976 sezonunun başında transfere fenerbahçe 7, galatasaray 6, beşiktaş 5, orduspor ve balıkesirspor 3, trabzonspor ise sadece 1 milyon 500 bin lira ayırdı. trabzonspor'un ilk hedefi elindeki kadroyu korumak oldu. kadronun özelliği büyük bir çoğunluğunun trabzonlu olmasıydı. takımın başında da yine bir trabzonlu, şükrü ersoy bulunuyordu. şükrü hoca gazetecilere "şampiyon olacağız demiyoruz ama ligi dördüncü ya da beşinci sırada bitirmek azmindeyiz" açıklaması yapıyordu. ancak evdeki hesap çarşıya uymayacaktı!
sezon öncesinde federasyon başkanı hasan polat, gelen daveti kabul ederek sovyetler birliği'nde düzenlenen turnuvaya trabzonspor'u gönderdi. polat, bir önceki sezon parlayan trabzonspor'u daha da gelişmesi için seçmişti. sezon öncesi istanbul'daki türkiye spor yazarları kupası için de çağırıldılar ve bir ilke daha imza attılar. istanbul kulüpleri güreş tabiriyle el ense çekip rakiplerini tartmak istiyordu. kupayı fenerbahçe kaldırdı, üçüncü olan trabzonspor, galatasaray'ı 2-1 yenerek üç büyüklere ilk gözdağını vermeye başlamıştı.
bu başarının arkası fenerbahçeli ziya'nın jübilesinde geldi. inönü stadı'nda yapılan maçı trabzonspor ali kemal ve hüseyin'in golleriyle kazandı. oysa fenerbahçe'nin başında didi vardı, milyonluk transferler yapılmıştı, başkan emin cankurtaran "elimizde çok klas oyuncular var" diyerek övünüyordu. bu maçtan sonra turgay seren haberinde "fenerbahçe, pele'yi transfer etse yine nafile. trabzonspor taş gibi takım" diye yazdı.
ligin ilk haftasında galatasaray ve trabzonspor karşılaşması trabzonspor'un 2-1'lik üstünlüğüyle sonuçlandı. maçı izleyen ingiliz antrenör don howe "trabzonspor, ingiltere liglerinde mücadele edecek güçte" yorumunu yaparken, şansal büyüka gazetesi milliyet'te "üç büyükler para, anadolu kulüpleri ise gol dağıtıyor. trabzonspor gol şanslarını fındık gibi yemese maç farka giderdi. istanbul beyefendilerini zor günler bekliyor" yazıyordu.
istanbul beyefendilerinin başka bir sıkıntısı da yabancı kulüplerle oynadıkları maçlardı. şampiyon kulüpler kupası'nda benfıca, fenerbahçe'yi 7-0, kupa galipleri kupası'nda fioren-tina, inönü'de beşiktaş'ı 3-0, uefa kupası'nda rapid, galatasaray'ı 1-0 yenerek moralleri bozmuştu.
fenerbahçe'de işler karışınca didi istifa etti. fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü abdullah gegiç oldu. abdullah hoca tehlikenin henüz farkında değildi: "trabzonspor korkulu bir rüya olabilir. fakat iddiasını kaçıncı haftaya kadar devam ettirir bilinmez. üç tane sakat verirlerse iddialarından çok geride kalırlar."
trabzonspor'dan o sezon şenol, kadir, necati, ali kemal, hüseyin ve k. turgay milli takıma çağırıldı. ilk defa üç büyükler dışında bir takım altı futbolcusunu birden milli takıma gönderiyordu. fenerbahçe'nin galatasaray'dan olaylı bir şekilde transfer ettiği engin verel mankenlerle olan yakın ilişkilerinden dolayı ceza alıp maçlarda oynatılmadı. trabzon'un fırtına kemal'iyse yere göğe sığdırılmıyordu.
ligin 7. haftasında altay, trabzonspor'u 2-1 mağlup edince liderlik koltuğuna fenerbahçe oturdu. cihat arman bu sevinçle "fenerbahçe'nin maddi gücü, mevcut elemanları ve tarihi nedeniyle şampiyon olması normal görünüyor. trabzonspor böyle bir güce sahip değil" diye yazdı. bu heyecan fazla sürmeyecekti. bir sonraki hafta trabzonspor, fenerbahçe karşısında üstün bir oyun sergiledi ancak maç 0-0 sonuçlandı. sezonun ilk yarısı tamamlandığında ise fenerbahçe 21 puanla birinci, trabzonspor 20 puanla ikinci, altay 19 puanla üçüncü, beşiktaş ise 11 puanla sondan ikinci sıradaydı.
trabzonspor sezon başında, bursa'da yaptığı kampın, rusya turnesinin ve spor yazarları kupası'nın sayesinde çok iyi bir ilk yarı geçirmişti. birçok takım daha kendisini toparlayamadan karadenizliler sistemlerini oturtmuş; 4.3.3, 4-2-4 ve 4-4-2'ye hemen dönebilen bir takım olmuştu. toplu defans ve toplu hücum yaparak rakiplerine fırsat vermediler. ilk yarıda kendi sahalarında maç verseler de, deplasmandan lan çıkarttılar. böylece hedellerinden şaşmadılar. trabzonspor sezonun ikinci yarısında üç büyük kulüple evinde oynama avantajına sahipti. başka bir şansı da taraftarları sayesinde deplasmanlarda evinde gibi oynamasıydı. belli olmuştu, trabzonspor en kötü sonuçla lig dördüncüsü olacaktı. devre arasında şükrü ersoy'un yerine gelen yeni teknik direktör trabzonlu ahmet suat özyazıcı takımına güveniyordu.
ikinci yarının başında trabzonspor galatasaray'ı misafir etti ve hüseyin'in attığı golle rakibini evine eli boş gönderdi. maçta. hüseyin'in attığı galibiyeti getiren gol kadar kaleci şenol'un kurtarışları da günlerce konuşuldu. bu galibiyetle karadenizliler niyetlerinin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha ortaya koymuşlardı.
ikinci yarı fenerbahçe ve bordo mavililerin zirve mücadelesiyle sürüyordu. bu düğümü çözecek olan maçsa trabzonspor'un fenerbahçe ile evinde yapacağı karşılaşmaydı. maçın oynanacağı gün bütün karadeniz, trabzon'a akın etti. kalacak yer bulamayan taraftarlar geceyi sokaklarda geçirdi.
trabzonsporlu futbolcular yeni bir taktik deniyorlardı. maç öncesi yöresel kıyafetleriyle, ali kemal'in çaldığı kemençeyle horon teptiler. ali kemal arkadaşlarını şu sözlerle ateşliyordu: "arkadaşlar size bir tavsiyem var. tribünlerden kemence sesleri yükselirken bu kıyafetlerle horon teptiğinizi düşünün. böyle olunca daha çok hareketlenecek ve hırslanacaksınız. üstelik çok kıvrak olacaksınız. bu da fenerbahçe'yi yenmemize yetecektir."
ali kemal'in taktiği işe yaradı. fenerbahçe rakibinin hırsı ve kıvraklığı karşısında sahada yok oldu. trabzonspor, fenerbahçe'yi hüseyin'in attığı golle 1-0 yendi. 23. hafta sonunda trabzonspor liderliğe sıkı sıkıya tutundu. o zamanların hüseyin'i, şimdilerin taner gülleri vakasıydı adeta. üç büyüklere attığı muhteşem goller dillere destandı.
yurdun her köşesinden karadeniz fırtınasına destek geliyordu artık. düzenlenen trabzonspor gecesinde emel sayın ve filiz akın ellerinde futbolcuların posterleriyle podyumda yürüdüler. arkalarına bu güzellerin desteklerini de alan trabzonspor'un liderliği kimseye vermeye niyeti yoktu. ligin 27. haftasında galatasaray, fenerbahçe'yi 1-0 yenince mısır ekmeğine tereyağı sürülmüş gibi sevindi trabzonspor. fenerbahçe'yle arasındaki puan farkı üçe çıkmıştı.
ligde fırtınalar koparan takım türkiye kupası'nda da rakiplerini tek tek eledi. bu durum bir önceki sezon olsa belki insanları şaşırtırdı ancak lige ilk çıktığı yıl da türkiye kupası'nda final oynayan trabzonspor artık şaşırtmıyordu. finalin ilk maçında trabzonspor galatasaray'ı 1-0 mağlup etti. bu arada 28. haftası oynanan ligde fenerbahçe'yle arasına dört puanlık bir koruma kalkanı kurmayı başarmıştı.
izmir alsancak stadı, 29. hafta türk futbolunda hafızalardan silinmeyecek bir güne evsahipliği yaptı. göztepe ile berabere kalan trabzonspor izmir'de ilk şampiyonluk turunu attı. bir ilk gerçekleşmiş, rüya gerçek olmuştu. bu rüyayı daha önce göztepe, altay ve eskişehir görmüş, ancak son anda uyanmışlardı.
şimdi trabzonspor'u var güçleriyle alkışlıyorlardı. 1970'ler zor yıllardı. galatasaray ve fenerbahçe gibi yılların şampiyon ekiplerini kısıtlı imkânlarla alt etmek de zordu...
o sezon türkiye'de zoru başaran sadece trabzonspor değildi. trabzonspor'un izmir'de şampiyonluk turu attığı gün istanbul'da ikinci depremi samsunspor yarattı. istanbul'da oynanan maçta beykoz'u 3-0 yenerek ikinci ligin şampiyonu oldu, istanbul sokaklarında şampiyonluk turu attı. samsunspor da kadrosunun çoğunu samsunlu futbolculardan kurmuştu. samsunlu olmayanlar da zaten karadenizliydi. koca karadeniz o gün kabarmış, bütün türkiye'nin üstüne sularını serpmişti. aynı hafta galatasaray, giresunspor'a istanbul'da 3-0 yenilerek bu bereketten payına düşeni aldı.
karadeniz fırtınası o yıl sadece türkiye'yi değil dünyayı da vurdu. milli boksörümüz cemal kamacı 63,5 kiloda avrupa profesyonel boks şampiyonu oldu. trabzon'un maçka ilçesinde dünyaya gelmişti cemal kamacı. karadeniz beslemişti onu da.
1975-76 sezonunda trabzonspor şampiyonluğu kazanırken, gol kralı fenerbahçe'nin efsane futbolcularından cemil turan oldu. "olsun" dedi. trabzonlular, "yabancıya gitmedin, o da bizim". evet, cemil de trabzonlu bir ailenin çocuğuydu.
trabzon efsanesi dünya basınında da geniş yankı buluyordu. dünyanın en ünlü futbol dergilerinden france football "trabzonspor uzun yıllar türk futbolunda zirveyi işgal etmiş üç büyüklerin saltanatını yıkmış ve şampiyon olmuştur. türkiye'yi temsil edecek trabzonspor, avrupa çapında futbolcularını kaybetmezse şampiyon kulüpler kupası'nda da süpriz yapabilir" diyerek haberi tüm dünyaya duyuruyordu. bbc televizyonu da habere geniş yer ayırdı: "trabzonspor'un başarısını türk futbolcunda bir devrim olarak niteliyoruz. sezon başında ligi başta götüren fenerbahçe şampiyonluğu taşra takımına hediye etti."
lig şampiyonluğunun kutlamaları devam ederken trabzonspor, türkiye kupası'nı kazanmak için çalışmalarına ara vermeden başladı. galatasaray'la inönü stadı'nda oynanacak final maçının rövanşı için otobüs, kamyon ve minibüslere doluşan binlerce karadenizli istanbul sokaklarına yayılmış, bordo-mavili flamalar ve bayraklarla takımlarını destekliyorlardı. 90 dakika 1-0 galatasaray'ın galibiyetiyle sonuçlanınca maç uzatmalara gitti. başa baş mücadelenin sonucu yine bozulamamışü, heyecan doruktaydı. galatasaray penaltılarla trabzonspor'u 5-4 yenerek türkiye kupası'nın sahibi oldu. galatasaray sadece kupayı almakla kalmamış, koca bir şehrin gururunu kurtarmıştı...
lig, trabzon'da oynanacak beşiktaş maçı ile son bulacak, trabzonspor kupasına kavuşacaktı. trabzon şampiyonluğu kutlarken, beşiktaş ise dibe vuruşunun şaşkınlığını yaşıyordu. maç 1-1 berabere bitti. kümede kalabildiğine sevinen bir beşiktaş, şampiyonluk kupasını kaldıran trabzonspor, yeniden yazılan bir tarih..
şampiyonluğun mimarlarından ali kemal denizci ilk şampiyonluğu ve o günün trabzonspor'unu şöyle anlatıyor: "o dönemde şampiyonluğu göğüslememizi sağlayan yegâne güç bütün futbolcuların takım arkadaşlığından önce dost olmasıydı. çoğumuz karadenizli, hepimiz anadoluluyduk. mahalle arkadaşıydık, aynı sıraları paylaşmışûk. idmanlarımızı sahilde, sokak aralarında koşarak yapardık. yedek bir ayakkabımız bile yoktu. ayakkabısı olmadığından maça çıkamayan arkadaşım bile oldu. zor şartlarda şampiyon olduk. yaşadığımız mutluluk tarif edilemez."
ilk şampiyonluğu yaşayan denizci, şimdilerde 25 yıl aradan sonra bu onura ulaşmak isteyen kulübe de bakmaktan geri kalmıyor. "trabzon'un şartlarına uygun futbolcular alınması gerekiyor" diyor denizci ve ekliyor: "starlara aldanmamak gerek. bu sezon trabzonspor iyi bir iskelet kurdu. mağlubiyetler olsa da taraftarına heyecan yaşatmayı biliyor. ancak önemli bir faktör de rakip takımların kötü gidişi oldu. trabzonspor şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri. ben de heyecanla bekliyorum."
o yıl semiha yankı yarışmıştı türkiye adına eurovision'da, bu yıl belçika'dan gelen "göbek sanatçısı" hadise. o yıl abd, vietnam'dan yeni çıkmıştı, bu yıl ırak'tan hâlâ çıkamadı. o yıl ülkede yağ bile bulunamıyordu, bu yıl ekmek bile ithal ediliyor. o yıl bir ilki başarmış ve şampiyon olmuştu trabzonspor; bu yıl yine olmak için çalışıyor. bunu başarmak için o yıldan değişmeyen bir şeyi çekip almak durumdalar. bir arkadaşlık vardı o yılın trabzonspor'unda, daha da öte bir kardeşlik. tek bir kişi gibiydiler belki de, tek bir zihin ve tek bir beden... aynı ülküyü düşünüyorlar, aynı duyguyu hissediyorlardı. bu ruhla şampiyon olmuşlardı. şampiyonluk yolunda birçok şey değişse, milyon dolarlık top cambazları boy gösterse de bu asla değişmeyecek bir ayrıntı işte. unutulmayacak ve sonsuza kadar ders alınacak bir ayrıntı.
trabzonspor: şenol güneş, necati özçağlayan, ahmet ceyhan (dk. 76 mehmet cemil altın), kadir özcan, cemil usta, turgay semercioğlu, tuncay mesçi, ali yavuz, ali kemal denizci, hüseyin tok, necmi perekli
teknik direktör: ahmet suat özyazıcı
fenerbahçe: adil eriç, yenal kaçıra, yılmaz şen, emin ilhan (dk. 76 nevruz şerif), alpaslan eratlı, ersoy sandalcı, raşit karasu, cemil turan, aydın çelik (dk. 81 selahattin karasu), ömer kaner, ender konca
teknik direktör: abdullah gegic (yugoslavya)
gol: (1-0) hüseyin tok dk. 60
sarı kartlar: cemil usta dk. 38, kadir özcan dk. 64, ali kemal denizci dk. 86 (trabzonspor) yılmaz şen dk. 79 (fenerbahçe)
efsane kadro ve yaşadıklarım 1975-1976 benim trabzonspor’a transfer olduğum ilk senem..sebat gençliğin istikbal vadeden, babası eski bir milli futbolcu dolayısıyla etrafı tarafından devamlı poh pohlanan asi ve şımartılmış büyük futbolcu adayı serdar bali. ama gel görkü işler hiçte benim şımarıklığımla, babamın eski ve sevilen futbolcu olması ile çözülecek gibi değil trabzonspor kadrosundaki futbolcuların hepsi imparator, şenol,turgay, necati, kadir, cemil, aliyavuz, bekir, hüseyin, alikemal, necmi, ahmet. kadro bu , necmi ağabeye yer bulabilmek için direkt oynayan tuncay mescide çoğu zaman suat ağabey tarafından yedek bırakılıyordu,tuncay ağabey oynatılmayarak hüseyin orta sahaya çekiliyor böylece santrforda necmi’ye yer açılıyordu. kimsenin hakkını yemeyelim ikinci ligden birinci lige çıkıp ilk senesinde ilk 10 giren trabzonspor’a nedense ahmet suat hoca ikinci yıl pek sıcak bakmadı ve ben busene antrenörlük yapmayacağım diyerek geri çekildi.bunun üzerine idareciler fenerbahçe’nin eski milli kalecisi sayın şükrü ersoy’u antrenörlüğe getirdiler .fakat trabzonspor’u durdurmak çok zordu bir kere trabzonlu şaha kalkmıştı ama bu şaha kalkışı istanbul kulüpleri pek dikkate almıyordu nasıl alsın ki fenerbahçe öyle bir transfer yaptı ki hatırlayanlar bilir fenerbahçe’nin o zamanki başkanı sayın emin cankurtaran türkiye’de ne kadar iyi futbolcu varsa çoğunu aldı hatta gazeteler fenerbahçe için iki takımla lige katılsa biri birinci biri ikinci olur diye yazıyorlardı.fakat hesaba katılmayan bir takım ortaya çıkıyordu kimse görmek istemiyordu daha ilk hazırlık maçı da istanbul’da sayın ziya şengül’ün jübile maçında trabzonspor müthiş bir maçtan sonra sahayı 1-0 galip terk ediyordu. 31-12-1975’e kadar trabzonspor geleni gideni yenmeye başladı. ahmet ceylan’ın lisansının çıkarılamaması sayesinde solaçıkta tam 7 maçta bende oynadım.bu arada antrenör değişikliği oldu ve göreve sayın ahmet suat özyazıcı getirildi, getiriliş tarihi 1-1 1976 idi bu tarih önemlidir çünkü suat ağabeye bu yıl takım çalıştırmayacaktın diye sorduklarında müthiş pratik zekalı suat ağabey aynen şunu söylüyordu ben 1975 de çalıştırmayacağım dedim şu an ise 1976 diyordu. geldi de kötümü oldu,benim için evet geldikten sonra bir tane kupa maçında oynayabildim sezon sonuna kadar yedekliğe talim yaptık,fakat allah için trabzonspor da antrenör değişikliği iyi oldu herkesi yene yene sezon sonunu şampiyon olarak tamamladık trabzonspor takımı ligi başladığı kadroyla çok az değişiklik yaparak tamamladı oynayan futbolcu arkadaşlarımız biyonik adam gibi hiç sakatlanmadan ligi bitirdiler.
türkiye de futbolda ihtilal olmuştu, buna bütün türkiye sevindi artık diğer kulüplerinde önünü açmıştık diğer kulüplerden şunu bekliyorduk demek ki oynarsan, mücadele edersen senin önünü kesmeye kimsenin gücü yetmiyor hem de şampiyon olan kadroya bak içinde yabancı futbolcuyu bırak trabzonlu olmayan bir tek ahmet var oda elazığlı işte bu trabzonspor’u daha da sevdirdi.bu takımın yedeklerine gelince kaleci tekın nazifoğlu,güngor şahinkaya,kaleci mustafa özbey (beşiktaş’a gitti),hüsnü özkara,serdar bali,ihsan sakaloğlu,mehmet cemil.şener çınar,engin çınar inanın bu kadrodan saha dışında birbiriyle sorunu olan hiç kimse yoktu nasıl olduğunu bilemiyorum ,sanki birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için lafı bu kadro için söylenmişti.tabii başarı şampiyonlukla bitmedi o günkü statüye göre olan başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı kupasını da müzemize götürdük haa prim olarak nemi aldık tabiri caizse taraftarlarımızdan ve yönetimden öpücük!!!! daha sonraki yıllarda anladık ki en önemli primlerinden biride öpücükmüş öpücüksüz para hiçbir işe yaramıyormuş. 1975 senesiyle ilgili tatlı bir anı anlatayım sizlere; trabzonspor’un taraftarları yine maçlara otobüs tutarak gidiyorlardı,böyle bir maç arifesinde trabzonspor’un önce izmir deki göztepe maçında sonra istanbul’daki galatasaray maçında trabzonspor’u yalnız bırakmamak için otobüs tutuldu ve gidecek olanlar tespit edildi trabzon’un ileri gelen mahalleleri olan sotka.faroz.yenicuma,arafil boyu ve hacıkasım mahallelerinden toplanan parası az yüreği delikanlı olanlarla yola çıkıldı,uzun bir yolculuktan sonra afyon’da mola verilip lokantaya girildi, otobüsün kafile başkanıda trabzon’un sevilen bıçkın insanlarından olan sevgili bilal sümer ağabeyimizdi.her mahalle kendi arkadaş guruplarıyla masalarda oturuyorlardı haliyle bilal abide mahallesi olan yeni cumalılarla oturuyordu. yemekler yenmeye başlanıyor muhabbetler yapılıyor kalkma zamanı geliyor doğal olarak garson hesap pusulasını masanın büyüğü olduğunu hissettiği bilal ağabeye götürüyor. bilal ağabey hesap pusulasını aldıktan sonra yanındakine dönerek paran var mı oğlum diye sorar yanındaki de sıkılarak ağabey bende para ne gezer diye söyler,bunun üzerine bilal ağabey ona garsonun yanında tüüü diye tükürür bu defa diğer yanındakine sorar oda aynı yanıtı verir bilal ağabey ona da tüüü diye tükürür bu görsel işlem bütün masadakilere tekrarlanır bilal ağabey bakar ki kimsede para yok bu parada ödenmesi lazım ne yapacağını bilemez, başında bekleyen garsona dönerek ne bakıyorsun oğlum sende bana tükürde gidelim !!!!
der.işte buda yaşanmış bir anektot sizlere sevgili trabzonspor’ular. ilk şampiyonluğun saha içindeki ve dışındaki küçük öyküsü
bir tana daha anlatayım da trabzon’un nerelerden bu günlere geldiğini iyice öğrenin;sezon açılışlarında her takıma olduğu gibi trabzonspor’a da yeni malzeme gelir malzeme profesörü mehmet yazıcı namı değer (kuş mehmet abimiz) de onları dağıtmaya çalışır ama yeni gelen malzeme her kese yetecek kadar değildir ayarlama işini kuş mehmet ağabeyimiz yapacaktır sizin anlayacağınız yeni malzemeleri eski aslara bir yıl evvelden kalan malzemelerde yeni gelen bizim gibi çaylaklara verilirdi,.tabii bunları ben bilmiyorum ilk idmana geldim (o zaman şehir stadının altındaki soyunma odamızda hazırlanıyoruz)elbiselerimi çıkardım idman malzemelerini giyeceğim şortuma giymek için hamle yaptım, ayağımı attığımda birde baktım ki şortun ağı yok eteklik gibi kuş mehmet ağabeyimiz eski malzemeyi bize kasmış.ne yapsın malzeme yetişmiyor ki sonra bütün o malzemeyi elde yıkıyor ve yıkatıyor.şimdi öylemi tesislerde çamaşır hane harıl harıl çalışıyor ama şampiyonluk bir türlü gelmiyor.acaba medeniyet trabzon’a yaramadı mı??? 1975’de sayın şükrü ersoy zamanında idmana geç kalmanın cezası o günkü parayla 100 türk lirası idi (şimdi komik gibi durabilir,maaşlar 200 liraydı) haftanın üç günü çift idman yapıyorduk kuş mehmet ağabeyimiz malzemeyi kurutamadığı için ıslak giymemizin yanında kışın gün ışığı az olduğu için ( saat 4’te hava kararıyordu) iki idman arasında dinlenecek zaman kalmıyordu ,birinci idman 12’de bitiyor ikincisi 1,5 da başlıyordu yani bizim giyinip eve gitmemizin anlamı kalmıyordu.rahmetli şener ağabey baktı ki böyle olmayacak hiç üstünü değiştirmeden soyunma odasına yemek getirip ikinci idmanı da yapıp oteline öyle gidiyordu ama şener ağabey böylede önüne geçemeyeceğini anlayınca başka bir yol denemeye karar verdi.tam trabzon insanının nüktedanlığına yakışır şekilde idman bitiminde hep beraber yemek yerken sayın şükrü ersoyun tabağına 100 lira koydu sayın şükrü ersoy birden şaşırdı.bu nedir? diye sordu bunun üzerine şener ağabey dedi ki yarınki sabah idmanına yetişemeyeceğim uyanamıyorum da cezayı peşin vereyim dedi (sabah idmanlarımız8’de başlıyordu) her kes katılarak güldü verilen mesajı da antrenörümüz aldıda bizde rahat ettik. işte size ogünlerden anılar….