1977/1978 sezonuydu. son 5/6 senedir olduğu gibi düşmemek için direniyorduk. son 5 maçta enaz 5 puan almamız gerekiyordu. kırıkkale'ye son dakikada yediğimiz uydurma bir golle 1-0 yenildik. arkasından kayseri'yi 2-1 yenince nefeslendik, can geldi. ama son 3 maç cok zor idi. ikisi deplasman olan maçlardan biri düzce maçı idi ve o haftadan kimsenin umudu yoktu.
çünkü düzce bizi yenerse şampiyonluk turu atacaktı. bize ise son 3 maçta 3 puan lazımdı. salı-çarşamba kimsede ses yoktu. ruhi hocamla ben de düşünüp duruyorduk.
neyse, ben perşembe sabahı 2. başkanımız teoman yazgan'ın muhteşem iş yerine gittim. kapıdan beni aldılar, yanına oturdum. sağ olsun kahve soyledi. ben de düzce'ye gidebilmek için deplasman parasını söyledim. "akşam kulübe gelirim" dedi. evi zaten arka sokakta. kulübe geldim. ruhi hoca kulüpte hazır beni bekliyor. teoman abi akşam gelecek ve yanında bir şeyler getirir diye konuşmuştuk. yarın cuma ve herşeyi ayarlamaya vaktimiz var diye düşünüyorum. antremana gittik geldik. akşam oldu herkes gitti bir rahmetli nizam abiyle ben kaldım. saat 8.30'da teoman abi her zaman olduğu gibi ağzında kürdanla geldi. başkan koltuğuna oturdu. şöyle bir gerildi. ben "para ne oldu" dedim. cevap olarak, "5-6 tane yemektense, gitmeyiz. 3-0 hükmen yenik sayılırız. hem masraf olmaz, hem de averajımız bozulmaz" dedi.
o anda tozuttum. kendimi dışarı zor attım. yürüyerek sıhiyye'ye, ordan da eve gittim. cuma 12 gibi kulübe gittim. ruhi hocam beni dört gözle bekliyordu. durumu anlattım. ter antremanından sonra başladık konuşmaya. ilk 11, bir yedek kaleci ve 2 tane de amatör takımdan topçuyu yanımıza almaya karar verdik. malzemeleri taşıması için de şerafettin camoğlu diye 18 yaşında bir çocukla konuştum. "tamam abi" dedi.
ruhi hocayla maç günü kulüpte kahvaltı yapıp saat 10'da hareket etmeyi kararlaştırdık.
ben doğru garajlara gittim. ilk önüme gelen düzce-bolu diye bağıran çığırtkana, "biz gençlerbirliği takımı olarak düzce'ye 16 gisiş, 16 geliş bilet istiyoruz. ama giderken sahaya, gelirken de maltepe'ye bırakacaksınız" dedi. o da "tamam abi" dedi. kulübe gelirken kuyumcu bir arkadaşımdan parayı almıştım, çıkarıp verdim.
tekrar kulübe geldim. ruhi hoca kadroyu açıkladı. ardından çocuklara "aslanım, koçum bu da böyle geçer, allah kerim" diyip evlerine gönderdik.
pazar saat 8.30 kulübe geldim. ruhi hocam, canım hocam kahvaltıyı hazırlamış. çocuklar geliyor ama hepsi bembeyaz. bizde zaten hiç renk yok. çocuklar zaten beni iyi bilir. yerimde duramam, heyacan dorukta. maç çok zor, zaten bizden başka kimsenin ümidi de yok. kahvaltının ardından otobus geldi. ya alah diyip 16 kisi yola çıktık. 3 saat sonra soyunma odalarına yakın bir yerdeydik. aman allahım! ortalık mahşer yeri! maçın başlamasına 2 saat var.ortalık inliyor. biz kuzu kuzu soyunma odasına gidiyoruz. önünden geçtiğimiz herkes bize 5 gösteriyor. yetmiyor diğer ellerini de kaldırıp 10 gösteriyor. adamlar haklı. şampiyon olup şeref turu atacaklar. sağ salim soyunma odasına girdik. çocuklar 1 saat dinlendiler. ihtiyaçlarını gördüler. fakat yer gök "şampiyon düzce, şampiyon düzce" diye inliyor.
ruhi hoca bana, ben ona bakıyoruz. ikimizinde rengi atmış durumda. çocuklar zaten heyecanlı. neyse, 1 saat kala formaları giyinmeye, arkasından da ısınmaya başladılar. ortama ısındıkça yavaş yavaş ürkeklikleri de gitmeye başladı. ruhi hocam bir yandan taktik verirken ben de "aslanlarım ha koçlarım" diye moral vermeye çalışıyorum. bu arada kapıdaki görevli "rıfat bey kim" diye sordu. "benim" dedim. "kapıda biri sizi görmek istiyor" dedi. "lan beni düzcede kim ne yapsın." diye aklımdan geçirdim. neyse bir baktım, cebeciden çocuğumuz memet kıbrız, "lan ne ariyon burada" dedim ve kızdım. "abi, 5 kişi 1 araba geldik. arabayı zulaya çektik ama içeri giremiyoruz. saha dolmuş." dedi. görevliye rica ettim. "bunlar bizim üyemiz sağlam bir yer bulun lütfen" dedik. adam sağ olsun bebeleri şeref tribününün üst tarafına yerleştirdi. gözlerimle gördüm ve rahatladım. maç saati geliyor, yer gök inliyor, çocuklar ısındıkça rahatlıyorlar. ama hoca ile ben titriyoruz.
ve sahaya çıktık. aman allahım, o ne. her taraf lacivert-kırmızı. stad dolu. sahanın içinde düzceli futbolcuların eşleri, yakınları, madalyalı gaziler, tekerlekli sandalyeli özürlüler, her yer tıklım tıklım. gözüme ilk takilan yedek kulübeleri oldu. ne yalan söyleyeyim, kalelerin 15 metre sol arkasında. "ruhi hoca" dedim, "taş da atsalar, kurşun da sıksalar yetişmez, arkamız sağlam."
kaptanlar el sıkıştı. kaleler belirlendi. yerlerimize oturacağız ama otur oturabilirsen. derken maç başladı. ya allah duaları da başladı tabii ki. tir tir titriyorum. bir sigarayı 10 dakikada içtim. şükür bir siagara 10 dakika daha gitti. çok şükür gol yemiyoruz. hadi aslanlarım, hadi koçlarım, 1 sigara daha gitti. dakika 30 ve hala gol yemedik derken bir sigara daha yakarken vallahi sadece amatör mujdat'ı topa vururken gördüm. anam goool! top köşeye takıldı. zıplaycağım ama ruhi hoca bacağıma, ben ruhi hocanın eline yapıştım. yerimizde büzüldük. o beni dürtüyor, ben onu. kıpır kıpır olduk. hoca sigara istedi. verdim yaktı. şaşırdım çünkü normalde içmez. derken hiç unutamam sağ taraftan ahmet meneviş santradan bir top kaptı, topla birlikte uçuyor. gitti gitti 18 üzerine bir top kesti. yavrum zapo asım bir çaktı sol köşeye, top takıldı ama ben hakeme bakıyorum. çünkü korkuyorum ya golü vermezse diye. baktım ortayı gösterdi! simdi oldu! dedim. yerimden fırladım. koca sahada tıısss yok. arkadan uğultular geliyor ama dünya umurumda değil. devre oldu. çocukları içeri soktum. "kapıyı kapayın. ben koridorda sigara içeceğim" dedim. bir baktım 4 kişi bana doğru geliyor. biri de hocaları kamuran soykıray. iri yarı olanı yanıma geldi. ilk lafı kafadan "kırıkkale size ne prim verdiyse 3 karını hemen verelim." oldu. ben döndüm. korkmam aslında ama korktum doğrusu. "bize kırıkkale para falan vermedi. zaten niye versin ki? bizim düşmemeye oynadığımızı bilmiyorlar mı?" dedim. adam bir gerildi. sol belindeki gözlük kabını gösterip üzerime doğru yürüdü, "bizi mi yeneceksiniz?" dedi. birkaç laf geveledim ve idareci olmadığımı söyledim. bunun üzerine adam bana okkalı bir küfür salladıktan sonra "akımın başındasın ya lan!" derken, kamuran hoca adamları geriye çekti. ardından ben de, "siz şimdi hakeme gidin, ona yalvarın. zaten iyi takımsınız 3-4 tane de atarsınız" dedim paçayı kurtardık. çocuklar dışarı çıkmaya başladılar. hadi aslanım, hadi koçum derken 2. yarı başladı. hemen bir karambolde kaleci huseyin'e 2-3 kişi birden daldı. çok korktum. yanına koştuk. "rıfat abi ayağım" dedi. rahatladım. aklın başındaydı. neyse, kaleye murat geçti. geçti de murat bu, ya yemez yerse de yer. neyse önümüzde "aslanım murat, koçum murat sana kimse gol atamaz canavar murat" diye moral veriyorum. maç gidiyor. adamlar ha babam saldırıyor. ama 60. dakika olmasına rağmen hala gol yememiştik. dayanın aslanlar dakika aslanlar 70, dayanın koçlar dakika 80, dayanın koçlar... ben başladım "ruhi hocam maçı aldık" demeye. hoca başladı duaya. dualar 2 dinden sağlam!
ben de sigara bitti. allahtan ruhi hoca sigaraları 4-5 nefes çekip atıyordu. ben onun attığı izmaritleri topladım. 3 tanesi maçı bitirir. 85. dakikada hakem bir penaltı verdi. ulan dedim olsa olsa 2-1 olur! aslanım çuval! kaptanları çuvalın sağına vurdu, o da doğru köşeye uçup topu tuttu. zirrtt düdük! hakem murat oynadı diye penaltıyı tekrarlattırdı. "aslanım murat sen gol yemezsin" diye moral vermeye çalışırken adam bir vurdu sağ taraftan top dışarı. zıp zıp zıplıyoruz. hocam da coştu. bu saatten sonra bomba atsanız bir şey olmaz derken maç bittiiii!
bitti de, biz buradan nasıl çıkacağız o belli değil. hiç unutmam, yedeklerin birinde ors-çekiç, birinde ecza çantası, ruhi hoca çekici aldı. doğru orta sahanın ortasına hepimiz toplandık. ortalıkta garip bir uğultu var. ortada futbolcularla beraber beklerken, şeref tribününden bizim 5 bebe "bravo gençler" diye bağırmazlar mı? baktık sağından, solundan da alkış sesleri. aman koşalım soyunma odasina fırsat bu fırsat deyipo soyunma odasına koştuk. çocuklar önden hoca arkasından ben hemen kapıyı kitledim. işte bayram orda başladı. nasıl seviniyoruz! inanamıyoruz! duşa falan giren yok. oynayıp duruyoruz. kapı çalınıyor açmıyoruz. aradan bir saat geçti kapı kırılıyor, "açın beyfendi ben emniyet amiriyim!" ulan baktım saat geçiyor. aklıma dönüş biletinin yanacağı geldi. kapıyı açtım. polis amiri, "otobüsümüz ne zaman gelecek" diye sordu. durumu anlattım ve bileti amirin eline verdim. "zaten ben sizi buradan şimdi çıkaramam." dedi. ben de "olsun biz maçı aldık. ya gerekirse sizin himayenizde burada yatarız" dedim. amir güldü. derken yanındaki memurlara telsizle şikreti arattı. konuştular fakab, bana sordu "size bir özel otobüs kiralayacağız. 2-3 saat sürer." dedi. ben de "tamam ama parayı yarın sabah verebiliriz" dedim. amir konuştu karşıdan da tamam demişler.
biz 2 buçuk, 3 saat kadar orada bekledik. sonra bizi dışarı çıakrdılar. sahanın ortasında toplandık. yerlere oturduk bir yandan başladık piknik yapmaya. bir yandan da otobüsü bekliyoruz. biraz bekledikten sonra otobüsün arka kapıya geldiği haberi geldi. otobüsü gören taraftarlar da otobüsün peşinde oraya gelmişler. bayağı bir kalabalık var. ama biz de artık gitmek istiyoruz. dışarıya çıktık. polis kontrolünde otobüse doğru giderken bir karışıklık oldu. bir baktim bizim zapo asım, koçum 2-3 kişiyi yere sermiş! sonunda sağ salim otobüse bindik. önde polis, arkada polis oynaya zıplaya yola çıktık. aman allahim bu ne sevinç! bu mutluluk sağdan soldan düzceli taraftarlar arabaları ile bir 20-30 kilometre bizi takip ettiler. bizim bebeler de onlara nanik yapıp kafa buldular. sağ salim ankara'ya geldik. malzemeleri bıaktık. otobüscüye "sabah erkenden paranızı getiririm" dedim. otobüsü de savdık.
çocuklar eve gidecek. "taksi paranzı var mı?" var abi. "yok mu" "ver abi". en son levent dörtgöz benim mahalleli. onu da aldım. 2'de yol üzerinde bırakacağımız çocuk eve gidiyoruz. hepsini buraktım eve geldim kapıyı bir çaldım anam babam rahmetli eşim boynuma sarılıp ağlıyorlar. lan bunlar niye ağlıyor, ben 40-50 deplasmana gitim yendik, yenildik geldim kimse ağlamamıştı! meğerse tabii biz zamanın cok üstünde geç kalınca bir de 20-25 arkadaş telofon açıp benim gelip gelmedigimi sorunca çok korkmuşlar. benim rahmetli 15'inci telefondan sonra her telefonda biri başına bir şey geldi diyeecek diye telofonu kimse açmak istemiyordu. ben de fülfüm güldüm "ya hanım, bize bir şey olmadı asıl sen karşı tarafa bak" dedim.
bu 1977-78 sezonunda son beş maça bakan insanlar "bu sene bu takım kesin düşer" dedikleri sezonlardan biriydi. biz bir hafta sonra konya'yı yendik ve son maça canım hasan abim bütün takımı, 20-25 kişiyi bandırmaya tatile götürdü. tabbiii ben gitmedim çünkü halim yoktu...