memet zencirkıran'ın "beşinci şampiyon bursaspor" kitabından;
takımın iskeletini oluşturan çok sayıda isimle yolların ayrılması üzerine, takımda gençleştirme operasyonu yapılır. güvenç kurtar, rasim kara, tezcan özcan, baykul tüysüz gibi sezon içinde forma giyme şansı bulacak transferler yapılır. kaloperoviç, sezon başından itibaren sezon sonu ayrılacağına yönelik açıklamalarda bulunur. yönetimden hem takıma ağabeylik hem de kendisine yardımcılık yapması için, türk futbolunun ve galatasaray'ın efsane isimlerinden metin oktay'la anlaşmasını ister. yönetim, metin oktay'la anlaşır. bu anlaşmada kaloperoviç sonrası takımın başına oktay'ın getirilme düşüncesi de önemli rol oynamaktadır. nitekim beklenen de olur. ligin 17. haftasında bursa'da oynanan ve 1-0 kaybedilen giresunspor maçı sonrası kaloperoviç istifa eder. kaloperoviç yaklaşık 2,5 sezon takımın başında bulunmasına rağmen ayrıldığında takıma bir futbol sistemi kazandıramamıştır. 1970'li yıllar, bursaspor'da futbolcuya dayalı düzenin öne çıkağı yıllardır. kaloperoviç yerel basmda sık sık eski futbolcuların disiplinsizliğine vurgu yaparak bu futbolcuların devamlılığının olmadığına yönelik eleştirilerde bulunmuştur. günlük performanslar bu dönemde sonuçlarda belirleyici olmuş, özellikle deplasman korkusu kırılamamıştır. istifa ettiğinde, yaklaşık 2,5 sezonda bursaspor, sadece 3 deplasman galibiyeti alabilmiştir.
yola metin oktay ile devam edilir bursaspor, sezonu. birinci lige çıkağından beri elde ettiği en kötü dereceyle bitirir. 28 puan toplanmış ve lig 16 takım arasında 10. sırada tamamlanmıştır. deplasman galibiyeti alamadan sezonu tamamlayacaktır. bursaspor, savunmasının 1970'li yıllardaki en önemli isimlerinden birisi olan kemal batmaz, bursaspor'un deplasman başarısızlığının nedenlerini değerlendirir: "deplasman sorunu sadece bursaspor'un değil, genelde bütün takımların sorunuydu. takımların o yıllarda çok farklı bir zihniyeti vardı. kendi evinde baskılı oynanır, deplasmana da bir puan için gidilirdi, bursaspor olarak biz de kendi sahamızda çok daha baskılı oynuyorduk. gelen takım zaten kendi sahasına çekiliyordu ve evimizde daha rahat pozisyon buluyorduk. deplasmanda da katı savunma yapıyorduk. deplasmanlara gittiğimizde takım hücuma çıkmıyordu. mesela savunma oyuncusu olarak hücuma çıkarsak teknik adamdan firça yiyorduk. üç büyüklerle oynarken aman ilk on dakikayı atlatalım, ilk on dakika gol yemeyelim, bu dakikaları atlatırsak sonra toparlarız anlayışı vardı. şaşılacak kadar çok eksiğimiz vardı. rakibi bile tanımıyorduk. ben şimdi bursaspor izleme komitesinde görev yapıyorum. bursaspor'da aynı anda çok sayıda maçı izleyecek ve değerlendirecek teknik imkanlar var. ö yıllarda rakibi tanımıyorsun, hangi sistemle oynadığını bilmiyorsun, hangi futbolcusunun tehlikeli olduğunu, rakibin hangi yönlerinin etkili, hangi yönlerinin zayıf olduğunu bilmiyorsun. düşünün oynayacağımız rakip hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. rakibi maç içinde tanıyorduk. o hafta bursaspor'un oynayacağı rakibin bir önceki maçını kimse izlemezdi. böyle bir anlayış söz konusuydu. ikinci maça giderken de ilk maçtaki bilgilerimizle hareket ederdik. bu bir zihniyet sorunuydu ve aşılması da çok uzun zaman aldı. bu zihniyetin asılmasında, şenes erzik'in futbol federasyonu başkanı olması onemü rol oynadı. denvalî'in, piontek'in, fatih terim'in bunda önemli rolleri oldu. tesisler anlamında önemli bir değişim özal döneminde oldu. deplasman sorununu konuşurken sorunun, sadece türkiye'de oynanan deplasman maçları için değil, türk takımlarının ve milli takımın avrupa'da oynadığı maçlar için de geçerli olduğunu belirtmek gerekiyor. avrupa'yı da her yönüyle gözümüzde çok büyütüyorduk. kabul etmek gerekir ki avrupa karşısında bir kompleksimiz de vardı. şenes erzik dönemiyle birlikte bu değişmeye başladı."