maçta bir türlü gol bulamayan valencia'nın teknik direktörü rafael benitez 56. dakikada'da oyuna miguel mista'yı sokmuş ve oyuncu 8 dakika sonra skoru 1-0 yapmıştı. ardından 61'de oyuna giren rodriguez vicente'de 94. dakikada skoru 2-0 yapmış ve valencia'ya turu getirmiştir.
29 mart 2003 tarihinde radikal futbol'da yayınlanan tanıl bora'nın "valencia seyahatnamesi notları" başlıklı yazısı;
gençlerbirliği yönetiminin 1970’lerden beri ilhan cavcav’a refakat eden kıdemlileri, hayri güler, oktay arıca, zeki ünaldı, valencia seferini tarih şuuruyla yaşıyorlar. bu sınırötesi deplasmana “uefa kupası’nda çeyrek final” gibi bir sefer görev emriyle çıkıyor olmanın kadrini en iyi bilenler, kulübün amatör küme kapılarından döndüğü günlerin tanığı olan bu emektarlar.
aynı tarih şuuruyla, geleceği de düşünüyorlar. uefa kupası şampiyonluğunun ardından bugün yaşadığı çöküntüden ibret alarak, “galatasaray’ın durumuna düşmemek”ten bahsediyorlar. bugünün başarılarına, bugünün “kasasına” güvenmemek, rehavete kapılmamak gerektiğini anlatıyorlar.
* bir tür tarih şuuru, deniz barış’ta da var: esenboğa’da thy’nın takım onuruna verdiği kahvaltı-kokteylde sohbet ederken, onyıllarca “uyku dönemi” geçirdikten sonra bir başarı halkası yakalayıp üst sınıfa tırmanmayı başaran bayern münchen gibi kulüplere atıf yapıyor. gençlerbirliği de yıldızının parlayacağı bir döneme giriyor olabilir, ona göre.
futbolcular fenerbahçe’yi türkiye kupası’ndan eledikleri maçtan çok keyif almışlar ve o maçı iyi bir prova olarak düşünüyorlar. öte yandan valencia’nın kuvvetinin de farkındalar. kaptan ümit bozkurt, “yarasalar”ın pas trafiğinden hayranlıkla bahsediyor ve zaten ispanyol takımlarının italyanlar dahil “başkalarıyla” kıyaslanmayacak kadar ileri bir futbol oynadığını düşünüyor.
futbolcular hem hevesli hem gergin. ersun yanal ise çok güvenli. galiba “aşırı” güvenli.
* salı öğleden sonra varılan valencia’da, maçın oynanacağı saate yakın, mestella stadında antrenman var. antrenmandan önce basın toplantısı. ersun yanal’a, valencia’nın son mallorca maçında sinyalini verdiği baskılı oyununa ve mestella’nın bu basıncı büyüten etkisine hazır olup olmadığı soruluyor. yanal “o ambiyans sadece rakibimizin lehine değil, biz de ondan payımızı alacağız; çünkü biz olmasak o ambiyans olmayacaktı” cevabını veriyor. ispanyol gazetecilerden gelen tek soru: “valencia daha önce elediğiniz blackburn, sporting lisbon, parma’ya göre daha aşağı mı yoksa daha yukarı bir takım mı?” yanal’ın cevabı: “valencia bunlardan başka bir takım. uefa kupasının favorisidir.”
* idman, valencia yetkililerini sabırsızlık jestlerine sevkedecek kadar uzun sürüyor. genç yönetici suphi yalçınkaya, oyuncuların “angajman” düzeyini önceki turlar öncesindeki idmanlara kıyasla biraz zayıf buluyor. lizbon ve parma’daki idmanlardaki gibi toplara “çat çut girmediklerini” söylüyor. çift kalede youla yine muhtelif goller kaçırıyor. baki mercimek formda görünüyor. ali tandoğan göbekten, daems sağiç bölgesinden frikik çalışıyorlar. (peki niye youla gol vuruşu çalışmıyor, çalıştırılmıyor allah lillah aşkına?!)
gece, yanal ve ekibi uzun uzun taktik analiz çalışması yapacak.
* valencia’nın şehir hayatında sakin bir egemenliği var. duvar yazıları yok, yer gök siyah-beyaz-turuncu falan kaynamıyor. tek tük valencia eşorfmanlı, armalı çanta vs. taşıyan yeniyetmelere rastlanıyor. ama bir vesileyle futbol diyalogu kurulan “sokaktaki adam”ların ve ayaküstü kamuoyu yoklamalarının beynelmilel denekleri olan taksi şoförlerinin tamamına yakını, valencialı çıkıyor. gençlerbirliği’yle oynanacak uefa kupası maçına ikincil bir iş gözüyle bakıyorlar. sözleşmiş gibi, aynı kelimeleri sarfediyorlar: “campeón de liga”. lig şampiyonu olmayı ve real madrid’i altetmeyi çok istiyorlar, çılgınca istiyorlar, hayatta en çok bunu istiyorlar. hele real madrid’den, nefis bir şekilde nefret ediyorlar. ucunda campeón de liga olmanın garantisi olsa, bu turu gençler’e vermeye kesinlikle hazırlar. ama onlara bunu kim garanti edebilir? biz (özgür gökmen ve ben) “valencia: campeón de liga, gençlerbirliği: campeón de uefa” diyoruz kendilerine, kimileri “si, si” diye onaylıyor ama iş bizim anlaşmamızla bitmiyor ki!
bir kafeteryada valencia’nın 1947’de şampiyon olan takımının fotoğrafları asılı. yaşlı garson, “bu adamlar şimdikilerden daha sıkıydı” diyor. aimar’ı, mista’yı, vicente’yi düşünen genç valencialı refakatçimiz, gülümsemesindeki alaycı kıvrımı düzeltmeye çalışıyor.
bu valencialı refakatçimiz, özgür gökmen’in hollanda’dan öğrenci arkadaşı garcia enrique. kendisi meksikalı ve valencia taraftarı. çok sevimli bir genç adam. maçı izlemeye valencia’dan gelmiş. takımından gayet emin.
* ersun yanal’ın millî takım teknik direktörlüğü “işi” ne oluyor? gazeteciler türkiye’den haber kolluyor. takım kampta tecrit vaziyette. yöneticiler “bir şey yok” diyorlar. somut bir teklif, bir teşebbüs ve bir müzakere olmadığına dair şeyler de söyleniyor. ama ersun yanal’ın “her an teklife açık” bir halinin olduğunu da kimse inkâr edemiyor. bu belirsizliğin bizim için artık kronik bir rahatsızlık haline gelmiş durumda.
* perşembe gecesi. gençlerbirliği’nin ufak seyirci topluluğu, iki otobüse doluşarak mestella’ya intikal ediyor. ankara’dan gelenlere katılanların sayısı, iki elin parmağını bulmaz. ispanya’da yaşayan iki-üç türk var, almanya’dan gelen üç kişi var. belçika’da okuyan asuman göksel var, ki onu 19 mayıs tribününden de tanıyoruz! ama asıl, gençler’in bu yılki avrupa hikâyesinde emeği olan iki göçmen taraftarı anmalıyız. birisi, hollanda’da doktora yapan özgür gökmen; blackburn’de de, lizbon’da da, parma’da da, valencia’da da hazır ve nâzırdı. diğeri, tarih şuurunu da kişileştiren bir başkası, 13 yıldır londra’da bankacı olarak çalışan akşit özkural. o da parma dışında her yerde hazır ve nâzırdı 1960’ların sonundan beri gençlerbirliği’nin peşinde olmuş birisi o; bu gecenin kadrini kıymetini herkesten iyi biliyor. yanındaki gençlerbirliği bayrağının, cebeci inönü’de 2.-3. küme maçlarına tanıklık etmişliği var!
* dirim’in emanet verdiği “diaspora keçileri” pankartını özgür ve azuman’la birlikte, sahayı çevreleyen panolara asıyoruz. çok “okunaklı” bir yer değil burası ama ne yazık ki stadda pankart asmamıza müsait yer yok. üst katlardan birinde olsak oranın önündeki panoya asabilirdik ama zemin kattayız. akşit abinin bayrağını önce kale arkasıyla oturduğumuz kapalıyı ayıran çitlere astık, ancak güvcenlik görevlileri o kenarda “ultra”ların oturduğunu ve bayrağımızı yakabileceklerini, sökebileceklerini söyleyip uyardılar. biz de bayrağı daha görünür bir yere, kapalıdaki bir tünelin üstündeki demire asıyoruz. ama ne yazık ki maçın sonunda yerinde yeller esiyor olacak...
* 100 kişi civarındaki gençlerbirliği seyircisi, kapalı tribünün alt katının sağ üst köşesinde, valencialı taraftarlarla yanyana hatta kısmen içiçe oturuyor. tribün topluluğumuzun çoğu tecrübesiz ama elimizden geleni yapıyoruz. her olumlu vesilede, iyi bir taç kazandığımızda bile fırsatı ganimet bilip “gençler” tezahüratını patlatıyoruz. oyundan çıkışını “büyük kaptan” diye uğurladığımız ümit bozkut’un bize doğru kısa bir alkış tutmasından anlıyoruz ki, tezahüratımız az biraz duyuluyormuş! iki takım taraftarları da kendi takımı için bağırıyor, sert faullere veya hakem kararlarına tepki gösteriyor, ama kimse birbirine –gözle bile- ilişmiyor. hatta zaman zaman gülücükler teati ediliyor. sadece, yakın kale arkasının 2. katındaki sağcı ultralar, “puta katalunya” (orospu katalonya) yazılı bir atkı açınca, buradaki valencialılar tepki gösteriyor. protokol tribünündekilerse, öbür kale arkasından bazı el kol jestlerine muhatap olduklarını söylüyorlar.
biz maçtan sonra etrafımızdakilerle el sıkıştık. “helâl olsun” diye tercüme edilebilecek yüz ifadeleri takındılar.
valencialı tribün halkı otomatik tezahürat yapmıyor, pozisyon bazında ses veriyor. kızgınlığı kısa ömürlü oluyor, dakikalarca kin tutmuyorlar. takım iyi oyun tutturduğunda şarkı söylüyorlar, o zaman ses volümü bayağı yükseliyor. genellikle oturduğu yerden bağırılıyor, ayağa ender kalkılıyor. iki kale arkasındaki iki küçük grup dışında, tribün liderliği yok.
* yönetici ve taraftar tayfası, iyimser bir muhasebe yapıyor. buraya kadar gelmenin gurur verici olduğu, tecrübemizin ve gücümüzün yetmediği, seneye bu işlere devam etmenin önemli olduğu konuşuluyor. milliyet’ten mehmet demirkol, “şerefli mağlubiyet denen şeyi hayatımda ilk defa sahiden gördüm!” diyor.
cuma sabahı dönüşte, biraz teknik analiz sohbeti var. valencia’nın şahâne bir takım olduğunda herkes hemfikir. menajer cem onuk, “yarasalar”ın olağanüstü hızlı ve isabetli pas trafiğinin, gençler’in meşhur presinin kimi bölümlerde basbayağı “boşa gitmesine” yol açtığını belirtiyor. ümit bozkurt, bloklar halinde paslaşarak ilerlemelerinden, bu sayede topu kaptırdıklarında da blok halinde basmalarından hayranlıkla söz ediyor. ama takım yine de rahatlatamıyor kendini. erkan özbey, tesellicilere itiraz ediyor, “belki yine yenilirdik ama daha iyi oynayabilirdik, kendi oyunumuzu oynayamadık” diyor.
yorgun ve buruk tebessümlerle, trabzon havaalanına iniliyor. iç işlerimize dönüyoruz...
bu sene beşiktaş ve gençlerbirliği takımlarının valencia ile yapmış oldukları maçların ilginçliği ; ilk ve şuana kadar son kez o sene kupayı alacak olan takım 2 türk takımı ile aynı sene oynamıştır. (beşiktaş ile 3.tur, gençlerbirliği ile 4.tur)
4. dakikada aimar, el saka'nın kayıp düşmesi sonucu topu kaptı ve ceza alanına girdi. kaleci botonjic ile karşı karşıya kalan bu futbolcudan önce davranan el saka, hatasını telafi ederek golü engelledi.
16. dakikada, serkan ceza yayı üzerinde bulunan mustafa'ya topu çıkardı. mustafa önündeki rakibinden sıyrıldıktan sonra vuruşunu yaptı. top yandan auta çıktı.
20. dakikada, skoko'nun pasında topla buluşan ali tandoğan son çizgiye indi ve aşırtma bir vuruşla topu kaleye gönderdi. kaleci canizares'i geçen top, direği sıyırarak auta çıktı.
25. dakikada, canobbio'nun ceza alanına gerirken attığı şutta, kaleci botonjic topu son anda tokatlayarak kornere çeldi.
36. dakikada aimar'ın topla ceza alanına girdiği pozisyonda araya giren ümit, bu futbolcudan önce davranarak topu taca attı.
53. dakikada, canabbio'nun ceza alanına yaptığı ortada baraja kafayı vurdu. meşin yuvarlak, az farkla auta çıktı.
55. dakikada, canabbio'nun pasında defans oyuncularından sıyrılan aimar, ceza alanı içinde vuruşunu yaptı. top kaleci botonjic'te kaldı.
57. dakikada, sissoko'nun ortasına mista'nın kafa vuruşunda topu kaleci botonjic kontrol etti.
63. dakikada, canizares'in uzun pasında topu önüne alan mista, el saka'dan sıyrıldıktan sonra topu sert bir vuruşla ağlarla buluşturdu: 1-0.
72. dakikada, ali tandoğan rakip ceza alanında kaptığı topla youla'yı buluşturdu. bu futbolcu topa çok kötü vurunca takımını mutlak bir golden etti.
77. dakikada, vicente'nin ceza alanına ortaladığı topa, uzak direkte kendisini unutturan mista kafayı vurdu. kaleci botonjic fileleri giden topu uçarak kornere gönderdi.
86. dakikada, aimar'ın ceza alanında dönerek attığı şut, kaleci botonjic'te kaldı ve karşılaşmanın normal süresi 1-0 valencia'nın üstünlüğü ile sona erdi.
karşılaşmanın ilk uzatma devresinin 94. dakikasında angulo'nun ortasında, ceza alanında topun gelişine vuran vicente, valencia'yı 2-0 öne geçirdi.
bu maça dair o kadar çok anım var ki. ilk anda hatırladıklarımla başlayayım.
öncelikle bu maç gittiğim ilk yurtdışı deplasmanı olma özelliğini taşıyor. valencia'ya varır varmaz, diğer taraftarların ve kulüple gelenlerin kaldığı otele yerleştik. özgür ve tanıl bora'yla birlikte kısa bir valencia turu yapıp güzel ispanyol mezeleri yedikten sonra otele dönüp diğer gelenlerle birlikte maç saatini beklemeye başladık. bu arada da akşit abi ve eşiyle tanışıp bol bol sohbet ettik tabii.
maça kulübün otobüsüyle gittik. bize verilen biletlerin stadın misafir taraftar tarafında olduğunu ve fakat valencia'lı taraftarlarla karışık olarak oturulan bir yerde olduğunu gördük. önce bu duruma biraz sinir olsak da sonra yanımızdaki valencia'lılarla da hoş beş ettik.
valencia'ya kimseye haber vermeden gitmiştim ama sonra vicdanım dayanmadı, babamı aradım. baba ben neredeyim biliyor musun der demez anladı zaten maça geldiğimi ve bol şanslar dileyerek bize destek olmuş oldu.
dirim'in göndermiş olduğu 'diaspora keçileri' pankartını hepbirlikte güzelce astıktan sonra, hafif de bir gerginlikle maçı beklemeye başladık.
açıkçası o gerginlikle maçı pek de hatırlamıyorum. en belirgin hatırladığım şey valencia taraftarının o 3 katlı stada neredeyse sinemaya, tiyatroya gider gibi maçtan 15-20 dakika önce ailecek gelmeye başladığı. stadın dolu hali oldukça etkileyiciydi zaten. ve hala şuna inanıyorum ki valencia'nın attığı 2. golde taraftarın her tek pasta yaptığı 'oleeeey' 'oleeeey' tezahuratının etkisi var kesinlikle. gol geliyorum demiş, taraftar tarafından da getirilmişti maalesef.
maç bittiğindeyse akşit abi kendi üzülmeyi bırakmış, beni avutmaya çalışmıştı. artık nasıl kahrolduysam... ah be skoko atsaydın o golü işte...
bir de iyi ki babama haber vermişim, yoksa maçın ertesi günü radikal gazetesinin en arka sayfasında valencia'da bir avuç gençlerbirliği taraftarı resmini görünce güzel bir hesap sorardı herhalde...
galatasaray'ın avrupa kupası zaferinden sonra türk taraftarlarını tuttuğu takım farketmeksizin bir araya getirdiğine inandığım ve yine galatasaray'ın başarısından sonra en büyük avrupa kupası başarımız olduğunu düşündüğüm başarı halkasının son maçı.
gençlerbirliği teknik direktörü ersun yanal karşılaşmadan sonra; “maç içinde çok hata yaptık. golü yiyene kadar hatalarımızı telafi edebiliyorduk ve o ana kadar oyunu iyi götürdük. golden sonra bir de 10 kişi kalınca valencia’ya yenilmekten kurtulamadık. sonuçta avrupa’nın en formda ve en iyi takımlarından birine elendik. bu durum oyuncularım ve kulübüm için iyi bir deneyim oldu. bu tecrübemizden önümüzdeki yıllarda da yararlanacağız.” diye konuştu.
10 kişi, en azından penaltılara kadar dayanbilseydik çeyrek finale çıkabileceğimizi hissediyordum maç sırasında. uzatma dakikalarında vicente'nin golü kadar beni üzen çok az gol vardır herhalde.
bir sezonda oynadığı maçlarda (sezon sonu itibarı ile) en başarılı takım 2003-04 sezonunda uefa kupasında 8 maçta 5 galibiyet,2 beraberlik ve 1 mağlubiyet alarak toplanabilecek 24 puanın 17 sini alarak yüzde 70,83 lük başarı yakalayan gençlerbirliğine aittir.(tüm sezon düşünüldüğünde galatasaray bile uefa kupasını aldığı 1999-2000 sezonunda bu oranı yakalayamadı).şuanda bu rekoru 2007-08 sezonundaki performansı ile fenerbahçe tehdit eder durumda ama bence kırması biraz zor
25 mart 2004 perşembe günü akşamı ispanya’nın valencia kentinde mestella stadı’nda 30.000 seyirci önünde valencia ile oynanan uefa kupası dördüncü tur rövanş maçı… futbolcularımız gerçekten iyi mücadele ettiler ve ellerinden geleni fazlasıyla yaptılar ama maalesef normal süresi 1-0 valencia’nın galibiyeti ile biten bu maçta, valencia uzatma dakikalarında attığı gümüş golle tur atlayan takım oldu. o takım gençlerbirliği de olabilirdi ama bunun için biraz da şans gerekiyordu… türkiye saatiyle 22.30’da başlayan ve uzatmaya gittiği için saat 01.00’e kadar devam eden bu güzel maçı biz de alkaralar olarak maltepe’deki lokal’de heyecanla ve umutla seyrettik. tabii ki elendiğimize üzüldük ama bize bu heyecanı yaşatan, bombaların patladığı ve yüzlerce insanın hayatını yitirdiği ispanya’da hiç sızlanmadan rövanş maçını oynayan, maçın oynanacağı ülkenin değiştirilmesi isteğiyle uefa’ya başvurması için çeşitli çevrelerce yapılan önerileri, terörizme cesaret vereceği için dikkate dahi almayan, gece 01.00’de biten bu maçtan bir gün sonra yine hiç sızlanmadan ve erteleme talep etmeden, çoğunluğu yedek ve genç futbolculardan oluşan bir kadro ile lig maçı için rizespor’un karşısına çıkıp yenilen takımımızla gurur duyduk ve bazen yenilmenin de o kadar önemli olmadığını gördük…
- başkanlığınız süresince en mutlu ve üzüntülü olduğunuz anlar nelerdi?
ilhan cavcav: ben kulübe ilk geldiğimde amatör lige düşmüştük. ama girişimlerimiz sayesinde federasyon ikinci ve üçüncü ligleri birleştirme yoluna gitti. ertesi sezon (1980-81) kadri aytaç'ın teknik direktör olduğu takımla birinci lige çıktık. o anki duygularımı ifade etmem mümkün değil. çok mutluydum. sanki bütün ankara'yı bana vermişler gibi sevinmiştim. hatırladığımda halen duygulanırım.
ersun yanal'la birlikte uefa kupası'nda portekiz, ingiltere ve italya gibi ülkelerin güçlü takımlarını eledikten sonra eşleştiğimiz valencia'yı burada yendikten sonra deplasmandaki maçta uzatmalarda son dakikalarda yediğimiz golle elendiğimizde ise çok üzülmüştüm. kesinlikle eleyeceği mize inanarak gittiğimiz için hayatımın üzüntülü anı demek yerinde olur.
not: röportajda gençlerbirliği'nin 80-81 de birinci lige tekrar çıktığından bahsediliyor ama gençlerbirliği 69-70'de düştüğü 2. lig -1978-79 sezonunda bir sezon 3. lig de var- çukurundan 1982-83 sezonunda şampiyon olup kurtulmuş ve 1. lige yeniden merhaba demiştir...
maç dağarcıklarım bitecek gibi değil. kulübün ikinci, üçüncü lig maçlarında, evli barklı olmama rağmen hatay, urfa, balıkesir, sayısız istanbul, nazilli, iskenderun, ısparta, bolu vb. birçok yerde maçlarına gittim. bir kısmına tek başıma bir kısmına üç-beş vefakâr, kadirbilir gençlerli dostumla. bolu'da ikinci ligden üçüncü lige düştüğümüz maçta eşim ve iki dostum da yanımdaydı. hayatımda en çok üzüldüğüm maç ilk kez ikinci lige düşüşümüzü perçinleyen vefa maçı ise ikincisi de bu bolu'da oynanan bandırma maçıdır. ben ve arkadaşım eşlerimizi abant'a pikniğe gidiyoruz diye hazırlatıp alacakaranlıkta yola çıkıp ardmdan maça gidince epeyce zor anlar yaşamıştık. bu arada bana üzüntülü geçen bu yıllar boyunca eşimin gösterdiği yapıcı desteği ve teselliyi bu yazıya sığdıramam ama onun bir sözü vardı ki beni ağlatmıştır... belki biraz özel ama anlatacağım. bunun için 2000'li yıllara gitmek ve valencia'da olmak gerekiyor.
valenciaaaaaaaaa
takım ersun yanal önderliğinde bir fırtına olmuş esiyor. o sırada ben ingiltere'de yaşıyorum. uefa kurasında rakip blackburn rovers. ankara'daki maçı 3-1 almışız. blackburn'e belçika'dan gelen özgür gökmen kardeşimiz ile beraber gittik. çok keyifli bir gündü. taraftarlar arasında maçlar yapıldı, ankara'dan gelen taraftarlarımız ve çevreden gelen türkler ile oluşan müthiş bir grupla maçı 1-1 bitirip eve döndük. daha sonra sporting lizbon'u çok çarpıcı bir skorla eleyip parma'ya gittik. eşim ve ben yaklaşık 1000 gençlerbirliği taraftarı ile birlikte karlı havada maçı kazanıp keyiflendik. sonraki turda rakibimiz ise o yılın ispanya lig ve kupa şampiyonu olan, ayrıca hem uefa hem de süper kupayı kazanan valeneja idi ben ve eşim bu maç için yine sevgili özgür gökmen ile madrid'te buluştuk ve trenle valencia'ya gittik. tanıl bora, asuman, özgür gökmen, hayri güler, oktay arıca, rahmetli kemal ağabey (telaşe kemal) ve bir çok gençlerbirlikli ile flamalarımızı tribünlere astık.
maç bittiğinde inanın çok ama çok gururluyduk. takımı tribünlere çağırdık. geldiler, önümüzde saygı ile eğilip bizleri selamladılar. ispanyollar da çılgınca bizi alkışlıyorlardı. seremoni adeta bitmiyordu. o sırada omuzuma bir el dokundu. eşimdi. "akşit!" dedi, "bu kulüp sana borcunu ödüyor. ne mutlu bu ana ve bugüne!". boğazıma birşeyler düğümlendi, yutkundum ağlamıştım.
gençlerbirliği için bu maçın sonucunu tek bir adam belirledi.mista gerçekten sahaya girer girmez tek başına sonucu belirledi.mista o yıllarda çok etkili bir futbolcuydu.teknik direktörün anlamsız bir şekilde mista'yı yedek başlatması zaten ilginçti.mista perdeyi açtı ve temsilcimizin sonunu hazırladı...ersun yanal teknik direktör olarak bir takımı buralara getirmesi de büyük başarıydı...keşke gençler'de kalıp çıtayı yükseltmeye devam etseydi.sonra zaten kariyeri bitti...
vicente rodríguez's silver goal four minutes into extra time finally ended ten-man gençlerbirligi sk's resistance at the mestalla to take valencia cf through to the quarter-finals of the uefa cup. mista breaks deadlock substitute mista had pulled the home side level on aggregate on 63 minutes, but damir botonjic in the gençlerbirligi goal took the game into extra time with a string of excellent saves, despite the late dismissal of mustafa özkan. vicente, however, ensured valencia's pressure eventually told to end the turkish team's eye-catching european run and earned the spanish side a quarter-final meeting with fc girondins de bordeaux.
palop injury valencia coach rafael benítez made five changes from the side that had lost the first leg to filip daems' early penalty, the fifth forced upon him after andrés palop, who had been favoured throughout the competition to usual no1 santiago cañizares, was injured in the warm-up and ceded his place to the spanish international.
unchanged side ersun yanal had the luxury of picking an unchanged side, and for most of the first half gençlerbirligi continued from where they had left off in ankara, defending resolutely and starving an in-form valencia of any clear sights of goal.
confident having moved to within a point of spanish league leaders real madrid cf with their 5-1 thrashing of rcd mallorca at the weekend, valencia came into the match with confidence high, but that soon gave way to frustration as their route to goal remained firmly blocked.
botonjic on form roberto ayala's seventh-minute header was comfortably kept out by botonjic who also saved well from mohamed sissoko two minutes later. gençlerbirligi, who had conceded just three goals in seven uefa cup ties this season, offered little attacking threat, ali tandogan coming closest on 22 minutes.
cutting edge but as in the first leg, valencia were struggling to turn possession into chances and it was not until the introducton of mista - the hat-trick hero from the mallorca victory - ten minutes into the second half that they showed a cutting edge.
mista strikes mista found his range with a header from sissoko's cross on 57 minutes, then broke the deadlock six minutes later, shooting brilliantly beyond botonjic from just outside the area. mista had the chance to turn the tie on 78 minutes, but he was this time thwarted by botonjic, who then saved brilliantly from vicente.
özkan dismissed gençlerbirligi's chances were hit four minutes from time when özkan was sent off for a reckless challenge on pablo aimar and valencia almost made their man advantage count immediately, but ayala put his header wide with the goal at his mercy.
vicente winner the argentinian defender's blushes were spared soon afterwards when, in extra time, miguel angulo crossed to the far post where vicente fired in an angled left-foot winner that left botonjic with no chance.
yardımcı hakemler: jaap j.n. pool (ned), eugene h. theelen (ned)
4. hakem: pieter vink (ned)
valencia: santiago cañizares(gk), mauricio pellegrino, roberto ayala, ricardo oliveira (dk. 55 mista), rubén baraja (c), javier garrido (dk. 91 et miguel ángel angulo), amedeo carboni, fabián canobbio (dk. 61 vicente), francisco rufete, pablo aimar, mohamed sissoko
yedekler: david rangel (gk), carlos marchena, david albelda, curro torres
teknik direktör: rafael benítez (esp)
gençlerbirliği: damir botonjič (gk), filip daems, abdel el saka, erkan özbey, mustafa özkan, souleymane youla, ümit bozkurt (c) (dk. 75 marcel mbayo), josip skoko, ali tandoğan, deniz barış, serkan balcı (dk. 96 et cihan veysel)
2003-04 sezonu uefa kupası 4. turu: valencia mehmet ali çetinkaya 10/04/2013 mehmetalicetinkaya.com
(...)
ikinci maç
15 gün sonraki rövanş maçı için gençlerbirliği başkanı ilhan cavcav'a, "madrid'deki terör saldırısı nedeniyle ispanya'daki maçın başka yere alınması için başvuruda bulunacak mısınız?" diye sorulduğunda, cavcav, "terörle mücadele etmek için birlik olmak gerek. biz aynısını yıllardır yaşıyoruz. ne olursa olsun orada olacağız" diye cevap veriyordu.
maç günü mestalla önünde düzgün bir şekilde "gençlerbirliği" demeyi başaran ispanyollara maç bilet veriliyordu. tanıl abi de o gün tribünlerdeki yerini alırken, ben, evde televizyon karşısında heyecandan tırnaklarımı yiyordum. yıllar sonra tanıl abi bu maçın biletini koleksiyonuma eklemem için hediye edecekti…
ilk dakikalarda beklenildiği gibi valencia daha etkili başlamıştı. ama kısa bir süre sonra kırmızı-siyahlılar dengeyi kurup pozisyonlara giriyorlardı. önce mustafa özkan'ın ardından da ali tandoğan'ın avuta giden vuruşları ile heyecanlanmıştım. sonrasında yeniden valencia’nın atakları izlemeye başladık. kora kor, dişe diş bir mücadele vardı sahada ve her geçen dakika bizim hanemize kar olarak yazılıyordu. ilk yarı 0-0 bitti.
ikinci yarıda valencia bu sefer daha fazla baskı kurmaya ve pozisyon bulmaya başladı. derken sonradan oyuna giren mista'nın şutu ile skor 1-0 olurken morallerimiz altüst olmuştu. golden sonra youla'nın kaçırdığı bir gol pozisyonu ile saç baş yolarken, 86'da mustafa özkan’ın kırmızı kart görmesi tüm gardımız düşürmüştü. normal süre 1-0 bittikten sonra tek amaç maçı penaltılara taşımaktı. ama uzatma dakikalarının ilk devresinde, yine sonradan oyuna dahil olan vicente'nin attığı "gümüş gol" ile valencia'ya yoluna devam ederken biz kupadan eleniyorduk...
maçtan sonra ersun yanal, "önümüzdeki yıllar için tecrübe kazandık" diyerek içimize su serpse de, sezon sonunda milli takımın başına gidiyor ve 2 yıldır istikrarlı bir şekilde korunan ve güçlenen takımın dağılma süreci de başlıyordu...
ispanya'nın gelmiş geçmiş en başarılı 3. takımı olan valencia, tahmin edildiği gibi sezon sonunda, hem la liga'da şampiyon oluyor, hem de gençlerbirliği maçından sonra hiçbir maçta yenilmeyerek uefa kupası'nı müzesine götürüyordu. yarasalar, bunlarla da yetinmeyip, 2003-04 sezonunda şampiyonlar ligi'ni kazanan porto'ya karşı 2-1'lik galibiyet alarak, süper kupa'yı tarihlerinde ikinci kez havaya kaldırma başarısını gösteriyorlardı.