dünya kupası finallerine ilk kez katılan türkiye, bu maçta bulduğu iki golle kupa tarihindeki toplam gol sayısını 10'a çıkarmıştır.3 maçta 10 gol bulan türkiye, 2002 yazında 48 yıl sonra ikinci kez katılacağı dünya kupası finallerine kadar maç başına 3,33'lük gol ortalamasıyla kupa tarihinin maç başına en yüksek gol ortalamasına sahip takımı unvanını elinde bulunduruyordu.
macarlara karşı ikinci takımlarıyla oynamaları, koreyi 7-0’la geçen ay-yıldızlı kadroyla yapacakları baraj maçı kadar dinlenme olanağı sağlayacaktı.
sonunda gruptan çıkacak ikinci takımı belirlemek için ikinci bir türkiye-almanya “baraj maçı” için sahne zürih’tir.
çok şey değişmiştir ama: turgay sakatlanmış, kale şükrü’ye teslim edilmiş; burhan ve feridun yok, yerlerine adaletli necmi ve takımın tek beşiktaşlısı solaçık coşkun taş girmiş, “beton” mustafa ileri alınmış, sağhafa naci erdem geçmiş.
naci’ye bir parantez açmazsak olmaz: eski karagümrüklü muhteşem santrahaf, fenerbahçe kaptanı, ama futbol yaşamının sonuna doğru iyi bir “yaşlı” galatasaraylı; toplara uzun vurarak saçları dalgalanırken takımını rahatlatacaktır hep.
zürih’teki karşılaşma, almanlarca hiç şakası olmayan ve de hedefleri final için hiçbir dakikasını tesadüfe bırakmayacakları bir maçtır. hemen atmaya başlarlar. önce othmar walter ve arkadan schaeffer: ilk on dakikada skor 2-0. devre 3-1 kapanırken, on kişi kalmış mağrur türkiye rakibinin şampiyonluğunu sanki daha oralarda hissederek, artık belli olan sona doğru kahramanca giderek tarihi bir 90 dakikayı tamamlar: almanya:7 - türkiye: 2. 48 yıllık bir elveda!
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
biz almanya'ya 4-1 yenilmiştik ya... güney kore'yi de 7-0 yenince... almanlarla eşit duruma gelmiştik. o tarihte gol averajı olmayışının ikinci cilvesiydi bu... ispanyolları öyle elememiş miydik? şimdi şans bir kez daha kapımızı çalıyordu. aslına bakarsanız, bize bu umudu hazırlayan... kim miydi? kupanın bir numaralı favorisi macaristan mıydı? yoksa macarları aldatarak, futbol tarihine "taktik zaferi'ni yaratan hoca" olarak geçecek alman teknik direktörü sepp herberger mi? hangisiyse... bizim için sonuç değişmeyecek, kore'ye attığımız yedi golü, bu kez kendi kalemizde görecektik. eski bir posta deyimiyle, o yedi gol "iadeli taahhütlü" gidip gelecekti.
bizi 4 golle yenen. almanlar, hemen herkesin favorisi macaristan'ın karşısında bizden beter oluyordu. ve tam 8 gol yiyordu. macaristan-almanya maçının sonucu, 8-3'tü. "basketbol maçı mı?" diye alaylı başlık atmıştı gazeteler... fakat dikkatle bakınca, alman takımının epey eksik çıktığı fark edilmişti
macarlara karşı... herberger, o maçta aslarını oynatmamıştı. böylece daha sahaya çıkılırken, sonucu rakiplerine hediye etmiş oluyordu. tabiî kurt hoca, takımının bizi tekrar maçında muhakkak yeneceğinden emin olarak böyle bir kumar oynamıştı.
şimdi bizi ilk maçta 4-1 yenen, ama arkasından macarlara 8-3 yenilen almanlarla bir daha karşılaşıyorduk. italyan teknik direktörümüz puppo sandro ile federasyon başkanı ulvi yenal baş başa vermiş, sonunda kaptandan, kaleciden başlayarak, ilk alman maçına oranla üç önemli değişiklik yapmışlardı. zürih'te sahaya çıkan onbirimiz şöyleydi:
almanlar maça öyle hızlı başlamıştı ki... bizimkiler daha ilk dakikalarda şaşkına dönmüştü. gerçekten çok geçmeden gol, hattâ goller gelmeye başladı. daha 7. dakika oynanıyordu ki, othmar walter topu filelerimizle kucaklaştırıyor, ondan üç dakika sonra da bu maçta sahanın yıldızı olacak schaefer, enfes bir golle durumu 2-0 yapıyordu.
ilk on dakikada iki gol yiyen takımımız büsbütün şaşıracak ve çok ağır bir fark olacak, diye korkarken... harika bir urnıt ışığı: mustafa ertan, mükemmel bir atakla topu alman kalesine sokuyordu. fakat fransız hakem "ofsayt" gerekçesiyle saymıyordu bu golümüzü... maçtan sonra kendileriyle konuştuğumuz, hakem ve yardımcı hakem, ofsayt konusunda birbirleriyle ters düşecek, basının önünde mustafa'nın golünün niye iptal edildiğini açıklayamayacaklardı. ertesi günkü isviçre gazeteleri "türklerin bir golü sayılmadı" diye yazacak, almanların yayınladığı bir dünya kupası kitabında da "türk takımının ilk golü niye sayılmadı? anlayamadık" yargısı yer alacaktı. fakat bizim mustafa'ya, durup dururken "beton" diye isim takmamışlardı. işte "beton" mustafa ertan'ımız, çok geçmeden şahane bir kafa vuruşuyla topu bir kez daha alman kalesine gönderiyor, fransız hakem de hiç ses çıkarmadan santrayı gösteriyordu. doğrusu, itiraf etmem gerek. durumu 2-1'e çevirince bir an çok umutlanmıştık. ne var ki bu kez de bir sakatlık, ama öyle böyle değil; bir futbolcumuzun bırakın topa vurmayı, sekmeden koşacak hali bile kalmıyordu. o günlerin kuralına göre oyuncu değiştirmek de yok. çaresiz ağır sakatlanan çetin zeybek, gitti sağaçıkta durdu. ara sıra top geldiğinde seke seke koşmaya çalıştı, o kadar... "mazeret", "tevil" denildi bu sakatlığın öne sürülmesine... ancak gerçeği çok yakından gören bir tanık olarak iddia ederim ki... o maçta çetin öylesine sakatlanmasa, yani takımımız fiilen on kişi kalmasa, sonuç 7-2 olmazdı. çünkü o günkü milli takımımız, birçok milli maçlarımıza oranla iyi oynamış sayılırdı. bu sakatlık konusunda daha sonra hem isviçre gazeteleri, hem de almanların çıkardığı dünya kupası kitaplarında aynen şu satırları okuyacaktık: "doğrusu türkler 4-1 yenildikleri maça oranla, 7-2 yenildiklerinde daha pozitif futbol oynamışlardı. ama büyük futbolun temel direği sayılan santrhaf oyuncusu zeybek'in sakatlanarak takımını gerçekte on kişi bırakması, çok iyi bir gününde olan alman takımının işini kolaylaştırdı. normal koşutlarda yedi gol yemezlerdi. buna kalecilerinin de morlock'un golünde sakatlanması ve o durumda maça devam etmek zorunda kalmasını da ekleyebiliriz."
kalecimiz şükrü'nün sakatlanmasıyla beraber gelen üçüncü gol, ilk devrenin sonucu oluyordu. ikinci yarıya 3-1 önde başlayan almanları durdurmak mümkün değildi artık. ilk yarının son golünü atan morlock, ikinci devrenin ilk golünü de imzalıyor, bunu kaptan fritz walter'in golü izliyordu. şimdi 5-1 yenik durumdaydık. alman atakları durmadan hızla gelirken, savunmamız da bütün gücüyle çalışıyor, fakat yeterli olamıyordu. böylece morlock tekrar sahneye çıkarak altıncıyı atıyor, schaefer de golleri "yedi"liyordu. perde kapanmadı ama... tüm ümitlerimizin tükendiği bir zamanda, bitime sekiz dakika kala lefter, ayağına geçirdiği topu mükemmel bir vuruşla ağlara takarak, şeref sayımızı ikiye çıkardı. maçın sonucu 7-2 idi.
halit kıvanç'ın aynı kupadaki diğer iki anısı için;
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
1954 dünya kupası serüveni sona ermiş, acısıyla tatlısıyla bir tarih olmuştu. futbol federasyonu başkanımız ulvi yenal'ın mükemmel fransızcasıyla toplantılarda, basınla konuşmada saygınlık görmesi güzeldi. kaptanımız turgay şeren'in de, aynı şekilde saha dışında yabancı gazetelere fransızca demeç vererek dikkati çekmesi de, ayrıca iyi bir izlenim bırakıyordu. federasyonumuzun yerinde bir kararla, roma'da oynanan üçüncü maç sonunda kurada bizim adımızı çeken italyan çocuğu franco'yu da, milli takımımızla birlikte, maskotumuz olarak isviçre'ye götürmesi hoş bir olaydı. benim için bir güzellik daha vardı. hayatımda ilk ve son defa, dünya futbolunun en büyük kuruluşu fifa'nın 50. yıldönümüne rastlayan büyük toplantıya başkan yenal'la birlikte katılmıştım. ulvi yenal beni bir köşeye çekmiş, fıfa toplantısında ülkemizi iki kişiyle temsil hakkımız bulunduğunu, ancak öteki federasyon üyemizin bu toplantıya gelemeyeceğini söyleyerek, kendisiyle beraber toplantıya gitmemi istemişti. benim yabancı dille çeşitli delegelerle konuşup, ülkemiz adına yakınlık kuracağıma inandığını da sözlerine eklemişti. gerçekten benim için çok önemli bir olaydı bu... fifa toplantısında "türkiye" diye ayrılmış yerde oturmak, konuşmaları izlemek, aralarda çeşitli ülke delegeleriyle görüş alışverişinde bulunmak büyük bir deneyimdi. tabiî bu tür uluslararası toplantılarda ne biçim ayak oyunları yapıldığını da, böylesine yakından görme fırsatını elde etmiştim. sabahın erken saatlerinden itibaren birçok delege, bizim başkan yenal'ın yanına gelmiş, kendisini bugün seçimi yapılacak ikinci başkanlık için aday olarak desteklediklerini söylemişlerdi.ama akşama doğru yapılan seçimde, o sabah fifa'ya kabul edilen hong-kong delegesi ikinci başkan seçilecek, yaptığımız kısa bir araştırma sonunda ulvi yenal'ı aday gösteren bilmem ne ülkesi delegesinin bile bize oy vermediğini, hem hayretle, hem de üzüntüyle öğrenecektik. o toplantıda bulunduktan sonradır ki, bu tür uluslararası toplantılara hep şüpheli gözle bakmaya başladım. haksız da değildim. ha, unutmadan kaydetmeliyim. bu toplantıda seçim sonucu açıklandıktan sonra, iki-üç ülkenin delegesiyle konuştuğumda, bana "biz çok istedik, çok çalıştık ama türkiye'nin başkenti ankara, asya kıtasında olduğu için, öteki delegeleri razı edemedik" demişlerdi. bu olay gerçekten çok önemliydi. yıllarca dünya çapındaki mücadelelerde avrupalı olduğumuzu kanıtlamak için az savaş vermemiştik. günümüzün sevgili gençleri. futbolda avrupalı oluşumuzu, pek çok alandan önce kabul ettirdiğimizi iyi bilin! ve hiç unutmayın!
tarih: 23 haziran 1954, zürih / hardturm spor merkezi seyirci: 18.000 hakemler: raymond vincenti (italya), charlie faultless (iskoçya), ernst dörflinger (isviçre).
b.almanya: anton turek, fritz laband, hans bauer, horst eckel, josef posipal, karl mai, bernhard klodt, max morlock, ottmar walter, fritz walter (kaptan), hans schäfer. teknik direktör: sepp herberger (almanya)
goller: ottmar walter (b.almanya) 7, hans schäfer (b.almanya) 12, mustafa ertan (türkiye) 21, max morlock (b.almanya) 30, max morlock (b.almanya) 60, fritz walter (b.almanya) 62, max morlock (b.almanya) 77, hans schäfer (b.almanya) 79, lefter küçükandonyadis (türkiye) 82
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
rakamlar arasında dolaşırken, bu kez gol rakamları geliverdi aklıma... yıl, 1954... türk milli takımı ilk kez dünya kupası finallerinde oynamış... veee tam yedi gol yemişiz almanlardan... tek tesellimiz, daha sonra almanya'nın herkesi yenerek dünya kupası'nı kucaklamış olması. anlattım ya daha önce... işte o 7-2 kaybettiğimiz maçtan sonrası, tek kelime ile "perişan"dık. bir avuç gazeteci, milli takım'ın otobüsünde staddan otele giderken... ön sırada bir yanda futbol federasyonu başkanı ulvi yenal tek başına oturuyor. aynı hizada ön sırada öteki koltuklarda da ben varım, yanında kalecimiz şükrü ersoy fenerbahçeli şükrü, her zaman güleryüzlü, muzip, tatlı bir genç... otobüste çıt yok. herkesin başı önünde... ağlamıyoruz ama, hani dokunsanız, bir anda hepimizin gözlerinden yaşlar boşanacak... işte tam bu sırada şükrü bana eğildi, hafif sesle "halit ağabey, sen bilirsin" dedi ve bir şey sordu. eski milli maçlarımıza ait bir sonuç ve de eski kalecilerimizle ilgili bir soru... yanıtlamamla birlikte, eğildi, bu sefer herkesin duyacağı bir sesle ulvi yenal'a "sayın başkanım" dedi, "siz de vaktiyle milli takım kalesini korurken, mısır'dan yedi gol yemişsiniz... bugünkü maçta ben yedi tane yiyip sizin rekorunuzu egale ettim diye kızmadınız değil mi bana..." birden nasıl bir kahkaha koptu... başta saygıyla andığım, başkan, hepimiz nasıl gülüyoruz... dakikalarca sürdü bu gülme... başkan yenal, çok zarif, çok saygın ve çok olgun bir insandı. yüksek sesle konuştu: "arkadaşlar, şükrü'ye teşekkür ederim. ağlamaklı havamızı dağıttı. eee böyledir bu. kaleci oynadın mı, on kişinin yükü de o futbolcuya biner... biz şükrü ile golleri paylaşırız. ama hepimiz elele, gönül gönüle verirsek, bundan sonraki maçlarda o golleri atan, biz oluruz, bizim takım olur. haydi tatlı şeyler konuşalım da... unutalım bugünkü golleri..."
ilk basımı 2002 yılında olan yapı kredi'nin "top bir dünyadır" adlı kitabından;
erden güley'in "futbol bizim dünyamız" başlıklı yazısından;
türkiye'nin almanya ile 23 temmuz 1954 günü zürih'te oynadığı 7-2''lik maçta kalecimiz şükrü ersoy. dünya kupası tarihinin finallerdeki 400. golünü yiyordu. dünya kupası'nın 400. golünü atmak, o gün 3 gol kaydeden alman marloch'a kısmet olmuştu. 1954 finallerinde üç maç yapan türkiye'nin gollerini burhan, suat 3'er. lefter 2, mustafa ve erol atmıştı. türkiye, golcülükte brezilya, ingiltere, italya, belçika ve fransa gibi ülkeleri geride bırakmıştı.
millî takımımız bugün ikinci defa almanya ile karşılaşıyor
zürich'le yapılacak maça takımımız değişik bşr kadro ile çıkacak. turgay'ın yerine şükrü oynayacak
bern, 22 (hususi muhabirimiz ali meral bildiriyor) - yarın zürlhte almanya ile ikinci maçımızı oynuyoruz. bu maçı kazandığımız takdirde 1/4 finallerine katılarak pazar günü yugoslavya ile karşılaşacağız.
yarınki türkiye - almanya baraj maçının bir hayli meraklıyı zürich stadyomuna çekeceğini tahmin ediyorum. kuvvetli almanya karşısında ne netice alacağımız en fazla bizleri alâkadar wrriği için burada bulunan 300-400 kadar türk zürich'te takımımızı bütün kuvvetimizle teşci edeceğiz.
almanya'ya yenildiğimiz 4-1 lik maçta takımımız kül halinde - turgay hariç - bozuk ve kendinden beklenilmeyecek kadar berbat bir oyun çıkarmıştı. hatta 1-0 galip durumda iken ve devreyi 1-1 berabere bitirmiş olmamıza rağmen 3 gol farklı bir mağlûbiyete uğramamız bu fikrimi teyit etmektedir. bu arada alman takımının sür'atli bir tempo içerisinde mükemmel bir cem'i oyun gösterdiğini de hemen ilâve etmeliyim. yarınki revanş maçına takımımız biraz değişik bir kadro ile çıkacaktır. kadromuz şöyledir: şükrü - rıdvan. basri - nedim, çetin, rober - erol, mustafa. feridun, lefter, burhan.
birinci almanya maçımızda golümüzü atan sağiç suat'ın yerine sağhaf mustafa oynıyacaktır. bu suretle markaja daha fazla ehemmiyet verilmiş olacaktır. kalede turgay'ın yerini şükrü alacaktır. bu hususta federasyonun selâhiyetli bir azası şöyle demektedir: «- turgayın burada çıkardığı iki oyun bizi tatmin etmemiş değildir. bununla beraber yerine oynatacağımız şükrü de gayet azimli ve atletik bir kalecidir. üstelik almanlara karşı maneviyatı daha kuvvetlidir.»
diğer hatlarda değişiklik
takımın diğter değişen hattı, haf hattı olacaktır. iki yarı muavin olarak naci ile akgün oynatılacak, çetin santrhaf mevkiini muhafaza edecektir. forvet ise muhtemelen su şekilde olacaktır: erol, mustafa, burhan, lefter, coşkun. bu vaziyete göre takımımız sahaya şu kadro ile yer alacaktır: şükrü - rıdvan, basri - naci çetin, akgün - erol, mustafa, burhan, lefter, coşkun.
maçı iskoçyalı bir hakem idare edecektir. hakemlerin pek berbat maçlar idare ettiği dünya kupası karşılaşmalarında ingiliz hakemlerine bir hayli rağbet var. bu arada futbolcularımızın bir kısmı adamakıllı yorgun görünüyorlar. bu da sıcaktan ve arka arkaya maç yapıp dinlenememekten ileri geliyor. buna rağmen takımımız morali yüksek olarak sahaya çıkacaktır. federasyon başkanı ve azaları maçın zürichte yapılmasını bizim için bir «handikap» olarak kabul ediyorlar. bilindiği gibi. zürich. alman isviçresinde bulunmakta ve ahalisi tamamiyle almanca konuşmaktadır. bu vaziyete göre almanlar avantajlı bulunuyorlar. buna rağmen maçı kazanmak için çalışacağız.
mili takımımızın zürih'te almanya ile yapacağı baraj maçı ankara, istanbul ve izmir radyolarından saat 19 dan itibaren naklen yayınlanacaktır. bu hususta gerekil tertibat alınmıştır.
takımımızın yanlış tertibi ve hakemin çok kötü idaresi bu ağır mağiûbiyetin başlıca âmili oldu
zürich, 22 (hususi mulıabirimiz ali meral bildiriyor) milli futbol takımıma dünya kupası karşılaşmalarının çeyrek finaline girebilmek için baraj maçını bugün burada zürich stadyomunu dolduran 30 bin seyirci önünde almanlara karşı yaptı ve 7-2 mağlûp oldu. futbol tarihimizde en farklı mağlûbiyetlerimiz arasında yer alacak olan bu maçta mağlûbiyet;
1 - takımımız antrenörün fikri alınmadan idarecilerin şahsi kanaatleriyle yapılmış ve türk futbolunun üç büyük kıymeti turgay, suat ve burhan'a sudan sebeblerle takımda yer verilmemiş, keza ortada karşı müdafaayı yıpratmakta büyük faydası görülen feridun takıma konulmamıştır.
2 - taktm tertibi yanlıştı. müdafada beklenen lüzumlu değişik likler yerine for hattı tâdil edilmişti.
3 - maçın yapıldığı zürich şehri isviçre almanlarmın en en fazla bulunduğu şehir olması bakımından bizim için desavantajdı. nitekim stadyomu dolduran 20 bin almanın, kulakları sağır edercesine muazzam tezahüratı futbolcularımızı mânen yıpratmıştır.
4 - takımımız çetinin sakattanmasile oyunun büyük kısmını 10 kişi i ile oynamak zorunda kaldı.
5 - maç gününden birkaç saat evvel değiştirilen iskoçyalı hakem fautless'in yerine maçı idare eden fransız hakemi, tek kelime ile berbattı. aynı zamanda ispanyada 4-1 yenildiğimiz maçı da idare etmiş olan bu hakem. ispanyolların bir çok ofsayt hücumlarını tecziye etmemişti. bugün de takımımızın 18 inci dakikada attığı nizamî bir golü ofsayt saydı. halbuki top hasımdan gelmişti ve ofsayt durumu yoktu.
6 — almanlar hücumda müdafaadan çok daha hünerliydiler. hülûsa olarak: net ve haklı bir galibiyet katandılar denilebilir. bununla beraber takımımız 10 kişi ile kalmayıp, markajda muvaffak olabilseydi sayı adedi bu kadar armıyabilirdi. müdafaamız bilhassa ikinci devrede çok bozuktu. şunu da söyliyelim ki herkes türk takımının ezilmeden mağlûp olduğunda hemfikir bulunmaktadır.
maçın tahsilatı
türk - alman milli futbol takımları arasında oynanacak olan zürih olimpiyat stadyomu 30 bini geçen bir seyirci ile dolmuş bulunuyor ve bu kalabalığın 20 binini almanlar teşkil ediyordu. iki gündür sıcak giden havalar dün akşam yağan yağmurla biraz serinlemişti. bugün de hava kapalıydı. saha ise adamakıllı kaygandı. takımlar son dakikada değiştirildiği bildirilen iskoçyalı hakem fautless'in yerine fransız vincenti'nin idaresinde sahaya tezahüratlarla çıktılar. en önde kaptanlar; almanların fritz walter ve bizim kaptan lefter küçükandonyadis. bizim takımda turgay, suat, burhan, feridun yok.
mutad seremoniden sonra almanlar rüzgarı arkalarına aldılar.
almanya: turek - lahand, bauer - eckel, posibal, mai - klodt- markock, o. walter, f. walter (kapt.), schaefer
oyuna mahalli saatle tam 18.05 te biz başladık. buna mukabil ilk hücumu almanlar yaptılar. önce sağdan lefter - erol ve bilâhare soldan coşkun vasıtasile rakip yan sahasına indik posibal hücumlarımızı durdurdu. onlar daha ziyade merkezden iniyorlar. ilk korneri almanlar kazandılar. çetin topu uzaklaştırdı. 5 inci dakikada çok müsait bir durum ele geçirdik. derinlemesine bir pasla rakip ceza sahasına giren necıninin şutunu almanlar ancak kornerle durdurabildiler.
tehlikeyi atlatan almanlar bir anda kalemize indilor. rıdvanın ağır ve hatalı hareketinden faydalanan solaçık schaefer kalemize yaklaştı. verdiği pası santrfor othmar walter yakından ve şükrünün müdahalesine rağmen kalemize attı (0-1).
muazzam tezahürat arasında almanlar açıldılar, gerek açıklardan, gerekse mrıkezden fevkalâde anlatmalı ve seri hücumlarla kulemizi tehdide koyuldular.
almanlar 10 uncu dakikada ikinci sayılarını kazandılar. solaçık schnefer süratle indi. çetini geçti ve yerden şutle filelerimizi buldu.
alman baskısı gayet fazla. mustafa ve lefter geriye gelerek top cikarmağa çalışıyorlar. ancak 16 cı dakikadan sonra oyunda muvazeneyi kurabiliyoruz.
18 inci dakikada lefterin pasile necmi ilk golümüzü attı. fakat hakem ofsayt verdi. hayret!.. halbuki top alman hafına çarparak geri gelmiş bulunuyordu.
takımımız bu devre canlı oynuyor. biraz evvelki baskıyı atlattık. her an alman kalesine tehlikeli dakikalar yaşatıyoruz.
20 ci dakikada mukabil hücuma geçtik. sol cenahtan coşkunun yaptığı nefis ortayı mustafa güzel bir kafa darbesile ilk kolumuz olarak alman kalesine attı.
takımımız golle beraber coştu. her fırsatta alman kalesine şut atıyoruz. bu arada beraberliği temin edebileceğimiz bir akında lefter 6 pasa kadar girdi ve geriden yetişen sağbek tarafından düşürüldü. hakem gözü önünde olan bu bariz penaltıya seyirci kaldı.
hakem aleyhimizde ne mümkünse yapıyor.
25 inci dakikada kazandığımız kornerde top kaleciyi aşmasına rağmen necmi faul yaptı, netice alamadik.
28 ci dakikada sakatlanan çetin oyuna girdi. arızası tamaniyle geçirilmiş değil, topallıyor. idarecilerin arızası geçmiyen çetini ortohaf mevkiine koymaları hatalı. nitekim 30 cu dakikada nacinin havalandırdığı topu kapan fritz walter, çetini geçti ve topu sağiçe aktardı. morlock yerden bir vuruşla takımını 3-1 galıp vaziyete yükseltti.
golü yedikten sonra idareciler takımda değişiklik yaptılar. sakat olan çetin sağaçığa, erol içe, mustafa sağ, naci orta hafa geçtiler.
devrenin geri kalan dakikalarında almanlar daha tesirliydi.
ikinci devre
takımın birinci devre bidayetindeki tertibinde bir değişiklik yapılmış ve mustafa ile naci yer degiştirmişlerdi. sağaçıkta yer alan çetin ise 6 ncı dakikadan sonra oyundan tamamiyle çıktı ve 10 kişi kaldık.
bu devrede de hakemin görmediği birçok ofsaytlardan sonra, almanlar müdafaamızın bıraktığı boşluklardan faydalanarak güzel paslaşmalarla kalemize kadar sokuldular ve birbirinden güzel gollerle tayı adedini 7 ye yükselttiler.
noksan takımımız karşısında ikinci yarı zamanda üstün oynıyan almanlar gollerini şu şekilde atıyorlar:
11 inci dakikada, mustafanın mütereddit hareketinden faydalanan alman sağiçi morlock. iki metre mesafeden 4 üncüyü, bu golün şaşkınlığı geçmeden bir dakika sonra fritz walter mükemel bir şütle 5 inci golü attı.
oyun biraz yavaaşladı. karşılıklı akınlardan sonra 31 inci dakikada fritz walter. kardeşinden aldığı pasla 6 ncı ve 34 üncü dakikada yine fritz walter 7 nci gollerini attı.
7 gole rağmen ezilmiyen takamımız. son bir gayretle alman ceza sahasına girdi ve necminin geri pasıyla lefter 37 nci dakikada ikinci golümüzü attı ve oıyun takımımızın 7-2 mağlubiyetiyle sona erdi.
zürih, 23 (ali meral bildiriyor) dünya kupası maçlarının 1/8 finallerine almanyaya ikinci defa yenilerek elimine olan millî futbol takımımız 27 haziran pazar günü uçakla memlekete dönecektir. milli takımın bu kadar geç hareket etmesine sebep, ancak pazar gününe uçak bulunabilmesindendir.
ilk basımı 2009 olan islam çupi'nin "mağlubu anlatmak" kitabından;
az futbol koy, aşçıbaşı
türk milli takımı, katılma hakkını elde etmesine rağmen (bir sayıştay sıkıntısı kusacağım) tahsisatsızlıktan 1950 rio'suna gidemedi... 1954'te kura mura da olsa, şimdikilerin 40 yıl iktidarda kalacağı bir ispanya bonosunu yırtarak milli takımımız isviçre'deki final pazarına girdi.
b. almanya ile iki maç yaptık... farklı yenilgiler aldık; 4-1...7-2... fakat bir şeyi unutmuyorum. 1954'te dünya şampiyonu olan b. alman milli takımının ünlü hitler'i sepp herber-ger, kupa kazanıldıktan sonra şunları söylüyordu...
"şampiyonluğu türk takımı ile yaptığım iki maç ve posipal'i rezil eden o 9 numaralı rakip futbolcuya (rahmetli adaletli necmi) borçluyum. aksi olsa idi; ben librick'i macaristan'la yapacağım finalde nasıl santrhaf oynatırdım."
toprağını bol ört rahmetli necmi'cik... yıl 1954 idi: yıl 1978 olacak.. ve aradan 29 yıl geçmiş bulunacak...
ben bunca yıl, senin gibi bir dünya şampiyonu ekip antrenörünün teşekkür edeceği bir futbolcu yaratamamışsam; hâlâ "ülke takımım var!.." diye övünecek miyim?..
yardımcı hakemler: charlie faultless (sco), ernst dorflinger (sui)
germany fr: toni turek (gk), fritz laband, hans bauer, horst eckel, jupp posipal, karl mai, max morlock, berni klodt, ottmar walter, fritz walter (c), hans schaefer
yedekler: werner kohlmeyer, herbert erhardt, paul mebus, werner liebrich, karl-heinz metzner, helmut rahn, richard herrmann, uli biesinger, alfred pfaff, heinz kubsch, heinz kwiatkowski
100. gol - mustafa ertan (f. almanya-türkiye: 7-2)
millî takımımızın ilk dalya golüne pek de sevinebildiği söylenemez. çünkü o gol 1954 dünya kupası finallerinde federal almanya'ya 7-2 gibi ağır bir skorla kaybettiğimiz karşılaşmada gelmişti. ay-yıldızlılar finallerde 17 haziran günü federal almanya'ya 4-1 yenildikten sonra 20 haziran'da güney kore'yi 7-0'la hezimete uğratmış, 23 haziran'da bir kez daha almanların karşısına çıkmıştı. zürih'teki grasshoppers stadı'nda oynanan maçta 10 dakikada 2-1 öne geçen almanlara 21. dakikada coşkun özarı'nın yaptığı ortayı kafayla ağlara göndererek karşılık veren mustafa ertan sadece takımımıza ümit vermekle kalmamış, aynı zamanda 100. millî golü de tarihe not düşmüştü. 21 nisan 1926'da ankara'da doğan mustafa ertan, ankara karagücü, harp okulu, muhafızgücü ve ordu millî takımı'nda oynadı, kaptanlık yaptı. 1960'ta beşiktaş'a transfer oldu, "beton mustafa" lâkabıyla tanındı. a milli formayı 30 kez giyen ertan'ı 17 aralık 2005'te kaybettik.
“1954 dünya kupası elemelerinde bize ispanya düştü. ispanya o zamanın en büyük takımlarındandı, kadrosu çok güçlüydü. madrid’teki maçta ben oynadım, 4-1 yenildik. buradaki maçta biz yendik. o zaman gol averajı yoktu, üçüncü maç roma’da oynandı. o maçta turgay sakatlanınca çıktı. orada bir kurtarışım vardır, arkadaşlarımın söylediğine göre çok iyi bir kurtarış yapmışım. sonunda kura çekildi ve ilk kez dünya kupasına katılmaya hak kazandık. ilk maçı almanya ile oynayıp yenildik. ikinci maçta kore’yi yendik. ikisinde de turgay oynadı. puanlar eşit olunca bir kere daha almanya ile oynadık. o maçta ben kaleciydim. santrhafımız kasımpaşalı çetin sakatlanıp çıkınca on kişi kaldık ve 7-2 yenildik. ben gayet üzgündüm. tam otobüse binerken kapıda federasyon başkanı ulvi yenal duruyordu. ‘kaldır kafanı,’ diye arkamı okşadı. ‘şükrü senin bir kabahatin yok,’ dedi. ‘ben kaleciliğimde altı gol yemiştim, en fazla gol yiyen kaleci unvanı bendeydi, bunca senedir bekliyordum sen beni geçtin, artık ben rahatladım,’ dedi. ondan sonra ben beklemeye başladım. yıllar sonra polonya’ya ve ingiltere’ye 8-0 yenilince ben de rahatladım. maçtan evvel futbolcular büyük heyecan duyar, strese girer ama maç başlayınca o sona erer. kalecilik bambaşka bir yer. bir başarı sonuna kadar gidip netice hâsıl olursa başarıya ortak oluyorsun ama kaybettiğin zaman bütün yük kalecinin üzerine kalıyor. mesela 5-2 yensen bu bir galibiyettir ama iki tane nasıl yedi diye kaleci sorgulanır. o bakımdan kritik bir yer.”