mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
futbol ve milliyetçilik
(...)
doksanlı yıllarda, gündemdeki siyasal gelişmeler futbol karşılaşmalarında doğrudan yansımasını buluyordu. 1999 yılında abdullah öcalan'ın italya'ya sığınması sonrasında italya'ya yönelik körlemesine bir tepkinin yükseldiği günlerde, galatasaray ile juventus arasında oynanan şampiyonlar ligi maçı da bu tepkinin gölgesinde kalmıştı. uefa'nın maçı bir hafta ertelemesi türk basınında "pkk ve apo'yu türkiye'ye karşı koruyan avrupa'nın yeni bir oyunu" olarak değerlendirilmişti. ancak bu olayların geride kalmasıyla, özellikle fatih terim'in teknik direktör olarak fiorentina'ya gitmesi, hakan şükür, emre belözoğlu ve okan buruk gibi futbolcuların da inter'e transfer olmasıyla, italya'ya bakış değişmişti. aynı şekilde 1999 yılında yaşanan depremden sonra başta yunanistan olmak üzere batılı ülkelerden gelen yardımlar ve insani katkı, düşman imgelerinin değişmesine yol açmış, örneğin galatasaray'ın selanik'te depremzedeler yararına paok takımıyla yaptığı maça "dost yunan halkına teşekkür ederiz" pankartıyla çıkması spor medyası tarafından olumlu değerlendirilmişti. aynı dostluk hâlesi, 2002 dünya kupası üçüncülük maçında ev sahibi güney kore'yi mağlup eden türkiye'yi alkışlayan korelilere kondurulacaktı. bu örnekler, futbol medyasının o esnada popüler olana ne kadar kolaylıkla yönetebildiğim, ne denli yüzeysel ve tutarsız olduğunu göstermesi açısından da dikkat çekicidir.
(...)
benzer bir özgüven ve coşku patlaması, 2002 dünya kupası'nda türkiye'nin üçüncülüğü kazanmasıyla yaşanacaktı. bu kez, türkiye ezelî rekabet içinde olduğu avrupa platformu yerine tüm dünyanın gözü önünde başarılı olmuştu. açıkçası beklenmeyen bu basan, yine büyük bir övünçle karşılansa da, karşıdakileri ötekileştirme ve aşağılama noktasında daha ölçülü kalmabilmişti. belki turnuvadaki yedi maçın hepsinin de avrupalı olmayan rakiplere karşı oynanması, belki de daha "pozitif bir kutlama dilinin ağır basmasında etkili olmuştu.
dünya üçüncülüğüyle ilgili yorumlarda türkiye'nin başarısından övgüyle söz edilirken, rakiplere, özellikle de üçüncülük maçının oynandığı ev sahibi güney kore'ye yönelik sıcak dostluk mesajlan içeren ifadelerin kullanılması dikkat çekiciydi. korelilerin gösterdiği bu dostluk, bir zamanlar "bağımsızlıktan için canımız pahasına yardımlarına koştuğumuz" korelilerin vefa gösterisi olarak da yorumlanmıştı. bu vaka islâmcı-muhafazakâr yeni şafak gazetesinde güray soysal'ın kaleminden şu ifadelerle değerlendirilmişti: "milli takımımız, ellerinde türk bayraklarıyla görüntü veren gerçek dost korelilerle dişe diş oynadı."
2000'lerin akışı içinde milli takımın özellikle taraftarlar açısından, kulüp takımlarına nazaran daha "soğukkanlı" bir şekilde desteklenir hale geldiği gözlemini de yapabiliriz. bu durum, milli rekabetin kulüplerarası rekabet formatına uyarlanarak değişim geçirmesinin bir yansımasıdır. türk milli takımı'nın on yıllardır kullandığı göğüs üzerinde ay yıldızlı bantlı formadan vazgeçip, standart formaları kullanmaya başlaması da bu algılama değişikliği bağlamında değerlendirilebilir. nitekim kimi spor yazarları, bu takımı milli takım yapan özelliklerin kaybolduğundan yakınarak klasik ay-yıldızlı formaya dönülmesini talep etmişlerdir.