ürkek, çekingen, kendine güveni olmayan bir türk milli takımıydı bu... oyuna girememiş, hücumda hafif kalmış, verilen talimatın dışında bir harekete girişmekten şiddetle kaçınmıştı...
bir küçük kitabın basmakalıp satırlarını ezberletmişlerdi çocuklara... bu kitapçığın içindeki sevimsiz, soğuk hükümleri ezberlemek mecburiyetinde olmayan tek talihli futbolcu ise turgay'dı. kaleci olması ona, arkadaşlarının elinden alınan «futbol oynayabilme hürriyetini» kazandırmış ve arada bir oyuna kendiliğinden bir şeyler katabilmişti.. bunun dışındakiler, yâni 10 futbolcu futbol oynamak yerine, bu kitabın sayfalarını çevirdiler.. milli takım bu kitabın dışına çıkamayacak ve mesela şeref, bir korner atışında ilerideki iki arkadaşının yanına gidemeyecek, topa çıkamayacaktı. şerefe, diğerlerine olduğu gibi «aman, sakın olduğun yerden ayrılma» demişlerdi.
bu ölçü esas alınırsa, millî takımın dün italya karşısında vazifesini yaptığı söylenebilir. o zaman kimin itiraza hakkı olur ki?
biz, futbolun bir düzen, bir disiplin oyunu olduğuna kabul etmemize rağmen, dünkü maçı, seçici ve antrenörün görüşlerinin dışında bir gözle takip ettik ve itiraf edelim ki, «sıkıldık.» zira, hiç bir takım kendi sahasında böyle acayip, böylesine korkak, bu derece gol yerim endişesiyle oynayamaz ve oynamamalıdır. oynarsa, o takıma futbol oynadı denmez... ve böyle bir gaye için de türk milli takımına futbolcu seçmeye lüzum yoktur..
anlaşılıyor ki; dünkü oyun şekli türk futbolundan çok iş başındaki federasyonun prestiji kurtulur düşünceliyle tespit edilmişti..
şöhretli rakiplerimize karşı tek golle yenildiğimiz için, sevinecekler olur herhalde... ölçü bu ise, «vay türk futbolunun haline...»