10 kasım 1960 tarihli milliyette çıkan ve metin oktay’ın kendi dilinden hapishane günlerini/anılarını anlattığı «metin oktay anlatıyor – top peşinden toptaşına» adlı yazı dizisinin 5. bölümünden alıntıdır;
… ve izmirspor maçına çıktım
«bugün takımımın mithatpaşa stadında maçı var. izmirsporla oynayacağız… nedense çok heyecanlıyım. kalbim öyle hızlı atıyor ki… sâkinleşmek istiyorum. ama imkânsız… kafamdaki karışık düşüncelerden sıyrılamıyorum… işte maç saati geldi. kapalı tribünlerin altındaki soyunma odasındayız. her zamanki gibi formamı giydim… 9 numaralı forma bu… arkadaşlarımla şakalaşıyorum… masör yorgo’nun masaj yapması için sıra beklemem lâzım… masajda kullanılan ilâç kokuları odaya yayılmış vaziyette… turgay sıranın üstünde uzanmış, istirahatte… suat ve ergun ayakkabılarını bağlıyorlar… mustafa, niyazi, recep, ahmet ısınma hareketleri yapıyorlar… coşkun sesleniyor:
– beş dakika var sahaya çıkmaya.. toplanın çocuklar!.. son defa sahada yapacağınız hareketleri söyliyeyim
coşkun’dan sonra gündüz ağabey konuşuyor:
– çocuklar, hepiniz aslanlar gibisiniz… sizleri seyre gelenleri mahcup etmeyeceğinize inanıyorum. doksan dakikalık zaman zarfında galatasaraylılık ruhu ile mücadele edecek sizleri şimdiden alnınızdan öpmeğe hazırlanıyorum.
«şimdi de bütün futbolcular birbirine sarılıyor… hepimiz birbirimize moral veriyoruz… koridordayız… koşar adımlarla çıkış tüneline geliyoruz. kaptan turgay her zamanki gibi duasını etti ve «arkadaşlar, dedi, birbirimize yardım edelim, çok çalışalım. göreceksiniz ki allah bizi buradan mağlûp çıkarmayacak.»
«sahaya fırladık. seremoni… saha seçimi… ve oyun başladı turgaya geliyor ilk akın… turgay topu alır almaz degajmanını yaptı. ne uzun degajman. bana kadar geldi. kafaya çıktım ve vurdum. az sonra gollere başladık. kapalı tribünlerin sol tarafından «cim bam bom» lar yükseliyor. işte maç bitti. kazandık… hep sevinçliyiz. soyunma odası kapısında gündüz ağabey ve coşkun terlemiş alınlarımızdan öpüyorlar. soyunma odası bayram yeri gibi… herkes mesut, hepimiz mesutuz…
– suat, diyorum, haydi çıkmıyor musun?
– ne suatı?
«eczacı cemal hayretle yüzüme bakıyor. sevgilisini o anda karsısında görse, belki bu kadar havrete düsmezdi. cemal yalnız değil. yanında halil de var. o da iyi kalpli bir çocuk… koluma giriyorlar:
– yemek vakti geldi metin, diyorlar.
«ya nerede turgay? nerede ergun, suat, coşkun? nerede az önce beraber oynadığım arkadaşlar?
«bu rüya âleminden birden ıyrıldım. takımım mithatpaşada izmirsporla oynarken, cezaevinin loş koğuşunda maçı hayalimde oynamıştım… herhangi bir maç değildi izmirspor maçı… beni öylesine heyecanlandırmıştı ki… bu mücadeleden takımımın muhakkak galip çıkmasını arzulamıştım. onlar da bana benim için oynayacaklarını söylemiş, söz vermişlerdi. sözlerini tuttuklarını kopan bir gürültüden anladım. sanki cezaevi yerinden oynuyordu. önce korktum. hapishanede isyan mı çıkmıştı?.. tempo ile müthiş gürültüler, kalın duvarlarda akisler yaratıyordu. çok geçmeden korkum sevince döndü. vefakâr taraftarlar izmirspor galibiyetinin müjdesini getirmiş, cezaevi kapısında tezahürat yapıyorlardı.