ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
isviçre şampiyonu istanbul'daki maçı çantada keklik gibi görüyordu. ama galatasaray'ın güçlü moralini hesaba katmamışlardı. 5-0'lık sansasyonel bir yenilgiye uğradılar. ne yazık ki, bazı kendini kaybetmiş taraftar lar, bu sonuca gölge düşürdü. seyircilerin sahaya attığı madeni paralar gidip fransız yan hakemle, kalenin arkasında maça girmek üzere ısınan bir xamaxlı oyuncuyu buldu...
sonucu bir "skandal" olarak niteleyen xamax neuchatel, maça itiraz etti. işlemler başlatıldı ve uefa'daki ilk merci takıma para vezası verdi, onu kupadan ihraç etti, sahasını da iki maç için kapattı. yani galatasaray, bundan sonra, kendi sahasında oynaması gereken iki maçı yurt dışında oynamak zorunda kalacaktı.
bu haber bern'den istanbul'a ulaştığında galatasaray taraftarları arasında büyük bir öfke yarattı. türk futbolseverler uefa'yı şahsen telefonla aradılar. öldürme tehditleri savruldu, bayraklar yırtıldı, istanbul'daki isviçre konsolosluğu da saldırılardan nasibini aldı. bu koşullar altında, âdil bir karar üzerinde görüş birliği sağlanabilmesi nasıl mümkün olacaktı, bilemiyorum...
kulüp bu karara itiraz etti. bir üst merci, her iki kulübü ve hukukî temsilcilerini, doğrudan mağdur durumunda olan fransız hakemleri ve denetleme ve disiplin komisyonu üyelerini, alman ilk kararı yeniden gözden geçirmek üzere zürih'e davet etti.
alp yalman benden de zürih'e gelmemi rica etti. eskiden benim de bir zamanlar uefa teknik komisyonu'nda bulunduğumu ve bu tür işlemlerde deneyimim olduğunu biliyordu.
ben ise uefa kurullarında hâkim olan mutlak doğruluk ilkesini biliyordum ve sportif anlayışın ağır basacağından hiç kuşkum yoktu.
benden başka alman 1. ligi kulüplerinden borussia dortmund'un eski başkanı avukat rainer rauball de işin içindeydi. rauball, bazı spor mahkemelerini epey zorlamış yönetmeliklere ilişkin konularda uzman biriydi ayrıca her ikisi de almanca, ingilizce ve fransızca konuşan alp yalman ve faruk süren de oradaydılar. tabiî tüm fenerbahçeliliğine rağmen millî bir mesele ortaya çıktı mı, hemen o sorunu çözmek üzere o takım için tüm enerjisi ve ilişkilerini seferber eden futbol havarisi ali şen de ekipteydi.
zürih'de kulübümüzün sevgili dostları ve uefa'nın son kararının nasıl olacağını merakla bekleyen basın mensuplarıyla karşılaştık.
beni özellikle sevindiren, türk futbolunun eski bir dostu ve fifa üyesi olan, yıllardan beri paris ve new york'da yaşayan ve türk futbolunun destek ve yardıma ihtiyaç duyduğu her yerde hazır bulunan bir kişinin de orada olmasıydı. necdet çobanlı, dünyanın neresinde olursa olsun futbol için özveride bulunmaya her zaman hazır olan insanlardandı. o, yüz yılda bir ender görülen futbol centilmenlerinden biriydi.
zürih'deki oturum toplam dokuz saat sürdü. bu, galatasaray ve neuchatel kulüpleriyle, fransız, italyan, alman, maltalı ve iskoç üyelerden oluşan tahkim kurulu arasında geçen bir maratondu.
çeşitli tarafların çapraz ateşi altında kalan bay rauball olağanüstü bir savunma ustalığı sergiledi. getirdiği gerekçelerle, fikirlere sağladığı uyumla, tartışmaya getirdiği yeni bakış açılarıyla çarpıcı bir etki yarattı ve sonuçta giderek daha fazla ağırlığını koydu.
fakat uefa'nın, oyun alanında olup bitenler ve ilk merciin verdiği cezalardan sonra kalkıp hafif bir ceza vermesi ve her şeyden önce, avrupa kupalarına katılma yasağını kaldırması da pek kolay değildi.
herkes kâh kuşku dolu, kâh iyimser, kâh ölesiye bir korku içinde, kâh umut dolu, fakat esas olarak kafasında binlerce soruyla bekliyordu. içeride nelerin düşünüldügünü ve konuşulduğunu kimse tahmin edemiyordu, ama her iki takımın da hakkını gözeten bir karar dışında bir şey de beklemiyorduk. hepimizi kaygılandıran da buydu aslında. çünkü "hem isa'ya hem de musa'ya yarayacak" bir çözümün olamayacağını biliyorduk...
kararın açıklanmasında hazır bulunmak üzere tekrar salona çağrıldık...
gözlerimi yumdum, kulak kesildim ve başkan'ın açıkladığı tahkim kurulu kararını dinledim...
önce, iki maçtaki olaylar yüzünden verilen para cezaları yağdı. sonra, geçerliliğini koruyan saha kapatma yasakları geldi. hepimizin beklediği asıl karar en sonunda açıklandı: istanbul'da 5-0 kazandığı ikinci maçın puanları galatasaray'a veriliyor ve takım gelecek turda, kur'ası çekilmiş olan a.s. monaco karşısında oynama hakkını elde ediyordu.
dışarıda otelin kapısının önünde ve koridorlarda çığlıklar atılıyordu. insanlar birbirlerini kucaklıyor mutluluktan uçuyor, haberi ajanslara, gazetelere, dostlara ve ailelere ulaştırmak için telefonlara koşuyorlardı.
tüm otel rahat bir nefes almıştı. gerilim, yerini sevince terketmiş, spor galip gelmişti. bütün takımlar ve kulüpler bundan sonra da centilmence oynama ve sporun inanılırlığını yitirmeyeceği umudunu taşımaya devam edebileceklerdi.