uğur melekenin 11/04/2008 tarihli milliyetteki yazısı;
alex, o penaltıyı auta atmalıydı!
geçtiğimiz çarşamba günü ingiltere’de toxteth’te, küçükken birlikte elma çaldığı arkadaşlarıyla 33’üncü yaş gününü kutladı, ingiliz futbolunun “aziz”i robbie fowler... bu çarşamba günü ise zincirlikuyu’daki kabri başında 19’uncu kez anılacak, türk futbolunun “baba”sı hakkı yeten...
the guardian’la 4 eylül 2005’te yaptığı röportajda anlatıyor robbie fowler: “beckham, rooney, gerrard, scholes, cole, mcmanaman, ferdinand... hepimizin ortak bir yanı var: çocukluğumuzun sosyal konutlarda, kısıtlı imkânlar içinde geçmesi. belki de o futbol topunun peşinden bu kadar iyi koşabilmemizin nedeni de bu: çocukken ona sahip olamayışımız”
9 nisan 1975’te liverpool’un aşağı mahallelerinden toxteth’de doğmuş robert bernard fowler. annesi ve babası da, hatta onların babaları ve dedeleri de suç oranının yüksekliği ve eğitim seviyesinin düşüklüğü ile tanınan toxteth’lilermiş. fowler’ın uefa kupası’nda brann’a attığı golden sonra formasının altında yazan “işten çıkarılan liverpoollu 500 liman işçisine destek verin” mesajındaki kıymet bilirliğin nedeni, babasının gündelik işler yaparak kardeşlerine bakmaya çalışması gerçeğinde gizli...
baba hakkı da, şu anda haritadaki yerini dahi bulamadığımız, bulgaristan’ın bir köyü olduğunu tahmin ettiğimiz vadina’da, bir binbaşının oğlu olarak dünyaya gelmiş 1910’da... o zamanlar kaçıncısı olduğunu henüz bilmedikleri koca dünyanın savaşına kurban gitmiş babası. hakkı da onun ruhunu hoş tutmak için asker olmaya karar vermiş, ama bir vesileyle futbola başladığı karagümrük formasıyla bozkurt’a 6 gol attıktan sonra boynuna sarıldığı annesinin mutluluğuyla yetinmiş çaresiz... aslında robbie ve 3 kardeşi de gerçek bir aile sahibi olamamışlar, çünkü bir dargın bir barışık yaşayan anne ve babası hiç evlenmemiş. 1993’te anfield’a ilk kez çıkıp lig kupası’nda fulham’a 5 gol birden atınca, o sırada annesinin evinde kaldığı için o da sevincini sadece annesiyle paylaşabilmiş... 1 yıl sonra babasının da tribünde olmasının verdiği heyecanla arsenal’e karşı 4 dakika 32 saniye içinde yaptığı hat-trickse halen premier lig tarihinin en hızlı üçlemesi olarak tarih kitaplarındaki yerini koruyor.
rivayet odur ki, robbie fowler’ın 4 buçuk dakikada 3 gol attığı arsenal, 1930’larda hakkı yeten’e talip olmuş, ama baba gitmek istememiş. o, siyah-beyaz formayla 439 maçta 382 gol atıp, kulübün teknik direktörlüğünü ve başkanlığını da yapıp, beşiktaş efsanesi olmayı tercih etmiş.
baba hakkı’nın oyunculuk döneminde bile sporseverler üstünde öyle bir ağırlığı varmış ki, bir maç sonunda sinirli taraftarların dövmek için stat çıkışında beklediği hakemin koluna girip, kalabalığın arasından başı dik bir biçimde öylece yürüyüp geçtikleri söylenir. fowler’ın dünya futbol ailesi tarafından gördüğü saygı da baba hakkı’ya benzer tavırlarına dayanır. gerek 1997’de arsenal karşısında lehine verilen haksız penaltı için hakemi uyarması (hatta kimilerine göre kaleci seaman’a bilerek nişanlaması), gerekse aynı sezon gol sevinci için kendisine koşan taraftarı korumak için polisin üstüne atlaması üzerine, kop tribünleri, daha 20’li yaşlarında gelmiş geçmiş en büyük liverpool efsanelerinden biri olan fowler’a “saint” (aziz) unvanını verir.
***
aziz fowler, 3-4 gün önce geldi yine aklımıza... pazartesi akşamı habertürk’te futbol kulübü’nde fenerbahçe’nin kayserispor önünde kazandığı penaltıyı konuşuyorduk aslında... okay karacan, “keşke alex de, fowler gibi kaleciye nişanlayabilseydi o penaltıyı” dedi, 11 yıl önceki liverpool-arsenal maçını hatırlatarak... ama, “alex, fowler değil işte” diye de ekledi iç geçirerek... mehmet demirkol da, “türkiye de, ingiltere değil” dedi ardından...
okay’la mehmet, çıplak gerçeği söylüyorlardı, asla haksız değillerdi, zaten geçen sezon, “galatasaray fenerbahçe’yi alkışlamalı” yazdığımda da sıkça işittiğim cümlelerdi bunlar: “türkiye, ingiltere değil” ... “fenerbahçe, chelsea değil” ... “galatasaray taraftarı da m.united taraftarı değil” ...
yine de, 1 yıl sonra bugün, tekrar düşünmeden edemiyorum doğrusu... galatasaraylı futbolcular, fenerbahçeli meslektaşlarını alkışlasalardı ne kaybederlerdi acaba? veya alex, o penaltıyı dışarı atsaydı ne yitirirdi? alex gibi olmak isteyen yüz binlerce çocuk, alex’e öykünen, onun formasına onlarca lira ödeyen yüz binlerce genç, yıllar sonra ligde kazanılan bilmemkaçyüzüncü 3 puanı mı hatırlarlardı, yoksa fenerbahçe kaptanının penaltıyı bilerek auta atarak sergilediği efsanevi dürüst davranışı mı?
dürüstlük, adalet, sportmenlik, ingiltere olmaya, chelsea olmaya, fowler olmaya endeksli olamaz sadece... doğru olmak, âdil olmak, centilmen olmak; türkiye olmak, fenerbahçe olmak, galatasaray olmak, baba hakkı olmaktır biraz da...