ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında kaan durukan'ın "muhitin ağır abileri: dino zoff, roger milla" başlıklı yazısından;
italya'daki '90 dünya kupası büyük bir sürprizle başladı: açılış maçında turnuvada pek fazla şans verilmeyen kamerun, bir önceki kupanın sahibi maradona'lı arjantin'i 1-0 mağlup etti. o tantana arasında, 81. dakikada oyuna giren bir oyuncuyu kimse fark etmedi. roger milla, bir süredir ara verdiği futbola dünya kupası nedeniyle dönüş yapmıştı; işin ilgi çekici tarafı şu ki, milla 38 yaşındaydı, dünya kupalarında görev yapan en yaşlı oyuncuydu ve halk arasındaki tabiriyle, en genç futbolcu olarak 17 yaşında dünya kupası'nda forma giymiş kuzey irlandalı norman whiteside'ın babası yaşındaydı. tamam ilginçti, ama işte o kadar. ülkesinde "aslan" lakabıyla tanınan milla, ikinci maçta kadroda "büyüğümüzdür, hevesini alsın" diye bulunmadığını kanıtladı: romanya gibi belalı birekibe karşı (yine) sonradan girdiği oyunda attığı iki golle kamerun'a galibiyeti ve bir üst tura çıkma garantisini getirdi. bu rehavetle, sovyetler birliği'ne karşı oynadıkları maçta takım halinde yattılar (milla yine 34. dakikada oyuna dahil olmuştu), ancak artık herkes bu yer tutmasını, topu saklamasını bilen, rakip savunmayı uyutmayı başaran, pozisyon bulduğunda da üstün top tekniğiyle bitirici vuruş yapmayı beceren yaşlı adama dikkat edilmesi gerektiğini öğrenmişti.
öğrenmişti ya, kurt futbolcu yine de yapacağını yapıyordu. bir sonraki aşamada, kamerun kolombiya'yla karşılaştı: artık alışıldığı üzere, ikinci yarının başlarında oyuna alınan milla beraberliğin bozulmaması sebebiyle oynanan uzatma dakikalarında attığı iki golle kolombiya'yı da yıktı. gollerden biri oldukça ilginçti: kolombiya'nın yarı futbolcu, yarı akrobat kalecisi higuita (belki hâlâ, ingiltere'ye karşı oynanan bir özel maçta kalesine gelen topu amuda kalkıp topuklarıyla karşıladığını anımsayanlar vardır) sırayı-saygıyı unutup kale sahası civarında milla'ya çalım atmaya kalkmış, sonrasında da kaptırdığı topu filelerinden çıkartmıştı. başka birisi onu kışkırtmaya kalkabilirdi, milla ağır adamdı, yapmadı.
bunlar olurken, kamerun daha önce hiçbir afrika takımının yapamadığını başarmış, çeyrek finale yükselmişti. karşılarında lineker'lı, waddle'lı, barnes'lı, platt'lı, gascoigne'lu ingiltere vardı, fakat çok etkili bir oyun çıkartan kamerun ingiltere'yi sallıyor, daha da ileri turlara geçecek gibi görünüyordu. üstelik, yine 46. dakikada oyuna ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen, mutlaka durdurulması gereken yaşlı kurt milla da girmişti. son on dakikaya kadar skor 2-1 kamerun'un lehineydi, ancak karşılaşmanın hakemi ingiltere'ye bir penaltı vererek maçın uzatmaya gitmesini sağlamış, uzatmada da bir penaltı düdüğü daha çalarak lineker'e ingiltere'yi 3-2 öne geçirme şansını vermişti. durum tam tersi olsaydı, o düdüklerin çalınıp çalınmayacağı cevabı kolay kolay verilemeyecek bir sorudur.
neticede, kamerun elendi, kahramanımız da turnuvanın gol krallığını biri penaltıdan altı golle alan salvatore 'toto" schillacci'nin ardından dört golle tarihe geçti. bitti mi sandınız, hayır: 1994'te, amerika birleşik devletlerinde düzenlenen kupada milla 42 yaşında, kendine ait olan rekoru kırmak üzere tekrar sahadaydı. gerçi ne milla eski milla, ne de kamerun '90'ın kamerun'uydu, ancak milla brezilya ve rusya'ya karşı âdeti olduğunca ikinci yarılarda oyuna girdi, hatta arada-derede biçimine getirip rusya'ya bir de gol attı.