muhitimiz, babamın arkadaşları fenerbahçe stadının hemen yanında bulunan taşmekteplerde okumam beni de o civar çocukları gibi fenerbahçe kulübüne çekti.
babam kuşdilindeki yanan fener kulübünde merhum galip beye beni emanet ettikten biraz sonra üçüncü takımın bir tanesinde oynamaya başladım. seneler geçtikçe serpiliyordum. yalnız futbolla değil, mevsimine göre atletizm, kürek, yelken, boks sporlariyle meşgul oluyor, zevk için her hafta bir müsabakaya giriyordum.
o zamanlar fenerbahçe kulübünde çok iyi kalitede kaleciler vardı. hele birinci takımda oynamak büyük bir şanstı. günün birinde bu şansa ben de nail oldum.
o zamanlar nisan ayı bizim için denize başlama zamanı idi. bir gün meşhur sestanın oynadığı bir avusturya takımı maç yapmaya gelmişti. fener takımının kaptanı büyük fikret: «futbol federasyonu âzası fikret arıcan). ben de maça çıkacakları görmek için soyunma odasına gitmiştim kaptan bana dedi ki: «haydi bakalım göster kendini bugün sen oynıyacaksın sakın tuttuğun topları elinden kaçırma, heyecana kapılma» yüzüne dikkatle baktım. ciddî konuşuyordu. halbuki ben biraz evvel deniz banyomu almış, yeni kurumuştum. kim düşünür ne olacağını. insan o yaşta nasıl olur da oynamam diyebilir. ben de hemen soyundum, maça çıkmak için hazırlandım.
birinci devrede şöhretli takıma bir gol atarak bire karşı sıfırla galip sahadan ayrılıyorduk. o aralık yanıma fenerli bir idareci geldi. fahreddin paşanın (fahreddin altay) beni tebrik edeceğini söyledi. beraberce gittik. fahreddin paşa elimi sıktı ve bu arada bir şeyler söyledi. sözlerinden hiç birini duymadım ye anlıyamadım. fener taraftarları muazzam tezahürat yapıyorlardı. tüylerim diken diken olmuştu. kulaklarım zonkluyordu. bir aralık başım döndü. düşeceğim sandım. soyunma odsına girince kendimi buldum. hiç unutamam o sahneyi. yaşım 17 vardı veya yoktu...
aradan uzun yıllar geçti. 1939 senesinde gene aynı fenerbahçenin stadında milli küme şampiyonluk maçında galatasaraya karşı ankara demirspor takımında kaleci oynuyordum. o maçta hakemle çıkan bir hâdiseden dolayı umum müdür bana müebbet boykot cezası verdi. çok haksızlığa uğradım. nefret ettim futboldan, nefret ettim insanlardan. üç seneye yakın bir zaman içinde maça gitmek değil, futbol kelimesini ağzıma almadım. fakat yedeksubaylık görevim bitip de hukuk fakültesine girdikten sonra tekrar spor yapmak hevesim kabardı. voleybol takımımız çok kuvvetli idi. arkadaşların çoğu galatasaray kulübü voleybol takımında oynuyorlardı.
arkadaşlarım bir gün beni zorladılar. galatasaraya gir, beraber orada da oynıyalım dediler. bu suretle galatasaraya girdim. muhtelif defalar şampiyon da olduk. fakat futbol cezam devam ediyordu. günün birinde cezamın affı için müracaat ettim, kabul ederek affettiler. aradan 7 sene geçmişti. artık oynıyamazsın dediler. oynarsın, oynıyamazsm nihayet oynamaya karar verdim. ve galatasarayda antrenmanlara başladım. o sene gene milli küme maçları yapılıyordu. ilk maçımı galatasaray takımımla ankara demirspor takımına karşı oynadım. bir tesadüf eseri galatasaraylı gündüz de yedi sene evvel benim oynadığım demirspor takımında santrfor oynuyordu.
yedi sene evvel demirspor takımında galatasaraya karşı oynadığım zaman cezalandırılmıştım. yedi sene sonra cezam affolup galatasaraya girdiğim zaman ilk maçımı demirspora karşı oynadım. tesadüfler bazan insanları hayret edilecek derecede kalıptan kalıba sokuyor.
uzun geçen spor bayatımda bu hâdiselerin derin izlerini hâlâ taşımaktayım...