ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
rakamlar arasında dolaşırken, bu kez gol rakamları geliverdi aklıma... yıl, 1954... türk milli takımı ilk kez dünya kupası finallerinde oynamış... veee tam yedi gol yemişiz almanlardan... tek tesellimiz, daha sonra almanya'nın herkesi yenerek dünya kupası'nı kucaklamış olması. anlattım ya daha önce... işte o 7-2 kaybettiğimiz maçtan sonrası, tek kelime ile "perişan"dık. bir avuç gazeteci, milli takım'ın otobüsünde staddan otele giderken... ön sırada bir yanda futbol federasyonu başkanı ulvi yenal tek başına oturuyor. aynı hizada ön sırada öteki koltuklarda da ben varım, yanında kalecimiz şükrü ersoy fenerbahçeli şükrü, her zaman güleryüzlü, muzip, tatlı bir genç... otobüste çıt yok. herkesin başı önünde... ağlamıyoruz ama, hani dokunsanız, bir anda hepimizin gözlerinden yaşlar boşanacak... işte tam bu sırada şükrü bana eğildi, hafif sesle "halit ağabey, sen bilirsin" dedi ve bir şey sordu. eski milli maçlarımıza ait bir sonuç ve de eski kalecilerimizle ilgili bir soru... yanıtlamamla birlikte, eğildi, bu sefer herkesin duyacağı bir sesle ulvi yenal'a "sayın başkanım" dedi, "siz de vaktiyle milli takım kalesini korurken, mısır'dan yedi gol yemişsiniz... bugünkü maçta ben yedi tane yiyip sizin rekorunuzu egale ettim diye kızmadınız değil mi bana..." birden nasıl bir kahkaha koptu... başta saygıyla andığım, başkan, hepimiz nasıl gülüyoruz... dakikalarca sürdü bu gülme... başkan yenal, çok zarif, çok saygın ve çok olgun bir insandı. yüksek sesle konuştu: "arkadaşlar, şükrü'ye teşekkür ederim. ağlamaklı havamızı dağıttı. eee böyledir bu. kaleci oynadın mı, on kişinin yükü de o futbolcuya biner... biz şükrü ile golleri paylaşırız. ama hepimiz elele, gönül gönüle verirsek, bundan sonraki maçlarda o golleri atan, biz oluruz, bizim takım olur. haydi tatlı şeyler konuşalım da... unutalım bugünkü golleri..."
“1954 dünya kupası elemelerinde bize ispanya düştü. ispanya o zamanın en büyük takımlarındandı, kadrosu çok güçlüydü. madrid’teki maçta ben oynadım, 4-1 yenildik. buradaki maçta biz yendik. o zaman gol averajı yoktu, üçüncü maç roma’da oynandı. o maçta turgay sakatlanınca çıktı. orada bir kurtarışım vardır, arkadaşlarımın söylediğine göre çok iyi bir kurtarış yapmışım. sonunda kura çekildi ve ilk kez dünya kupasına katılmaya hak kazandık. ilk maçı almanya ile oynayıp yenildik. ikinci maçta kore’yi yendik. ikisinde de turgay oynadı. puanlar eşit olunca bir kere daha almanya ile oynadık. o maçta ben kaleciydim. santrhafımız kasımpaşalı çetin sakatlanıp çıkınca on kişi kaldık ve 7-2 yenildik. ben gayet üzgündüm. tam otobüse binerken kapıda federasyon başkanı ulvi yenal duruyordu. ‘kaldır kafanı,’ diye arkamı okşadı. ‘şükrü senin bir kabahatin yok,’ dedi. ‘ben kaleciliğimde altı gol yemiştim, en fazla gol yiyen kaleci unvanı bendeydi, bunca senedir bekliyordum sen beni geçtin, artık ben rahatladım,’ dedi. ondan sonra ben beklemeye başladım. yıllar sonra polonya’ya ve ingiltere’ye 8-0 yenilince ben de rahatladım. maçtan evvel futbolcular büyük heyecan duyar, strese girer ama maç başlayınca o sona erer. kalecilik bambaşka bir yer. bir başarı sonuna kadar gidip netice hâsıl olursa başarıya ortak oluyorsun ama kaybettiğin zaman bütün yük kalecinin üzerine kalıyor. mesela 5-2 yensen bu bir galibiyettir ama iki tane nasıl yedi diye kaleci sorgulanır. o bakımdan kritik bir yer.”