1948 tarihli ''dünkü, bugünkü, yarınki galatasaray'' isimli dergiden;
genç futbolculara
yazan : 548 suphi batur
tam yirmi yıl oluyor. sıcak bir ağustos günü taksim kışlasında ezelî rakibimiz fenerbahçe ile gazi büstü maçını oynamıştık.
beni, yirmi yıl geriye bir maçın kazanılması değil; kökü mektebi sultanîde olan galatasaraylılık duygusu ve kazandığımız maçlarda sevincimizi paylaşan kaybettiğimiz zamanlar bize küsen, darılan ve şimdi stad peykelerinde yanyana oturduğumuz mektep, kulüp arkadaşlarımın hâtıraları, sevgileri sürüklüyor...
maçın on beşinci dakikasında üç - bir gibi ağır bir mağlûbiyete uğramış, ümitsiz bir didişme içinde çırpına çırpına neticeyi değiştiremeden haftaymı bitirmiştik.
soyunma odasına giderken tahta parmaklıkların üstüne vücutlarını koyuvermiş o gün takımda oynamıyan vahyi ile ercümend’e gözüm ilişti. ikisinin de gözleri yaşlı idi...
şimdi soyunma odasındayız. antrenörümüz billi hanter’in nasihatlarını dinliyoruz. bir aralık odaya polis şevket (şimdi komiser) geldi. bize, bir numaralı âzamız ali sami beyin; «allahım büyüksen bugün galatasaray kurtulur» diye ağladığını anlatıyor. sahaya çıkacağımız şu anda içimde bir ferahlık hisseder gibiyim. bu ferahlığı arkadaşlarımın da hissettiğine eminim...
ikinci devrenin dakikalarını umumî kaptanımız abidin daver bey stad balkonundan parmaklarını açıp kapamak suretiyle bildiriyor. daver beyin parmakları yine açılıp kapandı:
oyunun bitmesine tam on altı dakika var!...
sağdan bir korner oldu. leblebi topu düzeltti. muslih önümde yere eğilmiş bir vaziyette topu gözlüyor. kadri ile sabih muslih’in başında nöbetçi...
neticenin artık değişmiyeceğinden emin bu iki fenerli arkadaş:
— hoca nereye bakıyorsun, atı alan üsküdarı geçti.
diye eğleniyorlar. hoca bu alaylı söze:
— fileleri gözüme kestiriyorum... diye sert bir cevap veriyor.
rahmetli şeref; vuruş düdüğünü çaldı. top kaleye doğru süzülüyor. hocanın besmelesi ve sert bir kafa vuruşu... top ağlarda... sol tribünün bizi teşci eden ve ardı arası kesilmiyen: «ra, ra, ra» temposu...
üçüncü beraberlik golünü de atmakta gecikmedik. bunlar maçın herkesçe bilinen tarafları. asıl bilinmeyen ve hatırlanmıyan bizi o gün beraberliğe götüren o küçük galatasaraylının hızı içimizdeki galatasaraylılık meşalesini ateşleyen imanı...
aradan uzun yıllar geçti. hâlâ tribünlerde muztarip bekleşen galatasaraylıları düşünüyorum. bir daha sırtımıza giyemiyeceğimiz sarı-kırmızı formanın hasreti içimi yakıyor...
bu satırlarla belirtmek istediğim eski bir hâtıranın altındaki gizli hisleri yıllardır çektiğimiz ıztırabı dindirecek genç futbolcü arkadaşlarıma ithaf ediyorum.