saat 14'de mithatpaşa'da başlıyacak maç radyo ile yayınlanıyor. oyunda üç oyuncu değiştirilebilecek
rakibimiz sahaya italya'ya karşı oynadığı başarılı tertiple çıkıyor. hakemler triosu avusturyalı
türkiye - çekoslovakya (a) milli takımları, futbol tarihlerindeki üçüncü karşılaşmayı bugün saat 14 te mithatpaşa stadında yapacaklardır.
iki takım bundan önce iki defa oynamışlar, bunlardan ilkinde (25.5.1924 te paris'te) çekoalovakya sahadan 5-2 galip çıkmış ikincisinde ise (25.11.1966 da prag'da) maç 1-1 berabere neticelenmiştir.
takımımızın tertibi
türk a milli takımı bugünkü maçta sahaya «varol - ismail, basri, mustafa, nacmi, b. ahmet - şeref, can, metin, kadri, lefter» tertibiyle çıkacak ve takım kaptanlığını lefter yapacaktır.
çekoslovakya takımı beyaz forma giyeceği için ev sahibi türk takımı esas formasını değiştirecek ve onbirimiz sahada kırmızı forma ile görünecektir.
kaleciden başka iki oyuncu değişiyor
iki federasyon arasındı yapılan anlaşmaya göre, bugünkü millî maçta kaleciden başka iki oyuncu değişebilecektir.
oyuncu değiştirme hususunda herhangi bir kayıt konmamıştır.
maçı avusturyalı hakemler idare ediyor
bugünkü türkiye - çekoslovakya maçını avusturya federasyonuna mensup üç hakem idare edecektir.
bunlardan stiner maçın hakemliğini, chebat ile fiegel de lâysmenlikleri yapacaklardır.
maç radyo ile nakledilecek
bugün mithatpaşa stadında oynanacak milli maçı istanbul radyosu staddan naklen yayınlayacaktır.
çekoslovak takımı belli oldu
çekoslovakya milli takımı bugünkü maçta sahaya şu tertiple çıkacaktır: «stacho - mraz, novak - bubernik, popluhar, masopoust - bromowsky, obert, pluskal, koçani, molnar»
bu takım, geçen hafta cenova'da italya ile 1-1 berabere kalmıştır.
sene 1956... günlerden 25 kasım pazar... prag'da korkunç bir soğuk hüküm sürüyor. suhunet: -15...
milli takım futbolcularının ekserisi heyecanlı, renkleri sapsarı. soğuk ve heyecan... ay-yıldızlı formayı taşıyan gençlerimizi, iliklerine kader sarmış.
netice ne olacak?
idarecisi futbolcusu fısıltı halinde biribilerine bu suali soruyor. iyimser olanlar pek az. «bu şartlarda ve bu sahada büyük bir hezimete uğramazsak, bu bizim için bir başarı olacak» deniliyor. esasen çeklerin kuvvetli oluşunda herkes müttefik. avrupa'nın 9 yıl namağlûp ünvanına sahip olan çekler, macaristan'ı 4-3, brezilya'yı 1-0, isviçre'yi 6-1, belçika'yı 4-1 mağlûp etmişler. bütün bunlar biliniyor. bilinen bir başka hususta - bu daha ziyade bir evvelki neslin malûmudur -çeklerin bize futbol hocalığı etmiş olmalarıdır. dünkü şöhretler, dünü bugüne bağlayanlar «biz futbola çeklerden öğrendik» demektedirler. kısaca saha, seyirci ve iklim dezavantajları karşısında, eski hocalarımızın karşısına çıkıyorduk. çıktık... buzla örtülü sahada ve naftalin gibi yağan karın altında, doksan dakika mücadele ettik. ezilmedik. ezilmek ne kelime, hatta ezdik de... ve zorlu rakiplerimiz, beraberliği temin etmenin sevinci içerisinde sahadan ayrıldılar. millî takımımızın, böyle ümitsiz anlarda kendisinden ümit edilmeyecek neticeleri temin ettiğine pek çok defa şahit olunmuştur. prag maçı bunlardan biridir.
prag maçı, kuvvet ölçülerinin, peşin hükümlerin sahada bozulup dağılmasının tipik bir örneğidir.
o günden bu yana, evvelce de işaret ettiğimiz gibi türk futbolunda bir terakkinin mevcut olduğu, şüphe götürmez bir hakikattir. o gün kurulan takımın iskeleti, bu gün daha olgun bir hale gelmiştir. iki sene evveline nisbetle millî kadronun, yeniden iltihak eden elemanla kazançlı durumda olduğu kanaatındayız.
çek takımının sistemi
şimdi kısaca bu günkü rakiplerimizin kuvvetinden ve hususiyetlerinden bahsedelim:
çekoslovakya milli takımı orta avrupa sisteminde oynamaktadır. orta avrupa'dan kastımız, çeklerin avusturya diyagonalini benimsemiş olmalarıdır. santrafor geri ve pasör... iki yan haf ileri ile irtibat kurmakla ve zaman zaman da altıncı bir forvet olarak hücum hattına katılmaktadır.
bu işi prag maçında, şöhretli santrafor boroviçka yapmıştı. şimdi ise sağ iç moraviç aynı vazifeyi göstermektedir. keza müdafaayı da, sol haf masopust idare etmektedir. demek oluyor ki çek takımının, bu iki oyancu adeta beynidir. bunlara hareket serbestisi vermemek, ayni zamanda takımın santral sistemini dağıtmak demek olacaktır.
türk takımını prag maçında idare edenler, bilhassa antrenör cihat arınan bu mühim noktaya parmak basmasını bilmişlerdir ve santral vazifesi gösteren elemanlarını sahada adeta tevkif ederek şöhretli rakiplerimizi çözüp dağıtmışlardır. kadri, mustafa ve basri... o gün hayatlarının oyununu oynamışlardır...
bugün her üçü de gene takımda vazife almış bulunuyorlar. aynı başarıyı gösterebilirler mi? temenni edilir. fakat aynı taktiği bu günkü federasyon tekrar eder mi?
bu da tavsiye edilir.
netice olarak çek takımının süratli, bol deplâsmanlı ve göz doldurucu bir futbol oynayan ve hiç bir zaman ihmal edilmeyecek bir rakip olduğunu söyleyebiliriz.
ya biz!
yukarıdaki satırlarda, bizim prag maçından bu yana daha kuvvetli durumda bulunduğumuzu işaret etmiştik.
«wm» sistemini benimseyen takımımızın içerisinde vazife yapamıyacak durumda bir tek eleman göremediğimizi ifade edebiliriz. yalnız hücum hattı ile oynayacağımız söylenmektedir. müdafaayı dağıtmasını başarabilirsek bu tutum fena değildir. ancak prag'da başarıya giden yolu bulduktan sonra bunu terkedip, yeni bir tecrübeye girişmek bizce tehlikelidir.
netice olarak, oyuz senelik bir sükût devresinden sonra, kapalı bir kutu olan türk futbolü, artık çekler için kuvvetli ve zayıf taraflariyle öğrenilmiş bulunmaktadır. bu onların avantajı. saha ve seyirci de bizim avantajımızdır.
şanslar eşit diyen federasyon başkanı iyi bir oyun ümid ediyor
bugün yapılacak milli karşılaşma hakkındaki tahmin ve kanaatlerini sorduğumuz federasyon başkanı, antrenör ve kaptan bize şu cevaplar verdiler
orhan şeref apak (futbol federasyonu başkanı): «bugün çekoslovakya ile oynaycağımız maçta şansları müsavi görüyorum. hemen ilâve edebilirim ki, takımımız diğer maçlarından biraz daha iyi oynayacaktır. ancak, iyi oynayanın kazanacağı da bir hakikattir.»
remondini (millî takım antrenörü): «çekoslovaklarm dünya futbol klasmanındaki yerleri bellidir. italya'da çok göz dolduran bir oyun çıkardıklarını öğrendim, en tehlikeli oyuncuları olan solaçık molnar, sağaçık brumowsky ve solhaf masopoust durdurulması icabeden elemanlardır. her zaman olduğu gibi maçın neticesi hakkında konuşmak istemem. takımımıza iyi şanslar temenni ederim.»
lefter küçükandonyadis (millî takım kaptanı): «bugünkü karşılaşmada rakiplerimizin kuvvetlerini bilerek çalışacağız. kanaatimizce alacağımız bir beraberlik bizim için iyi bir netice olacaktır. milliyet gazetesi vasıtasiyle bütün sporseverlere benim ve takım arkadaşlarımın candan sevgilerini gönderir maça her bakımdan hazır olduğumuzu söylemek isterim.»
arman, rakibimizin taktiğini ve karşı tedbirleri anlattı. golü atan ergun takımımıza başarı diliyor
çekoslovakya'ya karşı 1956 yılının 25 kasımında aldığımız beraberlikte büyük hissesi bulunan millî takımın o zamanki antrenörü cihat arman bugünkü revanş maçı hakkındaki görüşlerini şu şekilde açıklamıştır:
«o maçta millî takımımızın antrenörü bulunmam dolayısiyle daha evvelden çek takımını, oyucularını teker teker tetkik etmiş ve oynıyacağımız oyun tarzını ona göre tanzim etmiştim.
çek futbolunu kısaca şöyle izah edebiliriz.
fizik : oyuncular arasında tesamüd - mukavemet - canlılık.
teknik : bütün oyuncularda teknik bilgi fazlalığı - topa şiddetli vuruşlar - taç ve sarjlarda fevkalade kafa oyunu.
taktik : w'nin değişik şekli, ani içler ileride santrfor geride boş sahada oyun tanzimi. sahada diziliş şekilleri;
1 2-3-4 5-6 7-8-9-10-11
pragda oynadığımız maçta en iyi elemanları santrforlarının üzerine kadri'yi oynattık. o gün kadri hakikaten vazifesini yaptı ve beraberliğe sağlamamıza yegâne âmil oldu. bugünde bu hususlara dikkat edilmesi bizi bir galibiyete götrüebilir. zafer saatini bekliyoruz. bütün gençlere başarılar...»
prag maçında golümüzü atan ergun bugün takımımızı şanslı görüyor
prag maçında takımımızın golünü atan ve bu maçta ilk defa ay -yıldızlı formayı sırtına giyen solaçık ergun öztuna, bugünkü revanş maçı hakkında şunları söylemiştir: «donmamak için mücadele ediyordum. ilk devre sona ermek üzereydi. metinden çok müsait bir pas aldım. topa hâkim olmakta çok zorluk çektim. çünkü saha buz tutmuştu. kaleye yöneldim. kaleci çıkış yapmıştı. fakat topun ağları bulmasına mâni olamadı. bugün arkadaşlarım prag maçına nisbetle daha iyi durumda bulunuyorlar. saha ve seyirci avantajı bizde... kazanacaklarına inanıyorum.»
yeneceğimizi ümil ediyorum j. benes (çekoslovakya radyosu spor münekkidi)
türk takımı pragda oynadığı sırada, ben melbourne olimpiyatlarını tâkip ediyordum. bu sebeple takımlnızı göremedim, fıtbolunuz hakkında görgüye dayanan bir kanaate sahip olamadım. ancak duyduklarım, okuduklarım bana bir fikir verdi.
istanbul maçında ben şahsen iyimserim. yeneceğimizi üöit ediyorumç öyle büyük bir netice değil, amma sonucun lehimize kapacanacağı kanaatindeyim.
italyada yeni forvetimiz ümit verici oynadı. neticeye bakarak, bunun aksini düşünemem. orada beş fotvet dururken, golümüzün bir yanhaf tarafından atılması, taktiğimizin bir neticesi olmuştur. yoksa bu, forvetin z'aafını göstermez. elbetteki bu hatta ufak bir revizyon icabeder. meselâ sakat olan mükemmel solaçığımız kraus gelebilseydi, türklerin karşısına daha iyi bir forvetle çıkabilirdik.
forvette dizilen yeni elemanlar, italya maçında «bir şeyler yapabileceklerini» gösterdiler. kısacası, cenova maçı onlar için «büyük prova» oldu. istanbul maçında artık daha anlaşmış oynamaları beklenir. işte bu bakımdan ben iyimserim ve takımımızın kazancağını umuyorum.
iklime alışmak pek kolay değil zdenek paul («bude pravo» gazetesi muharriri)
takımımızın 1-1'lik prag maçındaki hastalığı maalesef devam ediyor. bu hastalık, «şutsuzluk»tan başka şey değildir. kötü hastalık bu!... penesilin de fayda vermiyor.
çekoslocak takımı italyan maçından sonra kondisyon bakımından pek iyi değil... kaleci stacho sakat, solhaf masopust hafif grip... iklim değişikliği, oyuncularımızı ziyadesiyle yordu. sert iklimden lodos havaya gelmek, yeni şartlara kısa zamanda alışmak, hiç kolay değil...
diğer taraftan son «dünya kupası»ndaki takımımızın forveti bir istisna ile, tamamen değişmiş bulunuyor. yalnız «dünya kupası»ndaki soliçimiz molnar, şimdiki tertipte solaçık oynuyor. bu forveti henüz iyi anlaşacak kadar yanyana oynamak imkânını bulamadı. ancak yeni forvetin en iyi tarafı, hepsinin mücadeleci olmalarıdır. meselâ italya'ya karşı bu mücadeleli oyunda hayli başarılıydılar.
istanbuldaki maçın neticesine gelmince... prag'daki 1-1 lik maçı gördüm. fakat şimdi o günkü şartlar çok değişmiştir. bizi 1-0 yenen bulgarlarla berabere kalmış olmanız. türk takımının kuvvetini ispat eder. ben maçın çok mücadeleli, çok çekişmeli geçeceğini sanıyorum. amma büyük futbol oynanması için hava ve saha şartları pek müsaade etmeyecek gibime geliyor.
türk - çekoslovakya maçı için «berabere bitecek» dersem, bu «klasik» bir tahmin olur. «türkler yenar» dersem, bu da «politik» cevap sayılır. «çekoslovaklar yenar» dersem, bu da «milli görüştür. amma hangisi çıkacak? bekliyelim, görürüz.
beraberliğe sevineceğim oskar mana (çekoslovakya radyosu spor münekkidi)
samimi ve şahsi kanaatimi ifâde edersen, iyimser olmadığımı belirtmem gerekir. evet, ben pek iyimser değilim. macaristan'ı en kuvvetli zamanında 3-1 gibi net sonuçla yenmiş olmak, türk futbolunun kıymeti hakkında yeter fikir verir.
prag'da 1-1 berabere biten türkiye - çekoslovakya maçını da radyoda ben nakletmiştim. o maç iki takım için de zayıf bir oyundu. çekoslovak takımı daha fazla gol şansına mâlik olmuş, fakat şütsüzlük sebebiyle bu şanstan faydalanamamıştı.
buradaki maç, çekoslovaklar için çok zordur. esasen türk sahası diğer takımlar için daima zordur. türk takımının kendi sahasında, kendi seyircisi önünde oynaması, elbette ki büyük avantajdır.
işte bütün bu düşünceleri birleştirdiğim içindir ki, iyimser olmadığımı söylüyor ve ilâve ediyorum: istanbul'daki maçta berabere kalırsak, ben şahsen çok memnun olacağım.
mesela... 2-2 hiç fena olmaz josef oktabeç («çekoslovensky sport» gazetesi muharriri)
havaların iyi olmayışı sebebiyle uçak seyahatinden kaçınan takımımız çekoslovakya'dan italya'ya trenle gelmişti. bu, oyuncuları bir hayli yordu. bu yorgunluğa rağmen, italyan maçını 1-1 bitirmiş olmamızı, ben «iyi netice» sayıyorum.
cenova'daki bu maçtan önce italyan basını ve futbol otoriteleri, hatta bizzat futbolcuları. italyanın sahadan rahat ve farklı galip çıkacağı kanaatinde idiler. bir tesadüf: italyanlarla 1953 yılında da gene 13 aralık günü ve gene cenova'da karşılaşmış ve 3-0 mağlûp olmuştuk. o maçı hatırlayanlar, ayni yerde ayni günde ayni neticenin tekrarlanacağını ileri sürüyorlardı. mesela ünlü italyan futbolcusu boniperti de «maçı 3-0 kazanacağız» demişti. gariptir, oyunun berabere biteceğini söyleyen sadece italyan sağhafı bergamasehi idi. ve beraberliği temin etmek de, bu oyuncuya nasip oldu.
cenova'da hava da iyi değildi, saha da... bizim için ağır maç oldu. çekoslovak takımı müdafaada iyi oynamasına rağmen, hücumda ayni şekilde iyi değildi.
istanbul'daki bu maçın da bizim için zor olacağı kanaatindeyim. zira bizde aralık sonu futbol sezonun sonuna rastlar. bizde bu srada buz hokeyi tercih edilir. ağır lig maçlarından çıkan futbolcularımız yorgundur. bütün bunlara türk takımlının, bilmediğim, fakat duyo öğrendiğim kuvveti de eklenince, doğrusu neticeyi tahminde güçlük çekiyorum. futbol bu... hiç belli olmaz. yağmur yağmazsa iyi olur. ben beraberliği «iyi netice» telakki ederim. mesela «2-2» hiç de uzak bir ihtimal değil... hem hiç fena da olmaz...
senelerce evvel yurdumuza gelerek hârika oyunlariyle seyircileri büyüleyen slavya bir çek takımı idi. birçokları slavyaya futbolcumuzun ilk hâkiki hocasu bile derler... sonra istanbulda birkaç çek takımı daha seyrettik. bunlar da müsbet tesir bırakıp gittiler... bratislava gibi...
onların futbolcularından da oyuncularımz birçok şeyler kaptılar... mesela meşhur oyuncuları bir (riha) vardı ki bazı ayak çalımlarının hâtırası hâlâ futbolcularımızın oyunlarına vrenk ve zevk verir... çek futboluyla son temasım birkaç, ay evveline rastlar... romanya dönüşü viyananın prater stadında avrupa şampiyon kulüpler turnuası için karşılaşan çekoslovakya şampiyonu dukla ile avusturya şampiyonu viner spor'un maçını seyretmiştim. dukla kaç
senedir millî takımın çekirdeği olan bir takımdır. bugün oynıyacağımız takımlarına da beş altı oyuncu vermektedir. viyanada çekler mağlûp oldular amma oynadıkları futbolda esaslı bir mektebin oturmuş futboluydu... yalnız halâ o eski kısa paslardan, cenahlarda kurulan müeselleslerden yakasını iyice sıyıramamış bir futbol... güzel, nefis bir dantel farzedin ki ucuna patika eklenmiş... kısacası hasım kaleye kadar âdeta sahada dantelâ örercesine şık paslarla ilerleyen çeklerin akınları netice alınacak yerde yavaşlaşıyor, patikalaşıyordu... bu arada eski mektebe kafa tutarcasına oalbildiğine modern futbol oynayan oyuncuları da yok değildi... fakat bu oyunculardan milli takımda ne miktarda var. çekoslovakya takımı henüz açıklanmadığına göre onu bilemiyorum.
lâkin şunu söyleyebilirim ki, bizim neticeye daha çabuk, daha sabırsız gitmek isteyen futbolumuz karşısında çek futbolu hayli şaşalıyacaktır.
evimizde olduğumuz avantajları da hesaplarsak ve futbolcularımız iyi ve arzulu günlerinde olurlarsa eski hocalarımızı yenebiliriz. staddan ayrılırken onların bizden daha iyi futbol oynadıklarını kabul etsek bile.
heyeyi umumiyesine fena denmemek lâzım gelen bir oyunu müteakip bulgaristanla berabere kalan milli takımımız, bugün, çekoslovakyaya karşı oynuyor. bulgarlarla çekler arasında bir kıyaslama yapmak lâzım gelirse, çekler daha üstün vulmak zannederim doğru bir teşhis olur. bu üstünlüğü tevlid eden baş unsur, çekoslovakların cem'i mânâlı futbolda vâsıl oldukları ileri seviyedir.
bu itibarla, zor bir maç yapacağımızı bilelim...
ancak, türk milli futbol takımı, bu kuvvetteki bir rakibe boyun eğmeyecek bir varlık olduğunu, muhtelif vesilelerle, ve bu cümleden olarak, çekler karşısında fiilen ispat etmiştir.
o günkü türk takımı ile bugünkü takım arasında hiçbir fark göremiyorum.
bu itibarla, bizi pragda yenemeyen çekoslovakların, bugün istanbul'da galip geleceğine ihtimal vermemek gerekir.
şu şartla ki, bulgaristan maçında sâdece «fena» olmayan oyunumuzu bugün «iyi» ölçüsüne çıkartabilelim...
iyinin fevkindeki bir oyun ise, bizi pek kıymetli bir galibiyete götürecektir.
çift santrafor... volan santrafor... açıkları olmayan forvet... şu veya bu... ne olursa olsun bugün «futbolcularımız» bir milli maç yapacak. «futbol takımımız» değil, «futbolcularımız.»
çünkü türk milli takımı hâlâ bir «futbol takımı» değil, enerjik, kabiliyetli, fedakâr, arzulu ve çoğu kaliteli «futbolcular topluluğu» dur.
rakip ister çekoslovakya veya rusya, isterse brezilya veya uruguay olsun, hiçbir şey değişmiyecektir. hattâ bu rakip futbolda pek acemi olan bir güney kore bile olabilir... eğer «futbolcularımız» oynarlarsa «yenecekler» dir. eğer, imkân ve kabiliyetlerini gösteremezlerse yenmeleri allaha kalmıştır.
ve... bizim seyirci veya idareci olarak gayemiz sadece «yenmek» oldukça bunun değişmesine de imkân yoktur. çocuklarımızı «mutlaka yeneceksiniz» hâleti ruhiyesi içinde sahaya çıkarmanın onlar üzerinde nasıl tesirler yaptığını bilmeyen kalmamıştır.
bugün çocuklarımız «futbol» oynamalıdırlar. onlara bugün mutlaka yenmekle değil, fakat sâdece «iyi bir futbol oynamakla» da hakiki bir milli zafer kazancaklarını hatırlatmak isterim.
çekoslovak millî takımını, dört yol arayla iki «dünya kupası»nda gördüm. 1954 de isviçrede uruguaya 2-0 yenilirken seyrettiğim çekoslovak onbiri hiç de gözdoldurmayan bir ekipti. 1958 de isveç'te ise, pek çok kimsenin nazarı, çekoslovakyanın üzerinde toplanmıştı. «eski şampiyon» almanya'yı bir devre boyunca ezen ve 2-0 galip duruma geçen çekoslovaklar, ikinci devrede almanların müstesne gayretine rağmen, maçı vermediler ve sahadan 2-2 berabere ayrıldılar. fakat çekoslovakların asıl başarısı, büyük iddialarla isveç'e gelen arjantin millî takımını 6-1 lik hezimete uğratmasıydı. o gün çekoslovak takımı kelimenin tam mânâsiyle bir «fırtına» idi. bilhassa sağaçık hovorka, soliç feureisi ve solaçık zikan, sahanın yıldızları olarak parlamışlardı. ama ne çâre ki, kuzey irlanda, ilk maçta 1-0 yendiği çekoslovalya'yı tekrar maçında da 2-1 mağlûp etmeğe ve elemeğe muvaffak oldu. çekoslovakya'yı almanya ve arjantin maçlarında görenler «bu takımın ikinci tura kalmayışına yazık» dediler. doğru bir sözdü bu...
içinde bulunduğumuz yılın haziran ayında isveç'te takdirle seyrettiğimiz çekoslovak millî takım, bugün ay-yıldızlı onbirimizin karşına çıkacak olan rakiptir. şu farkla ki, altı ay içinde çekoslovak takımı, bilhassa forvet bakımından hayli değişmiştir. bu değişikliğin, ekibi ne derece kuvvetlendirmiş olduğunu ancak bugün anlayacağız. sadece şu kadarı kayda değer ki, italya ile kendi sahasında berabere kalmış, hem de üstün bir devreden sonra ancak son dakikada beraberliği vermek, çekoslovakya'nın «hatırı sayılır bir kuvvet» olduğunu gösteren, en canlı ve en yeni ölçüdür.
bizimkilerin en canlı ve en yeni ölçüsü ise, daha on gün önce çekoslovakya ayarındaki bir rakiple, bulgaristanla berabere kalmış olması... bu ölçülerin mukayesesi, pekâlâ ümitlenmemiz için yeter sebeptir. hem, türk millî takımının, «gününde» olunca, ölçüye sığmayan, ölçüyü aşan ne başarıları peşpeşe eklediğini de unutmayalım.
(maçın yıldızları eşfak aykaç, gündüz kılıç, halit kıvanç, namık sevik, necmi tanyolaç, kahraman bapçum tarafından verilmiştir. ekip 24 futbolcu ve 3 hakemin yıldızlarını verirken, hiçbir şahısta ittifaka varamamış ve yıldızlan ekseriyete dayanan reyler tâyin etmiştir. bu arada türk milli takımı elemanları şöyle yıldız toplamışlardır: varol'a, şeref'e, suat'a 4 kişi (****), 2 kişi (**), ismail'e 5 kişi (***), 1 kişi (****), kadri'ye 5 kişi (***), 1 kişi (**), can'a 4 kişi (***), 2 kişi (****), basri'ye, mustafa'ya, b. ahmet'e, lefter'e 5 kişi (****), 1 kişi (***), naci'ye 4 kişi (****), 2 kişi (***), metine 4 kişi (**), 2 kişi (*) vermiştir.)
gol: maçın 77 nci dakikasında kadri'nin sagaçık yerinden verdiği ileri pası, suat yakaladı ve avt çizgisiyle altıpas çizgisinin birleştiği yerden gayet zor pozisyonda topu ortalamağa muvaffak oldu. kaleci stacho yatarak topu yakalamak istediyse de bunu başaramadı, yetişen şeref kaleciden gelen topu sağ ayağnın içiyle ağlara gönderdi...
hâkim oynadığımız maçta elimize geçen fırsatları kullanabilseydik netice daha farklı olurdu. golü şeref attı
70. dakikada lifi kopan m et in'in yerini suat aldı
- kahraman bapçum
bu ne saha!? bize macar maçını hatırlatıyor. o günkü kadar iyi hazırlanmış.
hazırlayanlar sağ olsun...
saat 13.00 tribünler - bilhassa açık tribün - henüz yükünü almamış. seyirci de çok sâkin...
saat 13.55 çekoslovak takımı sahaya çıkıyor. ilk intiba: bu ne gürbüz takım!
saat 13.57 türk takımı çıktı. alkışlar... şimdilik yalnız ellerin sesi geliyor.
saat 13.59 takdim merasimi bitti. çekoslovak marşı...
saat 14.02 istiklal marşı. «...hakkıdır hakka tapan...» açık tribünden fezaya bir zafer nârası gibi yükseliyor bu
saat 14.05 kaptanlar e1 sıkıştı. para atıldı. biz kazandık ve gazhan'e tarafındaki kaleyi aldık. lefter olduğu yerde duramıyor. sağa sola koşuşu ısınmak değil heyecan hareketleri. 32 yıllık lefter'in bu heyecanına bir sebep olmalı.
saat 14.06 başlama vuruşu ve maç...
maç
dk. 2 sahaya ne güzel yayılıverdik.
dk. 3 pluskal, kendi müdafaasının sıkıştığı bir anda, ileri pas aldı. fırladı, ahmet'i aştı. ahmet ayaklarına yatıyor. pluskal gitti bile... altı pas çizgisi üzeride basri yetişiyor yandan yatarak ayak koydu. şaheser. penaltı mı? alakası yok.
dk. 4 can metin'e aradan yuvarladı. tam kale ağzında. kaleci çıkmıyor. çak! hayır. metin çakamadı. soluna da gelmişti halbuki .. stacho topu göremezdi bile bile, yazık...
dk. 5 kaçani, sola iyice kayarak ilerledi. ismail ve naci birlikte yetiştiler. korner. hangisi vurdu belli değil.
dk. 9 lefter, süzülüverdi. metin'in tam ayağına: kaptılar... belli ki metin, bildiğimiz «metin» değil. yoksa...
dk. 13 moravcik şahsi bir sürüşle giderken, ahmet yatarak kırnere çıkarıyor. aleyhimize ilk korner. varol korneri bloke etti. havada ne güzel sıyrılış o...
dk. 15 can güç pozisyonda topu şandelledi. kadri kafa ile kale önüne indiriyor, karşıladılar. geride bekleyen can'a geldi tekrar. durdur ve çak... tayının sırası mı can?
dk. 23 lefter'in yeni bir ortası... (kim demiş bizim kadroda açık oyuncusu yok diye, bu sahalar bugünkü lefter'den daha iyi kaç tane açık oyuncusu görmüştür?) metin ve kadri vuramadılar. kesilen top can'a geldi. ona da vurdurmadılar. sola avuta giden topa fırkalayan kaleci, bloke ederken çekirge gibi... yoksa lefter buna da yetişiyordu.
dk. 25 kalemize havadan bir aşırtma. forvet yüklenemeden varol yetişti. kertenkele gibi uzanıyor ve yerde bloke ediyor. emin ve rahat...
dk. 26 gene lefter... bu ne güzel orta? kafalardan seken top ceza sahası dışında can'a geldi. ne yapacak? sağa yatarak yaylanıyor. bekliyor ve top düşerken, müthiş bir sol vole patlatıyor. bu stil, bu harika şüt gol olmasa ne çıkar? nitekim olmadı da... auta giden bu şüt için, seyirci uzun zaman «şütlerin kralı» diyecek.
dk. 27 naci'nin gerilerden bir şandeli, lefter ve can beraber takip ediyorlar. can'ın sarjı... stacho yerde topu kaybetti. can, çakabilir... fakat sarjı faul.
dk. 29 metin soldan sıyrılıverdi. ilk güzel hareketi metinin. orta. şeref tam kale ağzında topla başbaşa kaldı. indir ve... yazık falsolu bir kafa ile plâe etmek istiyor: netice gene aut...
dk. 29 bubernik, santradan aldığı topu birkaç kişiyi sıraya dizerek ilerledi. tam çizgi dışında faulla durdurulabiliyor. frikik aut.
dk. 30 ismail ve ahmet aynı topa birlikte girdiler. ufak bir tereddüt varol'a verdiler? onda da bir tereddüt var. nihayet aldı.
dk. 34 bu defa da mustafa ile lefter aynı topu paylaşamadılar. moravcik kaptı. çalım. bir daha... bir daha ve sağ hafa yuvarlıyor. tabanca mermisi gibi bir şüt yerden tam köşeden auta gitti.
dk. 36 lefter'den metin'e. ondan tekrar kaptan'a gelen topa kaptan durdurmadan şütünü yapıştırdı. ne güzel! kaleci bloke edip düşüyor. daha da güzel...
dk. 38 gene sıkıştık. gene güzel kapandık. ve sağacığın yerden sert şütü auta gidiyor.
dk. 40 leffer topu gerilerden söktü. solaçık yerine kaçmış metini gördü. güzel... metin aldı. düzeltti. geriden yetişen leftere veriyor. üstüste üç çalım, fakat son hareket yok... can kaptı. sola kaydı ve şüt... gene aut. pes!
dk. 44 sağ açık yerinde köşeye giden başıboş bir topu kadri iyi takip etti. orta. kaleci yumrukla karşılıyor. açtılar.
dk. 44 lefter ceza sahası dışından vole atıyor. kaleci gene nefis bir blokaj gosteriyor.
ikinci devre
dk. 1 brumovski, ahmet'i geçti. tam köşeden yerden orta. varol iyi kapandı. yerde bloke.
dk. 4 moravcik aldığı posı. sağa ileri yuvarladı. brumovski'nin ortası. obert kafa vuramadı. molnar da önüne düşen topu kaybediveriyor. büyük fırsattı...
dk. 6 lefter... yaptığı ortalardan en güzelini yapıyor. - hangisi güzel değildi ki? - ahhh! kadri dalabilseydi. metin de aldığı topu kullanamadı.
dk. 10 metin. şerefden aldığı pası nefis bir dönüşle ve durdurmadan kaleye havale etti. beklere çarpan top dışarı gidiyor.
dk. 11 molnar kaçtı. ahmet ancak son anda yetişiyor. korner.
dk. 13 masopust lefteri biçti... biçmek bu. ve maçın ilk ve son «yuh»u.
dk. 18 kadri geriden getirdiği topu can'a verdi. can yana yatarak gene güzel bir şüt çıkarıyor. aut!...
dk. 19 varol'un uzun bir degajına novak ve şeref birlikte sıçradılar. bu ne çarpışma... novak, bek değil balyoz.
dk. 25 metin çıkıyor suat girdi.
dk. 26 naci, pluskal'ın yüzde yüz hakim olduğu bir topu çok güzel yükselerek aldı. bu naci'nin ilk nefis hareketi değil... maçın başından beri öyle güç topları, öyle büyük bir rahatlıkla aldı ki...
dk. 29 obert, sağdan topy sürdü. orta. kale önünde yerde karambol. varol'un önü kapalı. topa gidemiyor. kalemizin geçirdiği en büyük tehlike. ismail daldı ve karambılun öbür tarafından topla çıktı. güç anların adamı ismail...
dk. 32 gol!.. türk futbol tarihinin unutulmayacak maçlarından biri bu gol ile bir de galibiyet getiriyor tarihimize... türk takımı macar maçında bu günkünden pek de farklı değildi. ama neden, arşivlere tek gollü bir galibiyet olarak geçekece? çünkü bu gün santrforda «metinimiz» yoktu, bugün... şansımız da yok. şerefin ağlara taktığıo gol, aslında suat'ın... nitekim şeref kendisine pası veren suat'ı kucaklamağa giderken gol atan bir arkadaşa gider gibiydi.
dk. 36 brumovski ileri pas aldı. gitti. basri civa gibi dalıyor.
dk. 37 sağdan sola açılan bir akında molnar topu ortaa aşırdı. naci olduğu yerde dönerek ters bir vuruşla alıyor ve açıyor.
dk. 39 can'dan leftere pas. lefterin soldan ortası. ve suat'ın uçarak vurduğu kafa... gol kadar güzel değil mi? ama, aut.
dk. 42 lefter, şeref'ten aldı. şeref şimdi santrfor... solaçık yerinden lefter süzülüyor. hayatının en iyi maçlarından biri bu lefterin... orta. can'ın kafa şütü. sanki vole!.. bu da mı şut? evet, öyle...
ve netice
saat 16.30 mithatpaşa stadını terkederken konuşuyoruz: neticesi ile değil çıkardığımız güzel oyunla hatırlanacak bir maç bu... fark pek alâ daha da büyüyebilirdi.
çekoslovak gazetilerine göre galibiyeti hakkiyle aldık
milli takımlariyle birlikte yurdumuza gelmiş bulunan dört çekoslovak spor münekkidi de kendi aralarında istişare ederek «milliyet» için hususi bir yıldız tablosu hazırlamışlardır:
hakemler: (***)
türkiye: varol (**) - ismail (***), basri (****) - mustafa (****), naci (****), b. ahmet (***) - şeref (****), kadri (***), metin (**) [suat (***)], can (****), lefter (****)
türkiye-çekoslovakya milli maçının bir cümle ile hülâsası şudur: «daha iyi oynayan takım maçı kazandı.»
bilhassa ikinci devrede türk milli takımı o kadar iyi idi ki... italyadaki maçımızla buradakini mukayese edersem, istanbulda türk onbirinin ikinci devredeki futbolunu «en iyi» olarak vasıflandırabilirim.
çekoslovak takımı ikinci devrenin ortalarında hücuma geçmeğe başlamıştı ki, bu sırada maçın neticesini tâyin eden gol kaydedildi. ve bu golle de her şey bitti. artık çekoslovak onbiri kadere rıza gösteriyordu.
sahanın en iyileri, başta kalecisi olduğu halde çekoslova müdafaası ve başta lefter'le can'ı olduğu halde türk forvetiydi.
josef oktabec («cekoslovensky sport» gazetesi muharriri)
türk takımını daha önce görmemiştim. fakat bu kadar iyi bir takımla karşılaşacağımı zannetmiyordum doğrusu...
türkler teknik bakımdan gayet mükemmel oynadılar ve kazandılar.
buna karşılık çekoslovak forveti öylesine kötü idi ki, maçı bu hattın kaybettiğini belirtmek isterim. «şutsuzluk», bir kere daha karşımız dikilmiştir. yalnız bu arada şuna da işaret edeyim ki, türk futbolcuları da iyi oynamamalarına rağmen beklendiği anda ve şekilde şut çekemiyorlar. eğer bu eksikliğini de telâfi ederse, türk futbolunun değeri daha da yükselir.
türk takımı kısmen havadan oyunu tercih etti. bu da, çekoslovak oyuncuların oyununu bozdu. netice de bu yoldan istihsal edildi. sahanın bizim futbolcular için pek elverişli olmadığını sanıyorum.
sahanın yıldızları türklerin sol kanadını teşkil eden lefter'le can idi.
jaroslav benes (çekoslovakya radyosu spor münekkidi)
italyadaki maçtan sonra yeni forvetimizden ümitlenmiştik. binnetice maç hakkında da iyimserdim. fakat ne çare ki, umduğumuz çıkmadı. hücum hattımız beklemediğim, tahmin etmediğim kadar kötü oynadı.
yalnız hücum hattımız mı? bence kalecimiz stacho ile solbekimiz novak'tan başka bekleneni veremedi. sadece stacho ile novak normal formlarını gösterdi ve vazifelerini fazlasiyle yaptılar.
türk takımını tanımıyordum. lâkin bu kadar iyi bulacağımı da sanmıyordum. türkler «avrupaî» bir tarz ve anlayışla futbol oynuyorlar.
türk takımından geride naci ile mustafa'yı, ileride de lefter'le santrafora geçtikten sonra şeref'i beğendim. fakat bu ayrıma bir yana, türk ekibi bütünüyle iyi oynadı ve hakkıyla kazandı.
çekoslovak takımı cenovada italyaya oynadığı oyunu çıkaramadı. buna mukabil türkler prag'da gördüğümden çok daha güzeldi. netice de, bu oyunun ifâdesi oldu. türk takımı hakedilmiş bir galibiyet almakla övünebilir.
çekoslovak takımında anlaşma azdı. forvet de pek az gol şansına mâlik oldu. bu mahdut şanstan da faydalanamadı. hücum hattının bu kötü oyunu türklere rahat çalışma fırsatı verdi.
maçın kalitesi çok yüksek değildi. amma prag'daki maçtan yüksekti. türkler yalnız enerji bakımından değil, teknik bakımdan da çekoslovak takımına üstündüler.
geride naci, ileride de can ile lefter, türk takımının aslarıydı.
«bulgaristan maçında kaptan lefter'i oyundan çıkarmakla ona milli takıma yeniden kazandırdık. her haliyle düzelen lefter'in daha uzun müddet ay-yıldızlı formaya hizmet edeceğine inanıyorum.»
federasyon reisi orhan şeref apak'ın dün mükemmel bir oyun çıkaran lefter hakkındaki beyanı böyleydi. başkan, maçın teknik seyrine dair görüşünü de açıkladı: «milli takımımız 1958 sezonunu güzel bir netice ile kapattı. bütün futbolcularımız aynı derecede başarılıydılar.»
soyunma odasındaki havayı izaha lüzum olmasa gerek. milli maç galibiyetiydi bu. yere serilmiş yataklara uzanmış futbolcular maçın tenkidine dalmışlardı. bir sıra üzerine çıkan naci. arkadaşlarına «ben ermişim» diyordu. «sizlere lefter'in şâhane bir oyun çıkararak galibiyetimizde baş rolü oynıyacağını söylememiş miydim?»
kaleci varol. ilk maçında kendisini gol yemekten koruyan allahına dua ediyordu. şeref, hâlâ attığı golün heyecanı içerisindeydi. sevincini şu sözlerle ifade etti: «maçın yegâne golünü attığım için öylesine memnunum ki. ama. suat'ın da benim kadar sevinmesi lâzım. çünkü, golün yarısı onundur.»
bu neşeli odanın bir köşesinde üzüntü ile önüne bakan bir futbolcumuz vardı. metin. sakâtlanmıştı. acısı devam ediyordu. hafif birsesle «galiba lifim koptu» dedi.
ahmet, oynanan topun kendisine ait olduğunu iddia etmekte haklıydı. çünkü hakemden evvel topu kapmıştı. hakemler de aynı arzuyu izhar ettiği için. orhan şeref apak -birazda ahmed'in kırılacağını düşünerek- yeni bir top alınmasını idarecilere bildirdi.
federasyon âzâsı adnan akın, muhtar uygur ve belig beler aynı hususlara temas ettiler: «milli takım iyi oynamış ve galibiyete hak kazanmıştı.»
remondini dedi ki: «bu bizim için çok iyi bir netice. ben, çekoslovak takımını daha kuvvetli bulacağımı tahmin ediyordum. nitekim italya ile 1-1 berabere kalmağa muvaffak oldular. biraz daha şanslı olsaydık avrupa klasmanında birinci grupta yer alan rakiplerimizi 3 farkta yenebilirdik. taktiğimizin esası kadri'nin rakip saf içinin oyununu bozmasına dayanıyordu ki. bu şart yerine getirildi.»
çekoslovakya milli takımının soyunma odasına basın mensupları alınmadı. basın ateşesi pravec, nedense gazetecilerle, futbolcuların temasına mâni oldu ve hattâ yüzlerine kapıyı kapatıverdi. mağlubiyet futbolculardan ziyade, idarecilerin sinirlerini bozmuştu. konuşmaktan çekiniyorlardı. buna mukabil antrenör kolsky, her halde kapı önünde nahoş bir muameleye maruz kalan basın mensuplarının gönlünü almış olmak maksadiyle, 12 kelimelik bir konuşma yaptı: «oyun, prag'dakinden iyi olmadı. golü mudafaamızın hatâsından yedik. türk takımı çok enerjik.»