ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
zekeriya alp: futbolun centilmen kartalı
beşiktaşlıların "altın çocuğu", centilmen ve efendi kaptanı zekeriya alp, alemdarspor'da başlayıp beşiktaş'ta tamamladığı basanlarla dolu futbol yaşantısının güzel anılarla dolu olduğunu söylüyor. zekeriya, bugün iki kız çocuk babası ve ticaret işlerini yürüttüğü binlerce metrekarelik bir fabrikanın sahibi.
alkış'lar, sevik'ler, yelekçiler
70'li yıllar... türkiye'nin naif yılları... insanların hedefleriyle yaşantıları arasındaki açının henüz günümüzdeki kadar açılmadığı, birbirlerini para için boğazlamadıkları yıllar. bugün birbirini korktukları için kollayan, köşe bekleyip dostunun ya da rakibinin ayağını kaydırmayı kuran insanlar; düzmece ve markalann oluşturduğu bir dünya var. bundan hepimiz nasibimizi alıyoruz. zekeriya ise, babasının bugünkü sultanahmet iş bankası'nın olduğu yerdeki eski büfesinde nezih alkış'ların, namık sevik'lerin, rıdvan yelekçi 'lerin henüz gencecikken yaptıkları gazetecilik sohbetlerim, alemdar'dan feriköy'e transfer olduğu zaman transfer parasının bin lirasıyla kulübüne futbol topu. forma ve arkadaşlarına hediyeler aldığı günlerin tadını hâlâ, damağında hissediyor.
cağaloğlu yokuşu
cağaloğlu'nda, iran konsolosluğu'nun karşısında, şimdi otomobil egzozlarının boğduğu, bir zamanlar çocukların top peşinde koştuğu küçük sahalar yok artık. onun yerine hırslar, didişmeler, kaybolan top sahaları, husumetler, önyargılar var.
ilk takım alemdarspor... transfer karşılığı takım elbiselik kumaş... zekeri ya'nın transfer olarak aldığı kumaş, alemdar kulübü'nün yanındaki terzide bir güzel biçilmiş, dikilmiş ve bir takım elbise yapılmış. zekeriya: "bugün için komik ama benim için çok değerliydi." diyor. işin ilginci kumaşı alan kişi, yani alemdarspor'un o dönemdeki başkanı sonraki yıllarda zekeriya'nın kayınpederi olmuş.
on bin lira
futbol oynadığını yıllarca babasından saklamış zekeriya. eskiyen ayakkabılarının hesabını verememekten korkmuş. ta ki feriköy takımına 10 bin liraya transferolana kadar. "on bin liranın bin lirasını arkadaşlarıma ve alemdarspor'a harcadım. dokuz bin liraya bankada hesap açmıştım."
sultanahmet'teki amerikan dersanesi bahçesi, kadırgaspor, yeşildirek zekeriya'nın geçmişinden süzüp çıkardıkları. o yıllar kadırgaspor ve yeşildirek takımları gençlerin düşlerini süsleyen takımlar. zekeriya, tekniği ve güçlü fiziğiyle fark edildiğinde, yine o dönemlerin gözde takımlarından feriköyspor'a 1966'da alındı ve basanları o günden beşiktaş'ta futbolu bıraktığı yıllara kadar sürdü. futbolseverler onu hep efendiliği, sakinliği ve centilmenliğiyle tanıdılar.
kral'dan rica
metin oktay'la ilk karşılaşma, ilk heyecan: "sultanahmet'te kahvehanelerin yanındaki beton zeminde arkadaşlarıma top attırır onun gibi vole vurmaya, kafa atmaya çalışırdım." metin oktay o dönemlerde büyük küçük herkesin sevgilisi oldu. insanlar onu futboluyla olduğu kadar, saha dışı yaşantısı ile yüreklerine "kral" yaptılar. şimdiki krallar ise milyarlık arabaların, benzin istasyonlarının ve ruhsuzluğun üzerinde oturuyorlar. zekeriya "kral"ı hâlâ o güzel karşılaşmayla hatırlıyor: "sultanahmet'te otururken metin oktay'ın geçtiğini gördüm ve gidip imza istedim..."
hayat bu. ne zaman ne olacağı belli olmuyor. gün geliyor zekeriya büyük hayranlık duyduğu "kral"la yıllar sonra bir feriköy-galatasaray maçında karşılıklı oynuyor. hem de onu tutmakla görevlendirilerek.
oldukça heyecanlı bir yapıya sahip olan zekeriya'nın maç günleri gözüne uyku girmezmiş: "gündüz kılıç şeref stadı'nda beni izlemeye geldiğinde heyecandan topa vuramamıştım. hayatımın en kötü futbolunu oynamıştım; bu heyecan, alemdarspor'da forma giydiği ve şeref stadı'nın beton zemininde top koşturduğu zamandan milli takım formasıyla italya'ya karşı milano stadı'nda alınan beraberliğe kadar hiç eksilmedi. maç bittiğinde ankaragücü'nün kaliteli futbolcusu mehmet'e sarılıp hüngür hüngür ağladı zekeriya: "milli forma başka bir şeydi benim için. maçtan önce iki gün uyuyamamıştım. maç bittiğinde bütün italyan seyircileri bizi ayakta alkışlıyordu. formalarımızı ve ayakkabılarımızı hatıra diye almışlardı." bu anda gözlerinin içi gülüyor zekeriya'nın: "dinyakoslanmızı da almışlardı."
dinyakos kramponlar
70'li yıllann futbolcuları büyük olanaksızlıklarla mücadele ettiler, futbol oynadılar. dinyakos kramponların çivileriyle, bileklerine kadar gömüldükleri çamurların içinde koştular meşin yuvarlağın peşinden. kamp eşofmanları yoktu, formaları yoktu, toplan iyi değildi. bu olanaksızlıklara rağmen yine de yürekleri vardı: "şeref stadrnın karında çamurunda çalıştık; abartmıyorum. o zamanki arkadaşlarımız şimdiki olanaklarla mükemmel işler başarabilecek kalitede futbolculardı. dünyada da artık pele'ler, beckenbauer'ler grabovski'ler, müller'ler yetişmiyor. top tekniğiyle ayrı zevk veren futbolcular yok artık. biz avrupa'da çim sahaları gördüğümüzde idman bitmesin isterdik."
mahallemin çocuğu
zekeriya'nın özellikle üzerinde durduğu şey ise dostluk ve arkadaşlık. doğru... o zamanlar bir mahalleye ait olmak bir karakteri, bir tavrı taşımakla eşanlamlıydı. ben koca koca insanların birbirlerine "mahallemizin çocuğu" diye hitap etmelerini garipserdim. "adamlarla" "çocuk" olmayı aynı noktada buluşturan şey buymuş demek ki: "aynı yerde kök salmak, aynı topraktan sulanmak."
genç kaptan
zekeriya'nın feriköy'deki yılları da takımdaki arkadaşlığın en iyi olduğu dönemlerde geçmiş. o bunu futbolcuların çoğunun yüksek tahsilli oluşuna bağlıyor: "her biri ne için yaşadığını bilen insanlardı. bazı arkadaşlarımız ise günübirlik yaşadılar. sonradan zor duruma düşmelerini buna bağlıyorum. şimdiki kardeşlerime tavsiyem ise futbolun bir gün biteceğini unutmadan yaşamaları."