çok mükemmel bir oyun çıkaran gençlerimiz fulbol tarihimizin en şerefli galibiyetini elde etti. zafer haberi bütün memleketimizde bir bayram sevinci yarattı
dün mithatpasa stadında 30.000 e yakın bir seyirci kitlesi önünde yapılan maçta, türk milli takımı, halen dünyanm en kuvvetli futbol tevekkülü addedilen macar milli takımını 3-1 yenmiştir.
gençlerimiz zaman zaman üstün oynayarak kudretli rakibimizin yüksek tekniğini silmişler ve münakaşa kabul etmes bir galibiyet elde etmişlerdir. bütün dünyada geniş akisler uyandırması muhakkak olan bu hadise, memleketimizde tam mânasile bayram sevinci yaratmıştır. maçın ilk devresi lefterin iki golü ile 2-0 lehimize bitmiş ikinci haftaymın ilk dakikasında metin üçüncü türk golünü de kaydetmiştir. macarların tek sayısını son dakikalarında puskas yapmıştır.
millî takımımız spor tarihimize geçecek unutulmaz bir galibiyet kazandı
kudretli macarları dize getirdik 3-1
millî futbol takımımız dün tarihî bir maç yaptı
üç golümüzün ikisini lefter birini ise metin attı. macarların golünü puşkaş kaydetti
şöhretleri dünyayı saran macar milli takımını dün 3-1 mağlup ettil. hem de net ve açık bir şekilde... bu galibiyetimiz futbol dünyasında büyük âkisler yapacaktır.
her tarafı saha çizgilerin ekadar dolu stadyomda maça tam saat 14.30 da başlandı. hava bir bahar günü gibi güzel ve güneşli idi.
milli takımımız çılgınca alkışlandı. her iki takım merasim için ortada toplandığı zaman, evvelâ macar millî marşı çalındı. istiklâl mariı binlerce kişinin iştirakiyle söylendi.
türkiyeye gelen macar milli takımı 1956 olimpiyatlarına hazırlanmaktadır. dünyadaki futbol seviyesinin kendi «yenilmezlik» vasıflarını tehdit ettiğini müşahede eden macarlar 1956 olimpiyatları için yepyeni bir metod ve çalışma programı ile hazırlanmaya karar verdiler.
bu yeni çalışma tarzı içinde şehrimize gelen macar milli takımı programlarının «soğuk duşu»nu yaptılar.
sahada gördüğümüz macarlar şu noksanlıkları vardı:
macarlar bozuktu:
rakiplerimiz hırslı futbol oynuyamadılar. üstelik bilhassa leftere kasti tekmeler atan bozsik ile isfandiyarı sakatlayan czibor, ikide bir hakeme ve arkadaşlarına el açan puşkaş çabucak moralman çöküverdiler.
gençler kifayetsiz kaldı:
oynamıyan şöhretlerin yerine konan gençlerde randımanlı çalışmadılar. adeta oyunda eriyip gittiler.
a) rakiplerimizin pasları her zaman istediklere yere gidemeden kesildi. pas vermelerinde isâbetsizlik vardı. iyi kombinezonları pek az yaptılar. ve forvetleri türk müdafaasında gedikler açamadılar, boşluklar yaratamadılar. zamanında atak ve delici değildiler.
milli takımımız ise sağ iç coşkun'u tamamiyle geriye çekerek iki kademeli bir müdafaa hattı kurdu. üç bek ve üç haf olarak oynadı. forvette ise dört elemandan üçü kadri, lefter ve isfendiyar, hem müdafaaya zaman zaman yardım ettiler, hem de atak yaparak metin'le beraber, delici ve şaşırtıcı bir taktikle rakip müdafayı bastırdılar.
türk milli takımı gerek ferden ve gerekse takım oyunu ile taktik bakımından herkesi tatmin etti. takımın tatbik ettiği oyun tarzı, giovanni'nin vefa'ya mal etmek istediği sistemdi. bilhassa üstünrakipler karşısında müdafaada emin ve gediksiz forvette ise âni baskınlarla netice almağa giden bu oyun tarzını millî takımımız âdeta kusursuzca tatbik etmiştir. takım hâlinde müdafaa ve forvette bıktırıcı bir tâkip ve ısandırıcı bir yapışkanlıkla rakip oyuncuları yıldırmaları tükenmez bir enerjiyle oynamaları bilhassa takdire lâyıktır.
oyunun cereyanı
maçın ilk devresinde rakiplerimiz, alıştığımız oyunlariyle netice almağa çalıştılar. topu daha ziyade yerden ve bilhassa sağ haf bozsik'in iştirâk ettiği akınlarla tanzime kalktılar. ikinci devrede ise coşkun'un geri oynamasından meydana gelen boşlukta kotasz akınları daha rahat tanzim etti ve bu devre macarlar daha hâkim oynadılar. zaman zaman topu havalandırarak türk müdafaa barajını esapelerle aşmak yolunu tuttular. bunda da turgay'ın çıkarak yumrukla müdahaleleri ve naci'nin güzel keşişleriyle muvaffak olamadılar. hakem maçı iyi idare etti.
saat tam 14.30 da yugoslav hakemin idaresinde takımlar şu kadrolariyle sahada dizildiler:
türkiye: turgay - ali, ahmet - mustafa (saim), naci, nusret - isfendiyar, coşkun, metin, kadri, lefter.
(dak. 32) dakikada tichy çıktı yerine hidegkuti girdi.
(dak. 41) dakikada lefter 18 içinde gole giderken, szojka ve lantos beraberce düşürdüler. hakemin verdiği penaltıyı lefter gayet güzel görerek, sol köşeden ikinci defa olarak ağlara taktı. biraz sonra da devre 2-0 türk takımının galebesi ile sona erdi.
ikinci devrede macarlar, toth ii'nin yerine çordaş'ı alarak çıktılar. daha ilk dakika dolmadan sağdan kayan isfendiyar, şâhaâne bir orta yaptı. bunu yakından tâkip edmekte olan metin de ters bir vuruşla, lantos'un şarjına rağmen, topu üçüncü defa macar kalesine soktu.
bundan sonra macarlar daha baskılı ve türk takımı müdafaaya ehemmiyet vererek oynadı. fakar zaman zaman yaptığımız akınlar tehlikeli oluyordu. macar baskını dak. 38 de semeresini verdi ve machos'un ortasına sol bir şüt atan puşkaş, şeref golünü attı.
bundan sonra türk takımı yüne hâkim oynamağa başladı ve son dakikada lefter'in beş kişiyi kıvırarak çektiği şüt, tam köşeden avuta çıktı ve maç da böylece 3-1 türk millî takımının galebesi ile sona erdi.
futbol dünyasında bir boöba olmamış gibi sâkin sâkin oturutesiri yaratacâğı muhakak olan millî takımımızın macarlara 3-1 gaelebesinden sonra mithatpaşa stadını terkedenler şöyle konuşuyorlardı:
«artık macarlar zirbeden aşağıya doğru düşmektedirler. dünya piyasasındaki mevkilerini muhafaza etmeleri bundan sonra çok güçtür. ispanya'yı yendik tesadüf dediler. fakat buna hiç kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur. çünkü oyunun bitmesine 8 dakika kalıncaya kadar 3-0 galiptik. dile kolay bu...»
* * *
stad saat (8) de yükünü almıştı. kapalı ve açık tribünlerde iğne atılsa yere düşmiyecekti. numaralı tribünler ise saat 13 den sonra dolmaya başlamıştı. bu maçta «28.241» seyirci «201.925» lira ödemiştir.
«l» tribününün hâli
kapalı ve açık tribün seyricilerinden sonra stada erken gelmek mecburiyetinde olanlar gazetecilerdi. üç yüz kişilik tribüne -hariçten gelenler dahil- bine yakın gazeteci gelmişti. ayakta kalanları stad müdürü şazi tezcan saha kıyısında hasırlar üzerine yerleştirdi. şeref tribününde ise vali gökay, örfi idare komutanı ve bazı -sporcu- mebuslar yerlerini almışlardı.
seremoni ve protokol
her iki takımın da saha çıkışı büyük bir tezahürata yol açtı. macarlar seyircilere kırmızı-beyaz karanfil bukleleri attılar. temsili maçta olduğu gibi puskas yine resmini çektirmedi. seramonide dr. sebes yer almadı. onun yerine tercümanının bulunuşu doğrusu garip karşılandı.
maçtan sonra heyecanını yenemeyen millî takım antrenörü giovanni saha kenarında ağlıyordu.
sebes'te "hakem çok dürüsttü, fevkalâde oynadınız, galibiyet hakkınızdı" dedi.
dr. gustav sebes: «türk takımı, galibiyeti hak etti. macar takımı, eski formundan çok uzak. başka söyleyecek söz yok. güzel bir galibiyet kazandınız. hakem çok dürüsttü.»
antrenör mandi: «türk takımı çok canlı. macarlar ise açık vererek, isteksiz oynadılar. türk kardeşlerimiz müdafaada kapalı oynayarak bir galibiyet aldılar. takat, daha çok çalışmaları lazım. futbolda on bir kişi oynar. bunu unutmamalı ve öyle oynamalı. bu maç. sezon başında ve yaptığımız ilk millî karşılaşmadır. aldığınız netice ile, asıl sezon başında bizim neticelerimizden sonra, övüneceksiniz.»
janos palfal (macar spor münekkidi): «türk takımı, akıllı oynadı ve çok iyi bir taktik kullandı. oyun tarzınız italyan milli takımının oyununa benzetiyorum. kale önünde kapalı oynuyor, fakat ani ve tehlikeli mukabil hücumlara çabuk geçiyorsunuz. lefter, enternasyonel çapta bir oyuncu. türk takımının bütün oyuncuları onun ayarında olsa dünyada yenemeyeceğiniz takım kalmaz. bugün koçsis de oynasaydı yine galip gelirdiniz.
milli takımımızın macaristanı 3-1 mağlûp etmesini, şehrimizdeki yabancı ajans ve gazete muhabirleri geri vasıtalarla bildirmişlerdir. bu arada büyük amerikan ajansları dünyanın her tarafına galibiyetimizi en mühim ve acele haberler arasında yaymıştır.
ecnebi ajanslar türk takımının galibiyetini haklı olarak vasıflandırmakta ve macarların istanbulda tam mânâsiyle hazimete uğradığını belirtmektedirler.
galibiyetimizi teferzüatlı şeklinde bildiren bütün haberler istisnâsız «çok mühim» kaydı ile yayınlanmaktadır.
macar milli takımını 3-1 mağlûp etmemiz yurdun her tarafında sevinç uyandırmıştır. kıbrısta bulunan türkler radyolarından öğrendikleri galibiyer haberi üzerine büyük tezahüratlar yapmışlardır.
bu arada dün akşam yurdun her tarafından gazetemize yüzlerce telgraf gelmiştir. bu telgraflarda okuyucularımız millî takımımızı hararetli şekilde tebrik etmektedirler.
maçtan sonra stadyomda toplanan bazı futbolsever zenginlerimiz, aralarında topladıları 70 bin lirayı millî takım elemanlarına başarılarına karşılık olarak dağıtmaya karar vermişlerdir.
puşkaş diyor ki: «çok güzel oynadınız ve hak ettiğiniz bir galibiyet kazandınız. bizim ise bozuk günümüzdü. istediğimiz oyunu çıkaramadık. hakemin bazı kararları da asabımızı bozdu. maçın neticesi dünya spor çevrelerinde bir sürpriz telâki edilecektir. türk takımının müdafaa kudreti fevkalâde idi. for hattında lefter harikulâde idi. ileri ve geri oyunları ile takımın can damarlarını teşkil ediyordu. başta kaleci olmak üzere, türk takımının bütün elemanları, kendilerine düşen vazifeyi tam mânasıyle başardılar. tebrik etmekten başka söylenecek söz yoktur.»
fenerbahçe 23 aralıkta isviçre'de cenevre şehrinde oynanacak maçta nice'l yendiği takdirde kardö finalde real madrid'le karşılaşacaktır.
toplantı başlıyor
salonun dışındaki geniş holde bekleyen gazeteci ve idarecilerin sayısı her an biraz daha artmış ve kur'aların çekileceği saat 12.00 de 50'yi aşmıştı. bunlar arasında f.c. barcelona, real madrid, wiener sport idarecileri görülüyor ve macaristan futbol federasyonu başkanı alexander barcz ile meşhur gustav sebeş de göze çarpıyordu. bu vesile ile görüştüğümüz sebes ve barcz «bizi yendiniz, şimdi de nice'le kozunuzu paylaşmaya çalışıyorsunuz. gördünüz mü, kazandınız, başınıza yeni problemler çıktı» dediler. ve ikisi de birbirini tasdik ederek ilave tiler, «csepel vasas macar futbolunun hakiki temsilcisi, hüviyetinde değildir. ama şampiyonumuzdu. ve siz de onu yendiniz. bu bakımdan şimdi biz fenerbahçenin daha büyük başarılara ulaşmasını isteyenlerin başında geliyoruz.»
bir kış günüydü, rahmetli babam ve arkadaşları bir 1952-model dodge marka bir amerikan otomobili ile bu unutulmaz maç öncesi adana`dan beş kişi + ( ben küçük bir çocuk ) hep beraber kara kış günü yollara düştük... maç bir hafta önce kara kış nedeni ile ertesi haftaya ertelenmişti... biz, hatırladığıma göre 30-32 saat civarında istanbul`a varabilmiştik, maceralı bir seyahatdan sonra... (adana`dan sabah 04.00 civarında yola çıkmşıtık, ertesi gün ancak öğleden sonra istanbul`a gelebilmiştik..)
tabii beni bir akrabamıza bıraktılar, maça götrümediler... zaten maçda ertesi gün oynanacaktı...
maçın ertesi günü sabahı çok erken adana`ya geri dönmek üzere yola çıktık.. tabii maçın neticesi ile beş arkadaş şen şakraktlıar... ve beni o dönemde doğrusu pekde ilgilendirmemişti... geri dönüşümzün zamanı ise takriben 24 saat sürmüş ve bana göre çok kısa geçmişti... seneler sonra bu maçın önemini anlayabilmiştim...
fiorentina'yı zafere götüren adam hidegkuti: türk futbolu seri
halit kıvanç
ingiltere'yi 6 şar, 7 şer golle eze, 1954 dünya kupasında fırtına gibi esen bir müthiş macar milli takımı vardı. vitrini koçsis'ler, puşkaş'lar, czibor'larla dolu bir yıldızlar ekibi...
ama o şahane vitrinin hazırlayıcısı, hidegkuti'den başkası değildi. takımın beyni idi hidegkuti... yıllar, onun ne «büyük futbol adamı» olduğunu ortaya koydu.
ve işte can'ın transferini takip için italyaya gittiğimde, hidegkuti ile sadece «can'ın yeni hocası» olarak değil, «meşin topun en kudretli ustalarından biri» hüviyetine de hitap ederek konuşuyordum.
unutamadığı maç, londradaki 6-3 tü. o maçın daha 45 inci saniyesinde attığı golü «hayatının en güzel hatırası» olarak saklıyordu. en üzüldüğü an ise, 24 yıl peşinde koştuğu meşin yuvarlaktan ayrıldığı gündü. karısı elena «futbolu bıraktığı zaman tam iki ay hasta yattı» diye anlatıyordu.
kolay değil, tam 24 yıl futbol oynamıştı. 68'i (a), 25'i (b) olmak üzere tam 93 defa milli formayı giymişti. kendini «sanki futbol sahasında doğmuş gibi» hissettiğini söylüyordu hâlâ...
seyrettiği ya da karşısında oynadığı takımlar içinde en beğendikleri, real madrid, sonra da brezilya'nın santos takımı... milli takımlardan ise, 1958'in brezilyasını övüyor. «bir de, tarafgirlik yaptı demezseniz. içinde benim de bulunduğum o tarihi macar takımını takdirle hatırlatmak istiyorum.»
söz, isimlere geçiyor ve hidegkuti kendi ölçüsüne göre «yıldız» dediği futbolcuları sayıyor: «di stefano, gento, puşkaş, suarez, hitchens, didi, hamrin, iki santos'lar, andrade, schiaffiano, gren, nordahl.»
karşısında oynadığı kalecilerden işe «önce grosies sonra da zeman ve svensson» diyor. ve daha ben sormadan ilave ediyor: «türk futboluyla karşılaştığımız günler de, buna cihat'ı hatırlatıyor. cidden mükemmel bir kaleciydi.»
«- ya diğer turk futbolcuları?» diyorum.
«- doğrusu isim olarak hatırlamakta güçlük çekiyorum. ama mesela küçük fikret'in fevkalade bir sağaçık olduğu gözlerimin önünden gitmiyor. bir de varoş lobogo ile gelip de 7-2 kazandığımız son maçtaki esmer, uzunca boylu solhaf... tamam tamam. nusret'ti adı. daha çok iyi futbolcular tanıyorum türkiye'den. fakat isimleri aklımda değil şimdi.»
bugünkü türk futbolu
türk futbolunu bir hayli tanıdığını belirten hidegkuti, «mesela budapeştede csepel'i yenen fenerbahçe o gün şahane bir futbol oyamıştı. ya istanbulda bizi mahkûm ederek yenen milli takımımnız? lefter'in o günkü şahane golü... unutulabilir mi bunlar?» diyor ve derhal ilâve ediyor: «fakat türk futbolu bugün eskisinden daha süratli, daha iyi.. modern futbole, takım oyununa eskisine nisbetle daha yaklaşmış durumda. terakki muhakkak, ama yeter değil.. türkiyenin dünya piyasasında takım olarak kendini hissettirebilmesi için daha fazla taktiğe ve daha fazla takım oyununa ihtiyacı var. bir de. bütün dünyada olduğu gibi., sizde de eski güzel kombinezonları azalmış vaziyette... saha ortasında gayet iyi paslaşan oyuncularınız, kale yakınında aynı derecede tesirli olamıyorlar.
bugüne kadar oyandığı 48 millî maçta 21 gola tan türkiye'nin stanley matthews'ü "metin benim rekorumu kıracak" dedi
necmi tanyolaç
kendi ülkemizde bir adam futbol hayatının 20 nci yılını yaşıyor... yığınlar hâlindeki sosyal ve ekonomik hâdisenin baskısıyla kısalan insan ömründe 20 futbol yılı... hele, bu rekorun kırıldığı yer türkiye gibi, futbolcu ömrünün kahredicl devrelerle parçalandığı bir yer olursa?..
lefter'den bahsetmek istiyoruz. lefter tam 20 senedir futbol oynuyor... hâtıralarınızı karıştırırsanız şu gerçekle karşılaşacaksınız; 38 yaşındaki futbol delikanlısı futbola başladığı senelerde ne ise, bugün de odur. lefter, bir başka deyimle futbolun içindeki ve dışındaki «hâdisedir». ismi her kulüp maçına çıktığıda bir hâdise, her milli maçta bir başka hâdise olmuştur. hattâ, lefter, futbolun nankör tabiatına da mağlûp olmayan nadir futbolcudur. seneler geçse de lefter'in oynadığı futbolun unutulmayacağını iddia edenler için, çıkış noktası budur. ona; «büyük futbol zekâsı, futbol dehâsı» denilmiştir. bu kadar uzun bir yolu aynı başarı ile katetmesinin sebebi, hikmeti, fizik yapı bakımından şanslı oluşuna bağlanmıştır. halbuki lefter, bir lefter olabilmek için değil, evvelâ iyi bir futbolcu olabilmenin şartlarını yerine getirmiştir. bütün aksi ve kaprisli hareketlerine rağmen lefter amatörlük devrinde de, profesyonellik devrinde de nizamlara kendini uydurmasını bilmiştir.
seneler, lefter'in hayatında renkli ve uzun bir hikâye yazmaya devam etmektedir. lefter, fenerbahçelidir. fakat klâsını öördüğü takım milli takımdır. 1948 senesinde adımını attığı beynelmilel piyasa ona çok kısa zamanda fiatını vermiş ve lefter türk futbolunun «en uzun ömürlü ve en golcü adamı» olmuştur.
1948 - 1961 = 21 gol
lefter, 1948 - 1961 yılları arasında 48 defa milli takımda oynamış ve 21 gol atmıştır. fiorentina ve nice kulüplerinde yer aldığı seneler, lefter'i uzun bir müddet ay-yıldızlı formadan ayırmıştır. bu milli maçlı devrede de türkiyede olsa idi lefter gerek oynadığı milli maçların sayısı, gerekse attığı gollerin çok üstünde bir rekora erişecekti. bu ayrılığı kendisi şöyle ifade etmektedir: «fiorentina ve nice'e transfer edişim futbolun üzerinde büyük değişiklikler yapan hâdiselerdi. ama, ben o tarihlerde milli takıma öylesine hasret kalmışım ki?..»
48 milli maçta 21 gol küçümsenmeyecek bir rakamdır. lefter, başarısıyla yine bir fenerbahçe futbolcusu olan meşhur zeki rıza sporel'in 15 gollük milli takım rekorunu kıracağını tahmin etmemiştir, «vazifemi yerine getirdim. ben sadece gol attım. asıl başarı golleri hazırlayan arkadaşlarımındır» der.
lefter'i kendi ifadesiyle en fazla heyecanlandıran gol veya goller kahire'de mısır kalesine girmiştir: «- 1954 de kahire'ye gittik. mısırlılar bize karşı bir bileniş bilenmişler ki hava da sıcak. o maçı 4-0 kazandık. 3 gol kazandırdım takımımıza... hele bir ikinci gol vardı. çalımı yiyen bek topun filelere takılışını ancak yerden kalkarken gördü.»
lefter hayatında unutamadığı goller tabii bu üç tanesi değildir. isfendiyar'ın pasıyla macaristan'a mithatpaşa stadında attığı şahâne gol, 38 yaşındaki rekortmenin bir başka heyecanıdır. 1948'den bu yana oynadığı 48 milli maçta lefter'in ayağından gol yiyen takımlar: yunanistan (1), çin (1), suriye (1), israil (1), isveç (1), iran (2), güney kore (1), mısır (1), batı almanya (1), italya (1), portekiz (1), macaristan (2), rmanya (2), iskoçya (2)
«metin beni geçecek»
lefter «allah bir sakatlık vermezse» daha 5 sene futbol oynamakta kararlı... «21'in üzerine çıkacak mısın?» sualini şöyle cevaplandırıyor: «milli takıma girmek bir hizmettir. tekrar hizmete çağırılırsam, neden olmasın»
bir gün metin oktay'ın türkiye'nin milli takıma en fazla gol kazandıran futbolcu olacağına inanıyor. bu, bir nesil münasebeti... eskiler, yenilere yerlerini terkedecek, yeniler eski olacak...
yıl 1962 dir. ve lefter halâ krallığını devam ettirmektedir. son haftalarda lefter, futbola başladığı günlerin zindeliği, bu yıprandırıcı oyunun zirvelerinde gezindiği devrelerin deliciliği içinde işine devam etmektedir. bu sebeple lefter'in arasındaki farkı tesbit edemeyenler «işte bir futbolcu ki, futbolu ne zaman bırakacağını kestirmek güç» diyorlar.
3-1'lik maçta oynayan hidegkuti'nin peşte karşılaşması için milliyet'e beyanatı: "macar futbolunun saltanatını yıkan türklerden çekiniyoruz"
fiorentina antrenörü, turgay, ahmet, metin, can ve emektar lefter'în ihmâl edilmez oyuncular olduğunu söyledi.
hidegkuti "moralman çökük olan metin, bütün hıncını bizden alabilir" diyor
şükrü gülesin b o m a'dan bildiriyor
şili'de yapılacak dünya kupasına hazırlanan macar mîllî takımının 29 nisan'da peşte'de türk milli takımı ile yapacağı maçı, meşhur antrenör hidegkuti «çetin bir imtihan» olarak vasıflandırmıştır.
floransa'da telefonla konuştuğum macarların eski yıldız futbolcusu, istanbul'da türk milli takımının 3-1 galibiyeti ile biten tarihi maçı daima hatırladığını belirtmekle söze başlamış ve «dünya kupasına hazırlanan macaristana türkiyeden daha iyi bir rakip olamaz» demiştir.
türk futbolunu çok yakından tanıdğını izahatına ilâve eden hidegkuti, şunları söylemiştir:
«- istanbulda kaybettiğimiz maç macaritanın 10 senelik futbol saltanatının çökmesine sebep olmuştu. nitekim macar takımı ondan sonra toparlanamadı ve beynelmilel sahalarda eski ezici ve yokedici kuvvetini kaybetti.
o maçı oynamış ve heyecanını bizzat yaşamış bir futbolcu olarak söyleyebilirim ki, türk takımı galibiyeti bilgili, cesur ve çok güzel oyunu ile yüzde yüz haketmişti.
belki bana kendi devrinizin futbolunu övüyorsunuz diyecek olanlar çıkacaktır. fakat, itiraf etmeliyim ki, 3-1 lik mağlûbiyetten sonra geçen 6 senelik zaman zarfında macar futbola eskisinden daha ileriye hiç bir zaman için gidemedi.
peşte'de yapılacak maça gelince, türkler ihmâl edilmez bir kuvvettir. kendilerine has gerçek bir futbolları vardır. sonra azimle ve canlarını dişlerine takarak oynamaları çok hoşuma gidiyor. renkleri ve formaları için sahada ölmeye hazır oldukları her hallerinden belli.
3-1 lik maçtan aklımda kalanlara göre birşeyler söylemek lâzım gelirse ben, doğrusu emektar lefler'den ve o maçla üçüncü golü atan metin'den çek iniyorum.
metin, burada geçirdiği moral sarsıntısının çöküntüsü içerisinde. milli maç atmosferinde bütün hıncını bizden alması mümkündür. sonra turgay ve ahmet gibi futbolcuların klâslarına da inananlardanım.
kendi takımımın futbolcusu can'a gelince, şimdi aynı gayelerle beraber çalıştığımız bu güzide elemanımız peşte'de bizim rakibimiz. kendisini çok iyi tanıyor ve kabiliyetini takdir ediyorum. bartu, nep stadında macarların çekineceği bir oyuncu olacaktır.
bu maçta macar milli takımını seyretmek, onlara moral ve hırs vermek de isterdim. neticenin ne olacağını bilmiyorum ama herhalde budapeşteliler, bir futbol saltanatını çökerten türklerin hakiki kudretini tanımak ve a1kışlamak fırsatını bulacaklardır.»
hidegkuti son olarak bir tesadüfe işaret etmiş ve şöyle demiştir: «1958 dünya kupasından önce türklerle oynamış ve yenilmiştik. o dünya kupasında başarı gösteremediğimiz malûm, şimdi gene bir dünya kupası arifesinde gene türklerle oynuyoruz. bu yönden de, 29 nisan maçı bizim için ayrı önem taşıyor.»
gs lisesinde maçlara gidecek yaşa geldiğimden itibaren lefter'i büyük bir zevk ve fb'de oynadığından dolayı keşke biz de olsaydı diye kiskançlikla seyrederdim.
hatta 1963 senesinde karagümrükle, fenerbahçe stadında, bir hazırlık maçında kendisine karsi oynadım. ne büyük zevkti aynı sahaya ayak basmak.
ankara'da, odtü'deyken, 19 mayıs stadında, yanılmıyorsam romanya'ya 50inci milli maçını oynarken oradaydım. o zamanlar 50 kere milli olmak imkansız bir şeydi....
kadri aytaç ile çekişmeleri hiç unutulmaz (ikisi de tam piçti, maçı kazanmak için her şey yaparlardı... tabii ki bugünkü anlamda değil.)
hiç unutmam karagümrükten, galatasaray'a giden arkadaşım, deli doğanı, bir gs-fb maçında oyundan attırmıştı ve de hayatımda gördüğüm en garip penaltıya sebep verdirerek.
doğan, sigortasının çok çabuk atması ile meşhurdu. mudaafa oynayıp lefter'i tuttuğunda, gs kalecisi degajı yapıp top öteki sahaya gitmişken, lefterle doğan gs onsekizi içinde yanyana yürüyorlardı. lefter doğan'a ne dediyse, deli doğan lefter'e bir yumruk attı ve hakem gördü. faul yapıldığı yerden atılrı. top fb onsekizinden alınıp gs penaltı noktasina kondu ve doğan oyundan atıldı.
hala o zamanki fb takımı kafamdan çıkmaz: selahattin - seracettin, basri - akgün, naci, necdet - ergun, şeref, şirzat, can, lefter.
tabii ki en unutulmaz maci turkiye - macaristan maçıydı.
macar takımı dünyanın en iyi takımıydı. türkiye'ye yenilmesi mevzu bahis değidli. gidip de giremediğim o maçta, macaristan'ı 3-1 yenmiştik.
türk milli takımının en büyük başarısı olarak bilinir.
bu yaz büyükada'ya kuzenime gittiğimde, görmeğe gittim, (kendisinle hiç bir konuşmuşluğum ve tanışmışlığım yok) merhaba demeğe, o bilinen yerinde yoktu, iskelede kzı kardeşiyle konuştum.
ahmet çakır'ın "taçlı kral metin oktay" kitabından;
20 yaşında macar zaferini yaşadı
galatasaray ve milli takımda böylesine parlak bir başlangıç yapan metin oktay sadece birkaç ay sonra futbol tarihimizin en önemli olaylarından birinin kahramanları arasında yer alma onurunu yaşayacaktır. o da 19 şubat 1956'daki efsane macaristan maçıdır.
macar zaferi yaklaşık 40 yıl boyunca türk futbolunun en büyük olayı sayılmıştır. o nedenle olayın gerçeğine birkaç satır değinmekte yarar var. önce o efsane takımın neler yapmış olduğunu internetten aktaralım: "macaristan, 25 kasım 1953'te wembley stadyumunda 52 senedir kaybetmeyen ingiltere'yi 6-3 yenerek büyük bir basan elde etmesinin yanında, 1954 yılındaki rövanşta ingiltere'ye 7 gol atma başan-sını gösterdi. üç hafta sonra isviçre'de düzenlenen 1954 fifa dünya kupasının grup maçlarında batı almanya'yı 8-3'le, güney kore'yi de 9-0'ıa geçen macaristan, çeyrek finalde tekmelerin uçuştuğu bern meydan muharebesi'nden brezilya'yı 4-2 yenerek galip çıktı. yan finalde, o maça kadar olan hiçbir dünya kupası maçını kaybetmeyen uruguay'ı da 4-2 yenerek finalde grup maçında fark attığı batı almanya'yla oynamaya hak kazandı. tam 32 maçtır kaybetmeyerek 'yenilmez armada' lakabını alan macarlar, 2-0 öne geçtikleri final maçını 3-2 kaybederek 2. kez çıktığı final maçında dünya kupasını kazanma fırsatını değerlendiremedi."
puskash, hidegkutuli, cziborlu, bozsikli, kocsisli bu takım aslında türkiye'de başka maçlar yapıp öteki takımlarımızı darmadağın etmişti. bu maçların gerekçesi de o tarihte istanbul inönü stadının karla kaplı oluşuydu. 5 şubat'ta yapılması kararlaştırlmış olan karşılaşmanın tam iki hafta ertelenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştı. saha koşullan uygun olana kadar macar takımı ankara ve izmir turnelerine çıkmış oralarda karşılaştığı takımlanmızı gole boğmuştu. örneğin, izmir kalmasıyla yaptığı maçları 8-1 ve 11-0 kazanmıştı.
ankara'daki maçta durumu abartmayan macar takımı bu maçı 4-2 kazanıyor, istanbul'daki bir başka maçta da aynı sonuçla yetiniyordu... 15 şubat'ta istanbul karması'nı da 3-1 yenerek epeyce yorulmuş biçimde son maça çıkıyordu.
nihayet 19 şubat 1956 günü inönü stadı geceli gündüzlü çalışma sonunda maçın oynanmasına uygun hale getirilmişti.
yugoslav hakem stefanoviç'in yönettiği maça macaristan şu kadrosuyla çıkmıştı: farago - buzansky, lantos - szojka, bozsik, kotasz - toth (46, csordas), machos, tichy (31, hidegkuti), puskas ve czibor.
türkiye'nin kadrosunda ise şu isimler vardı: turgay şeren (gs-kaptan) - ali beratlıgil (gs), ahmet berman (bjk) - mustafa ertan (ankara karagücü) (75, saim tayşengil-gs), naci erdem (fb), nusret ülük (bjk) - isfendiyar açıksöz (gs), coşkun özarı (gs), metin oktay (gs), kadri aytaç (gs), lefter küçükandonyadis (fb)
maç başlar başlamaz macarlar birkaç kez kalemizi yokladılarsa da kalecimiz turgay gole izin vermiyordu. ardından atak sırasını biz aldık. 6. dakikada isfendiyar sağdan süratle topu taşıdı, macar ceza sahasına inip landos'u da çalımladıktan sonra ortasını yaptı. bu ortaya harika bir vole yapıştıran lefter, topu macar ağlarıyla buluşturdu.
41. dakikada macar solbeki lantos, lefter'i ceza sahası içinde çelmeledi. yugoslav hakem penaltıda tereddüt etmedi. atışı kullanan lefter, devreyi 2-0 galip kapamamızı sağladı.
ikinci devrenin hemen 40. saniyesinde nusret-kadri-lsfendiyar ortaklığıyla geliştirdiğimiz atakta, isfendiyar'ın ortasına çıkan metin oktay, topu üçüncü kez macar ağlarına gönderiyordu.
81. dakikada şeref golünü bulan macarlar karşısında elde ettiğimiz 3-1'lik zafer sonrası saha bayram yerine dönüyordu.
inanılması güç bir durum ortaya çıkmıştı. avrupa'dan maç sonucunu öğrenmek isteyen çeşitli yayın organlarının sonucu 'macaristan galip, değil mi?' şeklinde birkaç kez 'düzelttirme' çabasında bulundukları belirtilir.
bu karşılaşma elbette ki türk futbol tarihinin en parlak sayfalarından biri olurken genç metin oktay için de önemli sıçrama tahtası işlevi görecektir. daha 20 yaşındayken adım futbolumuzun en büyüklerinin yanına yazdırmayı başarmıştır. bunu şöyle anlatır: "mithat paşa stadında lefter'in iki, benim de bir golümle ünlü macar milli takımım 3-1 yenerken, bırakın türkiye'yi, dünyada yer yerinden oynamıştı. sanki bir futbol ihtilali gerçekleşmişti.
"a milli takımı bir anda bütün sevgilerin, bütün güzelliklerin odak noktası olmuştu. maçtan birkaç gün sonra cumhurbaşkanı celal bayar ve başbakan adnan menderes milli takımı ankara'ya davet etmişlerdi."