başlık yayınlarından mart 2008'de çıkan, "endirek serbest atışlar" kitabında maçla ilgili islam çupi'nin şöyle yorumu ve kitabın yazarı/derleyeni utku yasavul'un şöyle bir değerlendirmeleri var;
"herhalde kazandığını düşünen bir takım, kaybetmeyi düşünmeyen bir ekiple yarışırken, ne onun kadar inançlı, ne onun kadar yırtıcı, ne onun kadar hırslı, ne onun kadar onurlu olabilir." islam çupi
(1989'daki fenerbahçe'nin ilk yarı 3-0 mağlup kapayıp, ikinci yarıda 4-3 yaptığı efsanevi çeyrek final maçından sonra; tüm fenerbahçelilerin hislerine tercüman oluyor.)
şuanda fb tv de "bir tutkunun tarihi" belgeselinde rıdvanın anlattığı anı şöyle;
"ilk yarı 3-0 mağlup girdik,soyunma odasına.soyunma odasında ölüm sessizliği var.ben aykutla soyunma odasının arka tarafındaki duşlarda oturuyorum.veselinoviç geldi,kalk çocuk dedi.(veselinoviç hep çocuk diye konuşurdu).veselinoviç bize :tamam,galatasaray sizi yendi,kupadan da eledi ama benim canım gs ile bir maç daha yapmak istiyor.bu maç 45 dakikalık olacak.çıkın ve bu maçı 1-0 dahi olsa kazanın dedi.tam maça çıkarken çıkış tünelinde bize bu gol ilk 10 dakika da olursa 5 atarsınız dedi."
bu maçla ilgili benim anılarıma gelince;
bu maç tüm fenerbahçeliler için efsane bir maçtır.4.golden sonra simoviçin diz çöküp ağlaması bugün hala gözümün önündedir.
6-0 lık maçı statta yaşamış biri olarak 4-3 lük bu maçın bende ayrı bir yeri vardır.ilk yarı sonunda maç 3-0 iken tanju ve mirsadın ortasahada yaptıkları röveşatalar belki de bizim takımı ateşledi kimbilir?
yanlız unutamadığım bir anı var.maçı 3 fbli bir gs li olarak arkadaşın evinde seyrediyoruz.ilk yarının sonunda uğur tütüneker maç 3-0 iken yüzde 1500 lük golü atamayınca,maçı birlikte seyrettiğimiz galatasaraylı arkadaşım biz bu maçı kaybedeceğiz demişti.tabii biz 3 fenerli olarak az kaldı ona girişiyorduk:)
o maçı ben de unutamam. bizim için herşey avrupa’ydı. ilk yarıyı beşiktaş’ın 5 puan önünde bitirdik. ama sonradan dağıldık. işte o dönemlere denk geldi f.bahçe maçı. ali sami yen’de ilk yarı en az 10 pozisyon bulduk, sadece üçünü atabildik. 2. yarı başladı, denizli yine bize hücum oynatıyor. sanki tarihi fark yakalayacağız. aykut korner çizgisine inip vurdu, gitti gol oldu. az sonra da 3-2 oldu. orada hepimiz nakavt olduk. benim de hatam oldu. veselinoviç tam bir şeytandı. baktı ki bütün toplar benden çıkıyor, başıma dikti taygun’u. bana vurmaya başlayınca dayamadım. taygun’a bir kafa attım ve yere düştük. hakem sadık deda’ydı. yardımcısı görmüş ve bana gelip, “kusura bakma cevad, yardımcı görmüş.” dedi ve kırmızıyı gösterdi. sonra iki gol daha yedik ve 4-3 maçı kaybettik.
1979-1995 yılları arasında f.bahçe’de oynayan, 765 kez sarı-lacivertli formayı giyerek rekor kıran müjdat yetkiner anlatıyor:
"veselinoviçin ikinci gelişiydi. g.saray’la kupa maçı oynuyoruz ali sami yen’de. ilk yarı g.saray 3-0 önde. moralimiz bozuk bir vaziyette soyunma odasına girdik. hoca beni ‘miço buraya gel’ diyerek tuvalete çağırdı. ‘eyvah’ dedim kabak benim başına patladı. bakışları sert değildi. rahatladım. ikinci yarı dedi ilk geldiğim sene orta sahada oynayan müjdat gibi bir performans çıkartabilir misin? ‘hocam dedim öleceğimi bilsem çıkar yine oynarım.’ ‘on dakika pres yap orta sahada, senden başka bir şey istemiyorum’ diyerek diğer arkadaşlara döndü. “taktik maktik yok. çıkın bu maçı alacağız.” ikinci yarı çıktık. ben defanstan orta sahaya geçtim. bir pres. on dakikada 2 gol attık. sonra beni tekrar defansa çekti. ardından iki gol daha ve maçı 4-3 aldık.”
bu bir fenerbahçe destanıdır. bu 4-3’lük kupa destanını gören yaşı yirmilik fenerbahçe taraftarları bir 30 yıl, galatasaray-fenerbahçe rekabeti söz konusu olduğunda hep bu maçı anlatacaktır, böbürlenerek fenerbahçeliliğini höpürdeterek. biz onlara ilk yarıda 3 gol avans verip kupada galatasaray’ı paçavra ettik.
ne oldu biliyor musunuz ? fenerbahçe galatasaray’dan 3 gol yedi. ne vardı 3-0 ‘dan sonra galatasaray’ın galerisinde ? tribünlerin hepsinde, vatandaş tribününde, basın ve şeref tribünlerinde çiklet yerine fenerbahçe’yi çiğneyen alaylı şapır şupurlar ve rakibi küçümseyen dudak valsleri.
fakat o galata kulesi dibi eski yahudi kılıklı eskiciye benzeyen, her maçtan önce güya galatasarayı ısıtan hamamcı görevini üstlenen o alman kondisyoner (wolfgang sandhowe) pandomimcisi devre biterken hangi top ilim ve irfanın sığınarak eli ile fenerbahçe tribünlerine “beş...beş...” işareti yapıyordu. o eli fenerbahçe lavabona sokar sonra.
bitmemiş bir maçın en tehlikeli yanı güven dozudur. herhalde kazandığını düşünen bir takım kaybetmeyi düşünen bir ekiple yarışırken ne onun kadar inançlı, ne onun kadar yırtıcı, ne onun kadar hırslı, ne onun kadar onurlu olabilir.
bir metafizik gol atan aykut kaybetmeyi düşünmüyordu. ikinci devre boyunca galatasaray yarı sahasında şeytanın bolerosundan figürler yapan rıdvan kaybetmeyi düşünmüyordu. son 45 dakikada inanılmaz bir fizik gücü ile orta saha oyuncusu olarak kendi geri dörtlüsünü lehimleyen müjdat, adam markajını anıtlaştıran nezihi kaybetmeyi düşünmüyordu. galatasaray yarı sahasının sol tarafında hangi sarı kırmızılı futbolcu gelmişse onları ayaklarından püskürttüğü eterle bayıltan hakan kaybetmeyi düşünmüyordu.
bu maç basit bir maç değildir, fenerbahçe için bir tarih maçıdır.
belki fenerli bir şair ilerde bu maçın üstüne şöyle bir mısra düşecektir. fenerbahçe yenilmez...bu forma ile dalga geçilmez...”
tanıl bora'nın "karhanede romantizm: futbol yazıları" adlı kitabında bulunan "maç kaç kaç?" başlıklı yazısından;
fatih akın, bir fenerbahçe taraftarı, üç-dört sene önce yayımladığı (nick horby'den ilham aldığı kuşkusu uyandıran) "yükselen ateş" kitabında, 0-3'ten 4-3'e dönen meşhur galatasaray-fenerbahçe kupa çeyrek finalini telefondan takip edişini anlatmıştı. kendisi londra'da, çalıştığı ofistedir, devre arasında skor almaya istanbul'a telefon eder, 0-3'ü duyup kararır, anlam bunalımlarına girer, sonra "bir gol attık" haberi gelir, derken ikincisi, telefondaki partneriyle coşarken, işi gücü bırakır, iki dakikada bir telefon zırlar, derken kişiye özel canlı yayına geçerler... kaderin ve iletişim şartlarının futbolseveri hangi durumlarda yakalayacağı hiç belli olmaz.
galatasarayı 3-0dan 4-3 yendiğimiz maç. tanju da 3 tane attı ama güme gitti, ben de 3 attım, maçı 4-3 kazandık, hem de ilk yarıyı 3-0 mağlup bitirmiştik.
devre arası gerçekten inanıyor muydunuz o maçı çevireceğinize?
evet gerçekten inanıyorduk, veselinoviç bize devre arasında ilk 5 dakika bir gol atarsanız, bu maçı alırız demişti. hepimiz emindik maçı alacağımıza, galatasaraylı prekazi ile kovaçeviç dalga geçiyorlardı, topuk pasları, rövaşata denemeleri yapıyorlardı, biz öyle bir takımdık ki hayatta hele hele galatasaraya karşı hezimete uğrayamazdık, bu bilinçle çıkıp, ikinci yarıya 4 gol atıp, maçı kazandık...
veselinoviç; “çok enteresan bir maç oldu. bu karşılaşma tarihe geçer.”
mustafa denizli; “özellikle fenerbahçe maçlarında bu tür sonuçlar hep yaşanmıştır. ilk maçta da biz 2-0’dan 2-2’yi yakalamıştık. bu maçta fenerbahçe bizim yapamadığımızı yaptı.”
schumacher; “20 sene sonra istanbul’a geldiğimde bu maçın bana hatırlatılması kim bilir ne kadar güzel olur.”
rıdvan; “7 gol yeseydik 8 gol atardık. ilk yarının sonlarına doğru prekazi ve mirsat’ın yaptığı röveşatalar bize doping oldu. fenerbahçe forması ile alay edilmez.”
nezihi; “3 avans verdik, 4’te biter dedik.”
hasan; "röveşata yapmaya başladılar... bacak arası atıp dalga geçmeye çalışıyorlardı... işte o an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. biz bunlara layık değildik ve bu maçı kazanmalıydık. ve kazandık da… fenerbahçe’yi de asla bırakmam."
-3-0´dan 4-3 kaybettiğiniz fener maçının devre arasında fenerbahçeli futbolcularla çok dalga geçtiğiniz söylenir‚ doğru mu bu?
"ben o gün 3 gol atmıştım ama buna rağmen dalga geçmedim‚ fakat 4-5 arkadaşımız fenerbahçelilerle çok dalga geçerek bizim sonumuzu hazırladı. bu 4-5 arkadaş o gün bizi sabote etti‚ resmen sattı‚ hem fenerlilerle dalga geçtiler hem de ikinci yarı başlayınca topuk pasları‚ geri geri gitmeler‚ gole giderken bir anda geri dönmeler‚ acaip hareketler falan bir‚ iki derken üç ve dörtü de yedik ve tarihi galibiyetten tarihi bir mağlubiyet aldık."
galatasaray´la kupa maçı oynuyoruz ali sami yen´de. ilk yarı g.saray 3-0 önde. moralimiz bozuk bir vaziyette soyunma odasına girdik. hoca beni miço buraya gel diyerek tuvalete çağırdı. eyvah dedim kabak benim başına patladı. bakışları sert değildi. rahatladım. ikinci yarı dedi ilk geldiğim sene orta sahada oynayan müjdat gibi bir performans çıkartabilir misin? hocam dedim öleceğimi bilsem çıkar yine oynarım. on dakika pres yap orta sahada‚ senden başka bir şey istemiyorum diyerek diğer arkadaşlara döndü. taktik maktik yok. çıkın bu maçı alacağız. ikinci yarı çıktık. ben defanstan orta sahaya geçtim. bir pres. on dakikada 2 gol attık. sonra beni tekrar defansa çekti. ardından iki gol daha ve maçı 4-3 aldık.
- bir de galatasaray ile oynadığınız şu 3-0dan 4-3 olan efsane maç var. o gün neler yaşandı‚ bomba var mıydı?
valla o günün bombası tanjuydu. ilk yarı bize 3 golü de tanju attı‚ tabi bizle dalga geçiyorlar devre arası falan makara yapıyorlar‚ tanju hepten sarıp duruyor tabi rakibiz ama samimiyetimiz de çok fazla‚ sonra sahaya çıktık bizim moraller bozuk tanju da yerinde duramıyor. o arada rıdvan´ın yanına geldi‚ rıdvan ile dalga geçmeye başladı‚ rıdvan da git oğlum işine yeneceğiz sizi dedi‚ tanju bastı da kahkahayı orada.bir de oğlum ben 3 tane atmışım banane siz ne atarsanız atın demişti. sonra ikinci yarı biz golleri attıkça baktım tanjuya kaçıyor bizden‚ 3-3 oldu rıdvan sahada tanju´yu arıyor‚ tanju piyasada yok‚ zaten dördüncü golü attıktan sonra rıdvan ile beraber maçın sevincini bıraktık tanjunun peşinden koştuk ama uyanık hemen kaçıvermiş soyunma odasına sonra bayağı bir piyasada görünmedi..
galatasarayı 3-0dan 4-3 yendiğimiz maç. tanju da 3 tane attı ama güme gitti‚ ben de 3 attım‚ maçı 4-3 kazandık‚ hem de ilk yarıyı 3-0 mağlup bitirmiştik..
devre arası gerçekten inanıyor muydunuz o maçı çevireceğinize?
evet gerçekten inanıyorduk‚ veselinoviç bize devre arasında ilk 5 dakika bir gol atarsanız‚ bu maçı alırız demişti. hepimiz emindik maçı alacağımıza‚ galatasaraylı prekazi ile kovaçeviç dalga geçiyorlardı‚ topuk pasları‚ rövaşata denemeleri yapıyorlardı‚ biz öyle bir takımdık ki hayatta hele hele galatasaraya karşı hezimete uğrayamazdık‚ bu bilinçle çıkıp‚ ikinci yarıya 4 gol atıp‚ maçı kazandık.
izmit'teki evimizde televizyon başında izlediğim o inanılmaz maç da hâlâ belleğimde... tanju'nun 3 golüne ikinci yarıda 4 golle yanıt veren fenerbahçe'nin coşkusu... sokakların bir anda sarı-lacivert bayraklarla doluşu... insanların bir mucizeye tanıklık etmelerinin heyecanı vardı o gün... bir futbol mucizesini gerçekleştiren fenerbahçe, belki de sadece o maçın hatırına onbinlerce yeni taraftar edindi kendisine...
okulda dersleri kırıp fenerbahçe idmanına gidişim... rıdvan'ı, aykut'u, oğuz'u, schumacher'i, hakan'ı, tel örgülerin ardından seyredişim, onların bana doğru her gelişinde yüreğimin heyecanla çarpması hâlâ aklımda... elimde gelişim spor dergisiyle idman sonu bir imza alabilmek için saatlerce tesislerde bekleyişim... spor arabalarının içindeki o yıldızlarla bir an olsun göz göze gelebilmek... beşiktaş tribünlerinin astığı bir pankart gelirdi aklıma hep. "ne bir kızı sevmek, ne bir okulu bitirmek, tek dileğim seni şampiyon görmek..."
benim için de ne okul, ne sevgilim önemliydi o an... tek dileğim onları görmek, onlarla konuşmak ve belki onlara dokunmaktı... yaşım 21'di, ama içimdeki sevgi azalacağına büyüyordu...
ilk basımı 2002 yılında olan yapı kredi'nin "top bir dünyadır" adlı kitabından;
mehmet demirkol'un "aykut 'kocaman' saygı kaplten gelirse..." başlıklı yazısında;
o senenin hâlâ unutulmayan efsane maçının ise fenerbahçe açısından açılışını yapmıştı. türkiye kupası yarı finali ikinci maçında, 2-2'nin rövanşında ali sami yen'de galatasaray'ın tanju'nun üç golüyle öne geçtiği maçın ikinci devresinde, veysel garip bir değişiklik yapıp oğuzun yerine stoper taygun'u oyuna sokmuştu. daha fazla fark yemek mi istemiyordu yoksa? ama öyle değil. fenerbahçe yüklendi.
aykut ceza sahası sol çaprazında bir topla buluştu ilk dakikalarda. sonradan klasikleşecek feykini atıp, sağ ayağını topun üzerinden şöyle bir geçirip soluyla topu açış ve yıldırım gibi iki adım atışında, karşısındaki erhan önal öylece kalıvermişti. neredeyse sıfırdan topu simoviç'in üzerinden tavana çaktığında ise belki de derbi tarihinin en muhteşem gollerinden birini atarak, maçı yeniden iki takımın oynadığı bir müsabakaya çevirmişti, ama o günden fenerbahçelilerin de. galatasaraylıların da aklında maçın geri kalanının skor kahramanı hasan vezir kaldı. kaçırılmaya kadar giden bir süreçte...
dedik ya, aykut'a hissedilen yakınlık, saygı farklıdır. asla tribünler ona tutkuyla bağlanmadı. bu tutku eksikliği belki de bizzat aykut'tan kaynaklanıyordu. sonradan "ben gol attığımda çok büyük sevinçler yaşamadım" deyişinde aramalı belki tribünlerle arasında "hastalıklı" bir bağ kurulmayışını. o, belki çok tutkulu görülmediği için tutkuyla karşılanmadı. ama aslında tutku olmadan böyle futbolcu olunmaz ki.
yıllar geçse de unutulmayacak bir maç. galatasaraylıların bir daha yaşamak istemeyeceği, fenerbahçeliler'in de ömür boyu anlatacakları o 90 dakika. fenerbahçe ve galatasaray arasındaki çeyrek finalin ilk maçı 2-2 biter. sarı-lacivertli takımın gollerini arap ismail ve rıdvan dilmen atarken, san-kırmızılılar tanju çolak'ın biri penaltıdan iki golüyle maçı tamamlar. iş rövanşa kalır. 3 mayıs 1989 günü tanju yine başroldedir. oyunun birinci perdesinde biri penaltıdan üç gol atar. ikinci yarı başlar başlamaz aykut kocaman'la bir gol bulur fenerbahçe. sonra da arkası gelir. hasan, hasan ve yine hasan. fenerbahçe 4-3 kazanır. maçın spikeri ercan taner'in hasan vezir'in ikinci golünden sonra söylediği "işte maç" sözleri hâlâ kulaklarda yankılanır.
2006-07 sezonunun ilk yarısı bol transferli günlere sahne oldu. istedik ki geçmişten bugüne kimler takımlarının ligde kalmasını sağlamış, kimler şampiyonlukta pay sahibi olmuş ya da şampiyonluğa giden takımı olumsuz yönde etkilemiş bir göz atalım. ara transfer sonrası yeni takımlarının kaderini etkileyen, giydiği formayla vezir ya da rezil olanlara bir göz gezdirelim. "ara transfer" kavramının yeni yeni oluşmaya başladığı 1980'lerin sonunda kuşkusuz akla gelen ilk isim hasan vezir... hakan tecimer ile birlikte rize kentinin yetiştirdiği en iyi futbolculardan hasan vezir, başka bir karadeniz ekibi trabzonspor'da ismini duyurmaya başlayınca istanbul'un da dikkatini çekmesi uzun sürmedi. fenerbahçe 1988-89 sezonuna iddialı başlamıştı ancak aykut kocaman'ın yanına orhan kapucu'dan daha iyi bir futbolcu transfer edilmeliydi. fenerbahçe, ligin 9. haftasında ferdinand ve feyyaz'ın golleriyle beşiktaş'a 2-0 mağlup olunca hasan vezir kadıköy'ün yolunu tuttu. orhan kapucu da rize'ye gönderildi. sakarya maçında gollerini sıralamaya başlayan hasan vezir, oynadığı 23 maçta 23 gol attı ve takımının şampiyonluğunda büyük katkısı oldu. ayrıca sarı-lacivertli ekibin 3-0 yenik duruma düştüğü federasyon kupası maçında galatasaray'a 3 gol attı ve takımını yarı finale taşıdı.
en unutamadığım maç, 2002 yılındaki 6-0'lık mağlubiyet. galatasaray'a gönül vermiş biri olarak o yenilgi hâlâ aklımda. unutamadığım diğer iki maç ise; bir 2005 yılındaki türkiye kupası maçı. galatasaray o maçı 5-1 kazanmıştı. ve fenerbahçe iyi oynamasına rağmen tek başına franck ribery perişan etmişti rakibi. işin en ilginç tarafı da, galatasaray bu 5 golü tek bir korner bile kullanmadan atmıştı. çok çarpıcı bir olaydı. rüştü de elinden geleni yapmış olmasına rağmen öyle tuhaf goller yedi ki, felaketti. ben o maçı fenerbahçeli gazeteci ağabeyimle izliyordum. gayri ihtiyari ağzından şu laflar döküldü: ya bu çocuk da o kadar iyi bir aile babası ki! yani kel alaka! öyle perişan olmuş ki! hiç unutamam o anı. arada karşılaştığımızda hâlâ gülerim, 'kimseye söyleme!' der. bir de mayıs 1989'daki galatasaray'ın 3-0'dan 4-3 kaybettiği maçı unutamıyorum. tanju ilk yarıda 3 gol attı. tam biz 7-8 olur diyorduk ki maçı fenerbahçe 4-3 kazandı.
galatasaray'ın avrupa'nın en büyük dört takımı arasına girdiği, fenerbahçe'nin de türkiye ligi'ni tozu dumana kattığı dönemlerde iki takım türkiye kupası çeyrek finalinde eşleşir. ilk maç 2-2 biter. düğümü ali sami yen'deki rövanş maçı çözecektir. tanju çolak atar galatasaray öne geçer, tanju yine atar, yine atar... ilk yarının son anlarında cevad prekazi ve mirsad kovaçeviç'in yaptığı röveşatalar zaten gardı düşen fenerbahçe seyircisini çılgına çevirir. bu acıya daha fazla dayanmak isteyen birçok fenerli stadı terk ederek mecidiyeköy'den sessizce uzaklaşır. bu sabırsızlık onlara hayatlarının maçını kaçırmaya mal olur. çünkü ikinci yarıda bambaşka bir fenerbahçe vardır. önce aykut kocaman, erhan önal'a aîtığı şık çalımın ardından tavana asartopu. sonrasında ise hasan vezir'in resitali; başlar. önce farkı bire indiren karadenizli, ardından unutulmayacak bir voleyle skora denge getirir. hasan vezir, simoviç'i bir kez daha mağlup ederek karşılaşmayı 4-3'e, fenerbahçe'yi de yarı finale taşır. bir mucize gerçekleşmiş ve "gitti" denilen maç dönmüştür. kimi kaynaklarda bu unutulmaz zaferin mimarı teknik direktör todor veselinoviç, kimilerinde ise soyunma odasında darbe yaparak emir komutayı ele alan futbolculardır. ancak net olan gerçek fenerbahçe'nin yarattığı mucizedir. galatasaraylıları derinden yaralayan bu hezimeti hazırlayanların başında gelen hasan vezir o sezon sonunda galatasaray tarafından kaçırılarak transfer edilir ancak sarı-kırmızlı formayla bu tür destansı performanslara imza atamaz...
türk futbolunda devrim yapan 10 yabancı teknik adam
#4 todor veselinoviç gol rekoru hâlâ onda
"ilk yarı bir maç yaptık ve 3-0 kaybettik. ikinci yarıyı 4-0 kazanmanızı istiyorum. çıkın ve oynayın. taktik maktik yok..." veselinoviç'in fenerbahçe'nin galatasaray'a karşı 3-0 geriden gelerek 4-3 kazandığı türkiye kupası maçında devre arasında söylediği bu sözler üzerine ciklet gibi yapıştı. "çıkın ve oynayın" taktiğiyle nam saldı... yugoslav teknik adam todor veselinoviç, fenerbahçe'yle gol rekorları kıran, hücum futboluyla tanınan, galatasaray'a karşı beş gollü galibiyetler alan ve ayrıca futbolcularıyla her zaman arkadaş olmuş bir teknik adamdı. uzun süre avusturya'da teknik direktörlük yaptığı için maç sonrası demeçlerini almanca vermesi onu ilginç kıldı. veselinoviç 1984 avrupa futbol şampiyonası'nda yugoslavya'nın teknik direktörüyken saffet susiç'in kötü performansı ve zoran simoviç'in yediği hatalı goller sonrası görevine son verilince gelmişti türkiye'ye. yugoların büyük rağbet gördüğü o günlerde veysel'e kucak açan takım fenerbahçe oldu. veselinoviç'in çalıştırdığı takımlarda akla gelen ilk özellik gol oldu. zira takımını şampiyon yaptığı her iki sezon da sarı-lacivertli ekip gol rekoru kırdı... fenerbahçe 1984-85 sezonunda son 25 yılın en fazla gol atan takımı olarak şampiyon olacaktı. ertesi sezonun hazırlık maçlarında alınan yenilgiler ve maddi sıkıntılar veselinoviç'i fenerbahçe'den ayıracaktı ama yugoslav teknik adam 1988-89 sezonu için kurtarıcı olarak yeniden fenerbahçe'nin başına geçecekti. ikinci döneminde kadrosunun iskeletini sakarya'dan alınan dört futbolcuyla oluşturan veselinoviç, schumacher- müjdat-turan - oğuz - rıdvan - aykut ve hasanla yine rekor sayıda golle (103) şampiyonluk yaşadı. ertesi sezon benzer bir başarı yakalayamayınca ayrılmak zorunda kaldı. sonraki dönemlerinde gaziantepspor ve karşıyaka'yı çalıştırdı. 1996-97 sezonunda üçüncü kez fenerbahçe'nin başına geçti. sebastiao lazaroni sonrası, sezon ortasında eski futbolcusu rıdvan dilmen'le birlikte üstlendiği kurtarıcılık görevinde başarısız olunca ortadan kayboldu...